Arkamdan gelen bir sıcaklığın kulağıma fısıltıyla
"Çok hızlı gidiyorsun." dediğini duydum.
Nefesi kulağımı, boynumu yalamıştı bir anda. Kalbim tekrar başladı o eşsiz senfonisine. Yanıma bir bacağı aşağıda, bir bacağı taburede olacak şekilde oturmuştu. Krem rengi gömleğinin kol manşetlerini açıp tekrar kıvırmasını izliyordum. Ne zaman bir şeyden aklını kaçırmaya çalışsa bu yaptığı harekete gizlenirdi Doru.
Dirseklerini masaya koyarak.
"Bir tane viski lütfen. Buzsuz."
Ediz'in bardağı doldurmasını izledim.
Bardağı masaya koyuşunu ise kaçamak bir bakışla gördüm.
İlk bardağı kafasına dikmişti. Ve yüzünü hafif buruşturdu.
"Bir tane daha lütfen." dedi.
Ediz bardağı bırakıp ısınan havayı hissetti ve diğer taraftaki müşterinin önüne giderek bir sohbete daldı.
Adam konuşmaya dünden hazır bir halde hızlı hızlı bir şeyler anlatıyordu.
Gözlerim onların hizasındaki Doru'ya kaydı.
Ensesine koyduğu sağ eliyle dirseğinden destek alarak bana bakıyordu. Bir an gözlerimiz birbirine kenetlendi. Hala sert bakıyordu. Yüzümün her bir köşesini gözleriyle severek bakan adam şimdi ise inceleyerek ve yargılayarak bakıyordu.
Burnumu havaya diktim yüzüne bakar halde.
"Bütün gece bana bakmayı planlamıyorsun ya!" dedim yüzünü çevireceği ümidi ile.
Aksine bir gülümseme fırlattı gözlerimin içine bakarak.
Eski tanıdığım Doru bu durumda utanıp başını öne eğerdi kaşlarını hafif çatarak. Ama eskiydi işte...
Burnum havada yüzümü çevirdim.
Dördüncü shot... Çat!
"Seni eve kucağımda taşımama razıysan... Tabi ki! Bu kadar içmelisin." dedi sonrasında dudaklarını dişlerinin arasına alarak.
Tehditkâr bakıyordu.
"Sen kendini taşı... Ben böyle bir şey beklemiyorum. Seninde görevin değil. Kahramanlık yapmak istiyorsan, şurada duran ve Meriç'e alıcı gözü ile bakan kız arkadaşına yap. Onun daha çok ihtiyacı var."dedim.
Önümde duran benim için yeni açılan Tekila şişesini tezgâhtan aldım ve beşinci bardağı doldururken Doru bileğime bir hamle yaparak kavradı ve göz göze geldik. Yüreğim ağzımdan çıkacak gibi atmaya başlamıştı. Diğer elimle parmaklarını tek tek açarken
"BA-NA KA-RIŞ-MA!" diyerek heceledim ve bardağı doldurdum.
Yüzünü eğdi ve sinirli bir şekilde dudaklarını öne uzatıp bir tebessümle kafa salladı.
Beşinci shot...Çat!
İyice sarhoş olmuştum sanırım.
Beynimin gerisinde gezinmem gereken acılar listesini önüme sunuyordu hislerim. Ve ben bundan nefret ediyordum.
Aniden tabureden inmeye karar verdim. Yalpalayarak aşağıya inerken dengemi kaybettiğim.
Ani bir hareketle sağ eliyle benim diğer tarafa savrulmamı önledi.
O sarsıntıyla Doru'nun göğsüne ellerimi yasladım bir anda.
Kokusu burnuma daha çok geliyordu. Nane ve çikolata gibi kokuyordu.
Parfüm değildi. Çünkü uzun zaman bu kokuya aşina kalmıştım.
Gözlerimi zorlayarak yere indirdim. Kendime hakim olamadan ellerimi göğsünden okşar gibi çekmiştim.
"Teşekkür ederim." dedim cılız bir sesle.
