BÖLÜM 8:MERHABA

19 5 0
                                    

Fısıltılarla konuşuyordu. Yüzünü görmesinler diye perdenin arkasında gizleniyordu. Savaşın ortasında Erim'le karşılaşmak aklımdan geçirebileceğim en son şeydi. Belli ki birazdan savaşacağımız ruh hastası, Erim'i de buraya getirmişti. Ama neden? Tek bir cevabı olabilirdi. Aden'in zayıf noktası bendim. Benim zayıf noktam ise Erim. Bunu biliyor olmalıydı. Bu yüzden onu da getirmişti. Çaresizlik içinde yüzüne baktim. Son gördüğümden bu yana epey değişmişti. O çok tanıdık kahverengi dağınık saçları biçimlice kesilmişti. Sakalları da yoktu artık. Vücudu daha da irileşmişti. Vücut çalıştığı belliydi. Şimdiki halini biraz farklı bulsam da o hala aynı Erim'di. Evlenmek üzere olduğum adam. Tek aşkım. Ne gözyaşlarıma engel olabiliyor ne de bakışlarımı üzerinden çekebiliyordum. Eğer ayaklarım yere çivilenmiş gibi sabit olmasaydı büyük bir hasretle sarılırdım boynuna.

"Alina. Sen iyi misin?"

Tanrı'm! Bu sesi ölmeden önce son bir kez daha duyurduğun için sana minnettarım. Kalbim özgür kuşlar gibiydi sanki. Boşlukta korkusuzca kanat çırpabilirdim. Bakışlarımı ayaklarına kaydırdım. O da benim gibi sabitlenmişti. Korktuğumu belli etmemek için gülümsemeye çalıştım. Onun yüzünde ise tedirginlik hüküm sürüyordu.

"İyiyim."

"Seni çok özledim Alina. Hep sana ulaşmak için çabaladım. Nihayet buldum seni."

"Nasıl geldin buraya?"

Daha soruma cevap alamadan ayak sesleri geldi hemen arkadan. Gittikçe yaklaşıyordu. Durduğunda ensemde bir el hissettim. Saçlarımı nazikçe yana kaydırdı. Meraklı gözlerle Erim'e bakıyordum. O ise tebessüm ediyordu.

"Onunla."

...........................

Derler ki Erulus , tanrıça Feronia'nın oğludur. Üç yaşam hakkına sahiptir. Hadesin saf karanlığının tanrısıdır. Kötülük öylesine kanına işlemiştir ki ,işkence ve zulümden başka hiçbir şeyi gözü görmez. Merhamet ve sevgi duygusundan yoksundur. Hal böyle olunca Evander tarafından yaşamına son verilmiştir.

Arkama dönüp gelenin kim olduğuna bakmak için içim içimi yiyordu ama gözlerim dışında vücudumdaki hiçbir ekstremiteyi kımıldatamıyordum. Gerçi buna gerekte kalmadı. Ensemin arkasında "Merhaba" diyerek adımı fısıldayan kişi, çok geçmeden gözümle görebileceğim açıda,Erim'in önünde yerini aldi. Oldukça şık giyimli bir adamdı. Uzun boyuna karşın ince bir fiziği vardı. Yüzü en fazla kırk beş yaşında olduğunu söylüyordu. Sadist bir tipi yoktu. Tam aksine çok naif,kırılgan bir tipti. İnsanların rahatlıkla güvenebilecekleri bir tip. Üstelik Erim onun sayesinde şu anda benimleydi. Yine de dikkatli davranmak zorundaydım.

"Kimsin sen?"

"Genius."

"O sen misin?"

"O? Çok geniş bir tanımlama."

Hareket etmek istedim. Bir yandan da Abel ve askerlere bakıyordum. Elleri tetikte, tedirgin gözlerle izliyorlardı beni.

"Kusura bakma. Sizi yere sabitledim. Kaçıp gitmenizi istemem."

"Söz veriyoruz Genius. Hiçbir yere gitmek yok. Öyle değil mi Alina?"

Bu kez konuşan Erim olmuştu. Soran gözlerle bana bakıyordu. Yanıtsız bırakmadım ve kaçmayacağımızı başımla onayladım. Genius'un yüzünde sinsi bir tebessüm belirdi. Sonra ellerini havada birleştirip açtı. Sıcaklıkla birlikte el ve ayaklarıma kan dolduğunu hissedebiliyordum. Nihayet özgürdüm. İlk işim koşup Erim'in boynuna sarılmak oldu. Genius'un bize küçümseyen gözlerle baktığından adım gibi emindim. Erim'in o çok tanıdık şefkatli kolları,her zamankinden başka anlamlar ifade ediyordu şu anda. Özlem,merhamet... Ve en önemlisi de aşk. Evimize gitmek istiyordum. Kaldığımız yerden hayatımıza devam etmek,yaşanılan onca şeyi unutmak istiyordum. Ama Aden vardı. Çok sert kabuğunun altındaki yumuşak huylu Aden. Seven Aden. Bir anda onu yüzüstü bırakıp gitmek bencillik olmaz mıydı?

RUH VE KADERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin