Daralmıştı ruhlar dayatmalardan, önlerine görünmez setler çekilmesinden.Kalbe acıdan zincirler vurulmuştu. Üzerine kahır yüklenip, hüzün serpilmişti.
Keskin prangalar vurulmuştu ayaklara, kurtulmaya çalıştıkça kanatan cinsten.
Belki bir an... sadece bir an izin verselerdi gökyüzüne bakmaya,
O zaman, işte tam o sırada sonsuz ufku gördüğünde,
Farkedebilirdi karanlığın kalplerde olduğunu.
Bedenlerimiz ruhumuzun yansımasıydı. Eğerki ruh ile beden birbirine tezat düşerse asıl o zaman arafın ne olduğunu anlardı insan.
İçi dışı bir olanlar iyi ya da kötü olsalarda onlar için sorun yoktu. Asıl sorun ruhundan kopuk yaşayanlar, yaşamak zorunda kalanlardaydı.
İnsan vardır. Ruhu çürüktür ama dışını allayıp pullar kendini temiz göstermeye çalışırdı. Parlak bir elma gibi dışına aldanırdık öylelerinin. İçini açtığımızda ise bir çöp olduğunu anlardık.
İnsan vardır ruhu pir_ü paktır. Gel görki bedeni kirlenmiştir. Ruhu feryat figan bedene bulaşmış habislikten kurtulmak için yollar ararken içten içe yok ederdi benliğini.
Firuze' nin ruhu da öyleydi. Her şeye rağmen ruhunu temiz tutmuştu kirli bedenine inat ve kurtulmak için yollar arıyordu.
(Adana.. 6 yıl önce)
Kilolu orta boy olan Gülten birer birer kadınların saçlarına şekil verirken sıra solistlere geldi mi daha bir özenle uğraştı.
"Firuze patron kızıyor, biraz hareketli şarkı söyle bu sefer."
Firuze saçları Gülten' in elleri arasında olduğu için başını çeviremiyordu.
"Sen söyle, benim içimden gelmiyor."
Gülten kadının sürekli kafasını oynatması yüzünden bir türlü işi bitmiyordu saçıyla.
"Zaten hep ben hareketli şarkı söylüyorum. Ziya dedi, bugün ikinizde hareketli söyleyin."
Firuze ile Selda pavyonun iki şarkıcısıydı. İkisininde sesi en derinden yanıktı ama Firuze hep gönlüne gelen şarkıyı söylerdi. Her zaman acıklı şarkılar diline dolandığı için Selda' ya da mecbur hareketli söylemek düşüyordu.
"Domuz herif. Tamam dediği gibi olsun."
En çok Firuze çekmişti zalim patronu Ziya' dan. Diğerlerinin aksine hiç yılmadan kurtulmak için mücadele ediyordu. Sonu yine yakalanıp hastanelik olsa da her fırsatta kaçmaya çalışıyordu.
Vitrine konulacak eşya gibi süslenip kulisten sahneye adımını atınca yine mide bulandırıcı sahneler gözünün önünden geçti.
Hep aynıydı. Kırmızı kadife koltuklarda kahkahalara karışmış içki ve ter kokuları, garsonların sürekli içkiyle beraber servis yaptığı mezeler ile içi çürümüş adamların yanında daha çok içirmek için masadaki mezeden farksız olan kadınlar... Daha ışıksız loş yerlerde L koltuklarda ruhlarıyla beraber bedenlerini kirletenler...
Alkışlar arasında sahneye vardığında bir elini kaldırıp selam verdi. Müşteriler daha bir alkışlanırken kimse bilmezdi kaderini selamladığını.
Çalışanlar onun usülünü bildikleri için sandalyesini getirdi orkestranın hemen önüne. İleriki masadan yüzü güleç içi katran kadın, yanındaki adamın ağzına götürmek için aldığı rakıyı elinden kaptı. Bir yudum aldığında dudaklarını sessiz oynatıp 'şerefe' dedi Firuze' ye doğru bardağı havaya kaldırırken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖMR' Ü HAZİN
General FictionNihayetinde öğrenmişti elbet kaderden kaçılamayacağını ama ne fayda... Zira ruhu paramparça olmuştu gerçeği idrak ettiği vakit.. Herşey Son a erdiğinde; Güneşle, üzerine yapışmış katran karanlığını yok edeceği bir kalbi kalmamıştı. Kimdi? diye sora...