#9#

51 15 6
                                    

Baktıgımdaysa bunun aybüke olduğunu gördüm. Kolyesi yere düşmüştü yere eğilip aldı . mahçupca bakındım. Bir iki taşı düşmüş ve kapagıda ayrılıp kırılmıştı. Af dilercesine baktıgım sırada yanımıza deniz geldi. Üzerindeki kırmızı poların fermuarını çekiştirdi. Mavi gözleri parıldıyordu. "Of naptın aslı"Aybüke yüzünü buruşturup.

"Ben özür dilerim"dedim. Kolyenin parçalarını cebine attı. O uzun kuyruğa girdi. Merdivenleri yürüyüp yukarı çıktım . denizde ardımdan geldi.

"Ee nasılsın"diyip beni dalgın halimden çıkardı. "İyiyim"dedim kısaca. Tabi şu dostumun kolyeyi aldığını saymassak iyiydim. Deniz fazlaca neşeliydi. Dudağının kenarındaki halka pierching sırıtıyordu . saçlarının önünü yine kabartıp büyükçe dikmişti. Gülmek ona yakışıyordu. Bi kere sempatikti ama ben ona gıcıktım. Ne sempatigi be ,düpe düz öküz arabasıydı. Bunu ben demiştim dimi . evet demiştim. Tamam doğruyu demek gerekirse iyi birisiydi. O ve şu meşur tayfası. Eğlenceli dört kafadar. Kulağa hoş geliyor. Çok mu fazla düşünüyordum. Düşünürken bile düşünüyordum bu karmaşık bir seronomi. Neyse ben iyice saçmalamasyon yaptım .

