4-'İçimde kanayan her şeye inat gülüyordum!'

28 0 0
                                    



Kahverengi bir çift iri göz, beni yerime çiviledi. Doru'nun beni aşağılayan ve süzen bakışları üzerimde geziniyordu. Gözlerini hiç kaçırmadan bana bakıyordu. Bense ilah görmüş bir aptal gibi şaşkın şaşkın bakıyordum. Yüreğimin daha önceleri işlevini durduran bir kısmı patlayan bir volkan gibi aniden harekete geçmişti.

Deli gibi çarpan kalbimin sesini kulaklarımda duyuyordum. Başım dönüyordu. İçimde ta yüreğimin en derininde duyduğum o acı tekrar yüreğimi eşmeye başlamıştı. Dört sene önceki son gördüğüm Doru'dan hem çok farklı, hem de hiçbir farklılık yoktu. Yirmi bir yaşındaki yeni gelişim gösteren esmer, kalıplı ve ince vücudu yerini, daha yapılı ve erkeksiliğe bırakmıştı. Benden bir hayli uzun olan bir seksen beş boyunda bir bedene sahipti. İçime işleyen iri kahverengi gözlerini çevreleyen yüzü kemiklenmiş ve daha sert hatlara sahip olmuştu.

Erkeksi düz burnu ve gülümseyince içimi eriten kalın dudaklarıyla bütün olarak Doru karşımdaydı. Şaşırmamıştı... Benimle aynı olabilecek hiçbir tepkinin yanından teğet bile geçmeyen özgüvenli bir şekilde karşımda duruyordu. Alt dudağını iki dişinin arasına almış ve tebessüm ederek bana bakıyordu.

"Elimi sıkmayacaksınız sanırım..."

"Nasıl?"

Gözlerim yüzünden bana doğru uzanan eline kaydı.


Allah kahretsin! Topla kendini. Ne yapıyorsun sen? İmkanım olsa kendime sağlam bir tekme atmak istiyordum.

Herkesin pür dikkat bize baktığını fark ederek hemen toparladım. Önüme uzanan ele doğru bakarak yavaşça uzandım. Bir zamanlar saçlarımı okşayan güçlü ellerin kaç gece ağlayarak hayalini kurmuştum. Ne kadar muhtaç kalmıştım. 'Bak!' demek gelmişti içimden;

'Bak, bu sıktığın ve tanımazdan geldiğin ufak, narin ellerle sildim ben gözyaşlarımı her gece yorganın altında... Sen yoktun yanımda.

Senin yüzünden akan göz yaşlarımı ben sildim... Her gece sana tapacak şekilde severek ve gidişinin arkasından bir kelime edemeyerek...'

Boğazıma takılan yumruyu bir göz kırpışıyla başımı yerden kaldıracak kadar bir sürede yok ettim.

Elini sıkacakken tereddüt etsem de yanındayken her zaman içime kaçan öz güveni daha güçlü olarak içimde buldum.

Tam gözlerinin içine bütün öfkemi yansıtmak isteyerek baktım.

Elini tutuğumda hükmümü kaybedip, deli gibi atan nabzımı hissetmezlikten geldim. En azından bunu göremediği için Allah Şükrediyordum. Ve teninin bana verdiği güveni, huzuru, içimde patlayan volkanları...

"Üzgünüm. Sadece aklım başka bir yerdeydi! Benimde ismimi tekrar etmeme gerek yok sanırım."  dedim hafif alaylı bir gülüşle. Acınacak duruma düşecektim.

Elimi hızlıca çektim. Allah kahretsin. Ne yapıyorum. Sanki beni hatırlaması önemliymiş gibi. Ne yapıyorum ben! Ardından hemen toparladım.


Yumuşak ama mesafeli bir gülüşle;

"Alper sanırım size söylemişti Doru Bey."

"Evet!" dedi

Umursamaz bir tavırla Alper'le mekan hakkında farklı bir konuda konuşmaya başladı.

Arkasından kendisinden beş santim kısa esmer bir kadın;

KristalinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin