1) Renkli karanlık

1.6K 114 111
                                    

Karanlığın rengi her zaman siyah değil

Korktuğumuz hep karanlık değildir.

Rengarenk karanlıklar ve korkutucu renklilikler vardır. Sanılanın aksine tüm renkleri içinde barındıran hüzünler ve kahkahalı ağlayışlar vardır.

Firuze' nin karanlığı da rengarenkti. Kırmızı rujuyla uyumlu oje, kara gözlerine inat alaca mor farlar sürerdi. Tabi birde mutlaka parlak abiyeler giyerdi. Ona böyle öğretmişlerdi. Öğretmek derken okuldaki babacan bir hocanın merhametli sesiyle öğrenmemişti tabi.

Burada işler böyle yürürdü. Sizi karanlığa mahkum edenler rengarenk giydirirdi ki sırf katran karası içlerinizi gizlesin diye. Hem avları ürkütmemek lazımdı. Renklerin içine saklarlardı karanlığı. Ancak bu şekilde avcıların tuzağına düşerdi avlar.

Peki Firuze bu vahşi doğanın içindeki rolü neydi? diye sorulacak olursa O sadece bir yemdi... En azından avcıdan kurtulana dek.

"Firuze neden hazırlandın? Biliyorsun Gül abla yasakladı sahne almanı. Duysa çok kızar."

Kadın saçına son düzeltmeleri yaparken en umursamaz yüzünü takındı. Son zamanlarda en çok bu yüzünü takınır olmuştu.

"Aman boş ver be Aysel, bugün sadece kendim için sahneye çıkacağım. Hem bilirsin gün hüzünlenmişse efkar dağıtmak vacip olur kederli gönüller için."

Aysel her hareketinde yatan meramı bilirdi ama o izin vermedikçe kimse içindeki yangını söndüremiyordu.

Firuze görmek istiyordu. Göstermek istiyordu ruhuna nereye ait olduğunu. Bitsin artık istiyordu bu çırpınış. Bilmeliydi kendinden geriye hala temiz kalan bir yanı olup olmadığını.

"Yine başladın entel entel konuşmaya. Yok gülüm bilmem ben, sen anlat hele niye kederlendi gönlün? Kimmiş günü hüzünlendiren?"

Derin bir iç çekti Firuze, yüreğindeki her bir yara sebebini ağzına alınca boğulduğunu sanırdı.

"Biliyorsun  onun kim oduğunu. Keşke bir gün hüzne neden olsaydı. O tüm ömrümü hüzne çaldı."

"Ama hala ona aşıksın be kuzum. Onun yeri ayağının altı olması lazımdı. Kalbinin baş köşesi değil.

"Aşkın saltanatı orasıdır. Ben aşkı aziz ettim gönlümün saltanatına koyarak, onu değil."

"Biz aşkı aziz ederken onlar rezil ederdi Firuze' m. Ne zalimdir aşkı ziyan edenler."

Genç kadın ağzını açıp konuşacakken diğerlerinin içeri girmesiyle susmuştu. Asla gönlündekini açamazdı başkasına. Ancak Aysel' e birde Gül ablasına anlatabilmişti hıçkırıklarla.

"Hayırdır Firuze hazırlanmışsın. Uzun süredir sahne almamıştın."

"Bizde hayır ne gezer Neşe... Offf yeter lan! hepinize teker teker hesap mı vereceğim! Canım istedi var mı itirazı olan?"

Bazı sorular cevap için, bazısı ise cevap verilmemesi için sorulurdu. Firuze sinirlendiği zaman tüm kızlar susulması gerektiğini bilirdi.

"Güzel o halde ben sahneye çıkıyorum."

Emin adımlarla sahneye doğru ilerledi. Orkestranın önüne geçip bir sandalye istedi. Oturup ayaklı mikrifonun boyunu ayarlayınca artık tamamdı. Hep böyle şarkı söylerdi. Ruhuna değip şarkı olarak söylediği her söz ruhunu kanatır, dizlerinin bağının çözülmesine neden olurdu... Arkasındaki orkestrayla anlaşınca önüne döndü. Derin bir nefes alıp başladı en içten gelen haykışırını notalarla anlatmaya.

Kimseye etmem şikayet
Ağlarım ben halime

Kimseye etmem şikayet
Ağlarım ben halime

Gözünü açıp etrafına baktığında alkışla beraber hayranlık dolu bakışlarla karşılaştı.

Sesini özleyen müdavimler ard arda türkü isteği yollayıp onun sesiyle kederlerini demlemek istedi.

Bir an durup elinde biriken kağıtlara bakarken, ' Bu benim işte. Firuze... Sesi kulakları görüntüsü gönülleri eğlendiren Firuze. ' diye diye Gül ablasının yıllardır iyleştirmek için uğraştığı ruhun yaralarının kabuk tutmasına izin vermeyip kanatıyordu yine.

Söylediği sözlerle kendini kandırmazdı elbet ama belkide normale dönüpte yine yıkılmayı kaldıramayacağı içindi bu kadar inat, zulum.

Kağıtlar elinden kayıp düşerken boşuna direndiğini hissetti. Kimseyi umursamayıp hızla sahnenin arka tarafına doğru ilerlerken kulise geçmeden hemen sahne arkasındaki perdeye tutunup nefesini düzene sokmaya çalıştı.

Aysel inatçı arkadaşının yine kendine eziyet olsun diye sahneye çıktığını bildiği için hemen sahneden çıkınca yanında belirdi. Omzuna dokununca perdeye tutunan kadın dönüp sıkıca sarıldı dostuna.

"Yine bulamadım Aysel. Hiçbir yere ait olamıyorum. Kendimi bulamıyorum."

Kalplerinin çoktan teselli cümlelerine kapandığını bildiği için sustu ta ki dostun gönlü yatışana kadar.

Beraber kulise girip Firuze aynanın karşısına geçip Aysel' de diğer kızların sahne elbiselerini ayarlarken yine hiçbir şey olmamış gibi eski hallerine döndüler. Ya da onlara göstermek istedikleri hallerine.

Firuze makyaj masasının önünde boyandıklarını silerken düşünmeden edemedi. Acep var mıydı ruhunun boyandıklarını silecek bez? Göremiyordu artık ne kendini ne de önünü.

Etrafındaki meraklı gözleri görünce ne oluyor anlamında göz işareti yaptı.

"Acaba diyorum sen buradayken iki kadeh atıp felekten bir gün çalıp dertleşsek mi?"

Bilirdi Neşe' nin temiz niyetli olduğunu. Anlatmazdı ona neşe kaçıran hikayesini. Kızcağız her seferinde attığı adım boşa giderdi.

"Oldu anam, oradan bana duble antidepresan yollayın felekten bir gün çalacakmışız... Saçmalama biliyorsun ilacımla alkol zehir etkisi yapıyor. Siz mi felekten gün çalarsınız yoksa felek mi sizden gün çalar? orasını bilemem ama ben eve gidiyorum."

Pavyondan çıkıp evine doğru yürürken yine ölçüp tartmaya başladı herşeyi. Şükrederdi her daim elbet ama artık yürek yangını dinmiyordu bir türlü. İlk belaya bulaştığı zamandan bu zamanı düşündüğünde altın devrini yaşıyordu. Biraz ayarı düşük bir altındı ama olsundu, en azından artık kimsenin sermayesi değildi. Bu yüzden şükrü daha bir artardı hediye olarak Gül ablasına verildiği gün için.

ÖMR' Ü HAZİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin