"Scott'tan hoşlandın mı?"
Lafı üzerine aniden yerimde durdum ve hızla ona döndüm. "Ne?"
Alaycı bir şekilde gülümsedi ve bana doğru yaklaşmaya başladı. "Ne dediğimi duydun işte."
Gözlerimi kocaman açtım. "Sen ne dediğinin farkında mısın? Yine ne saçmalıyorsun?" dedim yüksek sesle.
Tam karşımda durdu ve başını hafifçe öne eğdi. "Scott'tan. Hoşlanıyor. Musun?" diye sordu her kelimeyi bastıra bastıra söylerek.
Bir an duraksadıktan sonra hemen cevapladım. "Bu, seni ilgilendirmiyor." Sinirle arkamı döndüğümde dirseğimi öyle bir tutmuştu ki, acıyla inlemiştim. Ama bunu umursamamıştı bile.
"Öyle mi? Bence tam olarak ilgi alanıma giriyor." Nefesi yüzüme çarptı. "Sen benim eğlencemsin. Eğer benden başkasıyla eğlenirsen, eğlendiğin kişiyi yakarım, güzelim." Zorlukla yutkunduğumda, ona cevap falan vermedim. Bir süre öylece bana baktıktan sonra kolumu serbest bıraktı ve arkasını dönüp arabasına doğru yürümeye başladı. Arabanın kapısını açıp, bana son bir bakış attıktan sonra arabasına bindi ve hızla görüş alanımdan uzaklaştı.
***
Sabah, son birkaç gündür olduğu gibi, telefonumun sesiyle uyanmıştım. Yataktan fırlamama neden olan telefonumun melodisinin sesi, ağzımdan ufak bir küfür kaçmasına neden olmuştu. İstemeden.
Telefonumu kulağıma götürdüm. "Evet?"
Telefonda bir gülüş sesi duydum. "Anlaşılan birileri beni hiç özlememiş." Bu Joseph'ti. Ah, onun sesini duyduğumda aniden yüzümü bir gülümseme kaplamıştı.
"Joseph! Tanrım! Şaka mı yapıyorsun? Seni o kadar özledim ki."
Kıkırdadı. "Ben de seni çok özledim, cadı. Ee, durumlar nasıl?"
Dudaklarımı büzdüm. "İyi gibi. Bu arada, ee, şeyyy, düğününü mahvettiğimiz için çok üzgünüm." dedim buruk bir şekilde.
Güldü. "Önemli değil, canım. Hem bu senin suçun değil ki, Zayn'in ününün suçu." Hafifçe güldüm. "Merak etme, Becky de ben de bu durumdan rahatsız olmadık. Ayırca birkaç gün sonra Londra'ya döneceğiz. Seninle konuşmamız gereken şeyler var. Malum."
Ses tonundan, konuşmak istediği şeyin medya olduğunu anlamıştım. Geçiştirmeye karar verdim.
"Hı hı, tabii konuşuruz. Herneyse Joseph, benim şimdi kapatmam gerekiyor. Becky'e selam söyle. İyi eğlenin." dedim gülerek ve onun da veda faslını dinledikten sonra telefonu kapatıp komidinimin üstüne koydum.
Acele acele 5 dakika süren kısa bir duş aldıktan sonra, bacağımdaki yara yavaş yavaş geçmeye başladığından, lacivert, mini bir etek ve beyaz bir bluz giydim. Açık ayakkabılarımı da ayağıma geçirip, evden çıktım.
Stüdyoda dört tane arka arkaya çekim yaptıktan sonra, elimin tersiyle alnımı sildim. Terlemiştim ve yorulmuştum. İşte bu fazla gelmişti. Haile beni yanına çağırdığında fotoğraf makinemi yerine yerleştirip, Haile'nin yanına gittim.
"Bugün programıında başka fotoğraf çekimi yok. Sen gidebilirsin, canım." dedi gülümseyerek.
"Ama daha erken?" dedim kaşlarımı çatarak.
"İstrsen diğerlerinin fotoğraf çekimlerini de sana yükleyeyim. Ne dersin?" dedi gülerek.
Ağzıma fermuar çekermiş gibi yaptım. "Aman yok, ben almayayım." Ayağa kalktım. "O zaman ben gittim. Yarın görüşürüüüüz." dedim gülerek ve çantamı alıp, stüdyodan çıktım. Saat şuan daha üç olduğundan, Eleanor'u aramanın iyi bir fikir olacağına karar verip, çantamdan telefonumu çıkardım ve rehberden ismini bulup, telefonumu kulağıma götürdüm ve açmasını beklemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two People In The Wrong
FanfictionÜç yıldan beri intikamını almaya yemin etmiş bir kız, Zayn'in sürekli değişen davranışları karşısında nasıl bir tepki gösterecek? Kaç yıldır aralarında sürüp giden bu nefret yerini aşka bıraktığında acaba hangisi güçlü kalabilecek? Bu nefret süreci...