(Bu bölüm öncelikle bana gelsin. Biraz morale ihtiyacım varda :)
( Bilenler bilir nasıl bir kafayla yazdığımı. Bilmeyenler için söyleyeyim kafam biraz dağınık. Ricam, en azından bu bölüm için kusurlarımı görmemezlikten gelin. Ruhuma şifa niyetine yazdım )
(ha bu arada yazmaya teşvik eden fadi_kiliczade hocama hürmetler)
Ne çok hayallerimiz vardı. İçimizde uhte kalmıştı.
Ve de ne çok kederimiz vardı. Zehir olup içimize akmıştı.
Efkarımızı dağıtmaya kalkınca yine altında ezilen biz olmuştuk
Susmuştuk o vakit, ezilmeden yükümüzü yüklenecekler görsün diye.
Olaki yiğit yürekli gözler delil aradı.
Baksınlar,
Hazanımıza gönlümüzden göç eden umutlar şahittir.
Firuze...
Efkarlı kadın yine yalnızlığın sesiyle başbaşaydı, kapısına kardeş diye bırakılan iki yaralı kadını içeri alana kadar.
Sessizce ikisini pencerenin dibindeki kanepeye yönlendirdi. Ikiside oturunca masadan bir sandalye alıp çokta uzak mesafe bırakmadan oturdu.
Bekledi bir süre konuşmalarını, en azından başlarını kaldırmaları için.
Onları izlerken gönlüne umut tohumları atıldı. Yanlızlığına derman olabilirdi bu iki kadın. Onların yaralarını iyleştirince kendi azap içindeki ruhu huzuru bulabilirdi belki.
İlk önce dıştaki yaraları temizlemek lazımdı. Çok zayıftılar ve birinin kaşında henüz iyleşmemiş yara vardı.
Sonra ruhlarına derman olmak lazımdı. Tabi bir ruhları kaldıysa yaşama dair.
Çığlık çığlığa sessizlik odayı kaplarken kadın sıkılıp mutfağa yöneldi. İki bardak su alıp sehpayla önlerine koydu.
Titrek ellerle suyu içerlerken onları izledi. Biliyordu bu davranışların sebebini.
Ne kadar büyürsek büyüyelim korkunca gözlerimizi kapatır ya da korktuğumuz şeye bakmamaya çalışırdık. Bu biraz gülünç bulduğumuz deve kuşu misali gibidir. Tehlike dibimizde de olsa başımızı toprağa gömünce güvende hissederdik.
"Aç mısınız?"
Sessizliğin içinden yırtılan merhametli sese şaşırıp başlarını kaldırınca artık söze hacet kalmamıştı.
Yitik bir şehir gibiydi hüzünlü kadınlar.
Gözlerine bakmadığımız,
Bakınca harebeye dönmüş şehri unutamadığımız.
Onlar birbirlerini gözlerinden tanırlardı. Nede olsa aynı şehrin sakinleriydiler.
Onlara teklif etmeden akşamdan kalma yemekleri ısıtıp masaya dizerken iki kadın şaşkınlıkla ona bakıyorlardı.
Zoraki masaya oturtunca kadınları konuşmaya başladı.
"Benim adım Gül, kafanızdan neler geçiyor tahmin edebiliyorum. Yaşadığınız kötü günler geçti. Siz bana hediyesiniz. Bundan sonra eğer kabul ederseniz ablanız olmak isterim."
İki kadın Gül' ü dikkatle dinledikten sonra nihayet biri konuşmaya başladı.
"Ben Aysel, arkadaşımın adı Firuze."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖMR' Ü HAZİN
Fiction généraleNihayetinde öğrenmişti elbet kaderden kaçılamayacağını ama ne fayda... Zira ruhu paramparça olmuştu gerçeği idrak ettiği vakit.. Herşey Son a erdiğinde; Güneşle, üzerine yapışmış katran karanlığını yok edeceği bir kalbi kalmamıştı. Kimdi? diye sora...