Kendimi çektim ve Ediz'e seslendim. Tekila şişesini alışımı görüp göz kırptı.
Doru arkamda kaldı.
Ve esmer kadın Doru'nun yanına gidip hızlı hızlı bir şey konuşuyordu.
El kol hareketlerinden de anlaşıldığı üzere bir kriz çıkarmaya çalışıyordu.
Köşemizde bizim grup koyu bir sohbete dalmıştı. Kapıya doğru ilerlerken Alper seslendi ve hepsi bana doğru baktı.
"Gece daha yeni başladı Leyla... Nereye?"
"Gece benim için evde devam ediyor. Sizin kutlama anlayışınız benim kisine ters." dedim alayla.
Alper bir kahkaha attı. Ve diğerleri.
Feride bana doğru geldi.
"Bekle çantamı alıp geliyorum."dedi Feride
"Gerek yok bir taksi çevirip giderim."
"Ben geliyorum."
"Gerçekten keyfine bak. Gidince ararım seni."dedim tebessümle
Bu aramızda 'Yalnız kalmaya ihtiyacım var sonra günah çıkartırım sana.' demekti.
Hepsi bize bakıyordu merakla.
Feride dönüp Alper'e omuz silkince meseleyi anlamayan ama yinede eve tek gideceğimi çözen Alper;
"Bizim çocuklardan birisi seni benim arabamla bırakır." dedi.
Sonra Doru'ya da burnumu havaya dikip bir bakış atarak arkamı döndüm.
"Ortaklığımız kutlu olsun Alper." diyerek Tekila şişesini havaya kaldırdım. Herkes olanı duymuş ve arkamın dönük olmasına rağmen şaşkınlıklarını hissedebiliyordum.
Serseri damarımın kırılganlığımı bastırmak için ortaya tekrar çıktığını hissettim.
Az sonra kendimi kapıdan çıkmış. Elimdeki şişeye kurtarıcı gibi sarılmış bir halde park alanında Alper'in arabasına ilerler halde buldum.
Hafif yalpalayarak düz yürümeye çalışıyordum.
Arkamdan gelen ayak seslerine aldırış etmeden ilerliyordum.
Çünkü o soğuk havada bile etrafa yaydığı kokusu içimi dolduruyordu.
"Git ve sevgilinle ilgilen." deyip dönmüştüm ki.
İki elin aniden bacaklarımdan tutup beni havaya kaldırmasını ve omzuna sertçe alarak baş aşağı bir şekilde benimle yürümesini hissettim. Ani paniğimle şişeyi yere düşürmüştüm ve içki her tarafa dağılmış, camlar tuzla buz olmuştu.
"Lanet olsun! İçkim!" diye haykırdım.
Doru'nun güldüğünü hissedebiliyordum.
"O kadar ağırlığı taşıyamazdım zaten." diyen alaylı sesini baş aşağı bir şekilde duyuyordum.
"Bakıcım değilsin. Ve bir vasıtada. O zaman beni hemen yere indir." dedim.
Gülmesi'nin artışı beynimde yavaş yavaş yankılanıyordu.
"Çok mu komik? Çok mu eğleniyorsun?" dedim.
"Daha komik anlarımızı da hatırlıyorum." dedi sırıtan bir sesle.
O an yanağımdan süzülen iki damla yaşın süzülerek asfalta akışını izledim.
İYİ GECELER ŞİMDİDEN. UMARIM BU BÖLÜMÜ BEĞENİRSİNİZ.
EN KISA ZAMANDA DİĞER BÖLÜMÜ YAYINLAYACAĞIM.
Yorum ve puanlama yapmayı unutmayın lütfen...
Benim için önemli... =-)

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kristalin
RomanceLeyla...Büyük bir aşk hikayesine konu olmuş, fakat kendisi hala aşkı bulamamış. Hayır, hayır! Aşkı çoktan bulmuş ve kaybetmişti. Doru... Onun Doru'su! Siyah saçlı, keskin bakışlı... Leyla...Hiç umursamamıştı Doruyu. "Bir Heves!" demişti. Kendisi...