doğamda var sanırım. Saçının önünü sarıya boyamış gürkanı gördüm. Bu halini biraz garipsedim . havalı ve yakışıklı olmuştu. Denizin yanağına bir öpücük kondurdu. Şaşkınlık içerisinde kıkırdadım. Denizin surat ifadesiyse bir komedi. Yanağını bir hışımla silmişti. tayfasının ne kadar alaycı olduğunu bilmesem gay falan zannedebilirdim. düşüncesi bile absürt. aslında gay lezbiyen yada biseksül bunları dışlıyor değilim. belki bizlerden daha iyiler ve mutlular değil mi. bugün bu tayfada bir değişiklik vardı. *imaj degişikligi* yapılmıştı. sedatın sarı saçları aşağıdaydı, tolganınsa saç tutamları farklıydı tamda rengarenk karakterini dışa yansıtıyordu. dışardan biri bu çocuk bir kaçık diyebilir hemen ön yargılı olurlar ama ben değil. fark yaratmak iyidir. farklı olmak başkadır birkere dikkatleri üzerine çekersin. ilk zaman hoş karşılanmazsın sonrada merak edilir hoşlarına gidersin bu kez kıçından ayrılmazlar. ve dahası seni taklit etmeye çalışırlar bu tarafıda bir komedidir. biz buna halk arasında ^özenti^ diyoruz. ben hep kendim oldum. başka birine benzemeye çalışsam becerememde zaten . en iyisi kendin olmak berrak bir su gibi. için dışın bir olmalı için dışına kaçmış değil. acaba ben hangi insan sınıfına giriyorum orası tartışılır. bir zaman dilimi yarısı kesik yarısı çözünür. altındaki kovaya akıyor insan damlacıkları. kimisi ayrışıyor kimisi birleşiyor yada birbirine giriyor. duygu yüklü satırlarda cam gibi kesik ağaç parçasıyla insanlık tarihi yazılıyor kanlar içinde. kâğıtlar kanın sert kırmızını alıyor. içe akıyor bütün bütün. dalgacı kargalar ağızlarında mektuplar getiriyor. kimininkinde infaz kesilmiş kiminde şartlı tahliye karar kılınmış. ve aynı orantıda insan çığlıkları bazısı sevinç bazısı acı. ve ben yine değişik kelimeli düşüncelerle halleniyorum. düşüncelerimi kenara fırlattım deniz bir yere odaklanmış bir şey geveliyordu ağzında. bense o fanustan nihayet dışarı attım kendimi. "kimya ödevi vardı ya hani" dedi burukça sırıtıp . evetli gözlerle baktım. "bana yardımcı olurmusun hem beraber yapmış oluruz, bugün bize gel" dedi koca gülümsemesiyle. garipçe güldüm . "benden bir üst sınıftasın farkında mısın" gerçekten bir acayipti bu çocuk. eve çağırmanın bir saçma yoluydu bu da. düşündü uzunca kafasındaki yalanları taradı bir kaçını eledi yalan kalmayınca pısıp kaldı bizim öküz. "öf tamam geliyorum size" dedim gülsün garibin yüzü ^^ gülmekle kalmayıp sırıttı ztn. zil sesiyle sınıflarımıza ayrıldık. ilk derstedi ki ders hakimiyetimi koruyamadım. eminim bir tek ben değilim ders dinlemek istemeyen. sıraya iyice gömülüp uyumuş aybükeye baktım. ohh kebapp . sonrada kolyeyi kırdığım aklıma geldi suçluluk duygusu içimi ele geçirdi. düşüncelerim bile korktu sustu. sıranın altında elimde sakladığım telefonum titreşti. çağlardan bana dil çıkarmış( :P ) simgesi geldi. bana bakıp göz kırptı. kıkırdadım içten içe. hoca tahtada bişeyler yazmaya başladı. çağlar ayaklandı arkasını döndü hocanın arkası dönükken bir selfie çekti. sınıf güldü hoca baktı bişey anlamadı. bize grup ödevi vercegini söyledi. sınıf listesini karıştırdı. "tugçe-erkan , Aybüke-çağlar , melisa- nisa , savaş-aslı.... ne beynim durdu. bende diyordum neden aksilik çıkmadı bir kaç gün diye. ne işim olur bir serseriyle "hocam beni değiştirir misiniz" diye seslendim. "hayır" diye kısaca yanıtladı. sinirlendim . "istemiyorum savaşla ödev falan yapmayı"dedim cazgırca. "bende senin meraklın değilim sümüklü prenses" diye savaş atladı aradan. sümüklü prenses mi?! kendini bilmez hadsiz maymun. "sen sus ordan kalas yığını"dedim sinirle dişlerimi sıkıp.kim oluyorda bana sümüklü diyor don lastiği kılıklı züppe. "hey sakin çocuklar, bu arada her isteyeni öyle değiştiremem"dedi meymenetsiz tavrıyla. üç haftaya kadar bu ödev yapılmalıydı . allahım nasıl bir berbat vaziyetteyim. hani deniz gıcığına bile razıyım ama savaşa değil. olmaz olamaz ! amaçları bana kafayı yedirtmek mi , eger öyleyse iyi çözüm yani. iki kuruşluk moral vardı onuda ateşe atıp kül ettiler. bugün okulun bitişini bekledim ve sonunda bol bol sıkılarak getirdim. çantamıda alıp aybükeyle çıktım. okulun girişine varmıştık Aybüke cebinden kolyenin parçalarını çıkardı. "nerden yaptırabilirim bunu"dedi ümitsizce. cevap veremedim o sırada da emir yanımıza yanaştı olayları hisseder gibi. gözleri aybükenin elindeki kolyeye gitti. "noldu kolyeye"dedi. "düştü"dedi Aybüke burukça. emir uzaktan birine seslendi bu kişi savaştı. "görüyomusun ufaklık kolyenizi ne hale getirmiş"dedi alaylıca sırıtıp. anlamamıştım ne demek istemişti. "hani şu annemin meşhur kolyesi "diyip kahkaha patlattı savaş. nasıl bir oyunun içindeydik. resmen dalga geçiyorlardı. bir alayın ortasındaydık etrafı güçlü insanlarla çevrili. tamda öyle bir hal. "nasıl yani"dedim "yani diyorumki milyarlık kolyeyi kırmış arkadaşın bu demektirki kolyenin parası verilecek"dedi savaş üstüne basa basa. tam bir kabadayılık havasındaydı. altında tavuk gibi kalıyordum. "isteyerek kırmadık düştü dedi"Aybüke masumca . "hem hediye degilmiydi o bana"diye ekledi. "ya öyle mi bende bilerek sahibi olan bir kolyeyi vermişim sana napalım bedeli alınacak"dedi emir alaylı haliyle küçümseyerek. tam bir komploydu bu. planlanıp tasarlanmış bir dikenli yoldu ve dikenlere basıp yaralanmamamız güçtü. o dikenler ya düşürecekti yada derimde derinden çizikler bırakacaktı. "bu nasıl bir oyun"dedim gözlerimle zihnini okumaya çalışarak. uzaktan çağların gelişini gördüm. sertçe baktı burda bir olayın olduğunu sezen bakışlarla. gerçi olay eksik olurmuydu hiç. "sorun mu var"dedi temkinlice. sustum baktım sadece "bizde zaten gidiyorduk"dedim kaçmaya çalışarak. " o zaman gidelim hadi"dedi çağlar. savaş sert dalgacı bakışlarını üzerimde dolaştırıyordu. işte bir fırsattı gitmek için bir fırsat. hemen peşine takıldım aybükeyi kolundan çekiştirdim. biliyorum gidiyordum ama beynim buraya sabitti. okulun girişine yakın köşede beyaz sportif bir araba karşıladı bizi. biraz durdum düşündüm " hadi kızlar geçin arabaya"diyince düşünceleri köşeye itip arabaya yerleştim.

MEDYA: AYBÜKE

Paradoks ✌Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin