Bir an neredeyse arabayla binaların üzerine uçacağımızı falan düşünmeye başlamışken, Zayn aynadan bakarak arkayı kontrol ettikten sonra ne zamandan beri tuttuğunu bilmediğim derin nefesini verirken, arabayı yavaş sürmeye başlamıştı. Camdan arkaya bakıp, tekrardan Zayn'e döndüm.
"Sence yüzümü görmüşler midir?"
Zayn, sinirle direksiyona bir tane çarptı. "Belki sen biraz daha hızlı olsaydın aklımızda böyle bir soru işareti olmazdı, ne dersin?" dedi fazla yüksek bir sesle. Resmen bağırıyordu.
Sinirle gözlerimi ona diktim. "Şimdi suçlu ben mi oldum? Ben daha hiçbir şey anlamadan ard arda bir şeyler söyledin. Nasıl anında yapmamı bekliyorsun ki?" dedim ben sesimi biraz, pardon bayağı bir yükselterek.
Zayn, hala sinirle gözünü yoldan ayırmadan bana cevap verdi. "Hah. İstersen paparazzilerden izin isteseydik sen yüzünü kapatınca fotoğraf çekselerdi. Nasıl olsa bekleyebilirler değil mi? Onlar bizim keyfimizi bekliyorlar sonuçt-"
"Durdur arabayı." dedim elimi kapı koluna yerleştirerek.
Bir anlığına bana baktıktan sonra sanki hiçbir şey söylememişim gibi tekrardan önüne döndü ve arabayı sürmeye devam etti.
"Sana, durdur arabayı dedim."
Hala beni umursamamış gibi davranmaya devam ettiğinde başımı salladım. "Pekala." dedim ve kapıyı açtım. Tam o sırada ani bir frenle öne doğru savrulduktan sonra bileğime sıkıca sarılan bir el hissettim.
"Ne yapıyorsun? Aklını mı kaçırdın sen?" dedi Zayn hala bağırmaya devam ederken.
Kolumu hızla elinden kurtarıp, kapıyı sonuna kadar açtım. "Senden nefret ediyorum. Geri zekalı. Piç kurusu." Arabadan inip son kez "Aptal." diye bağırdıktan sonra kapıyı sertçe çarptım ve hızlı adımlarla yürümeye başladım. Arkamdan bir kapı sesi daha duymuştum. Ardından adım seslerini de.
"Joanne," diye seslendi arkamdan. Sesi oldukça yumuşaktı. Ha ha ha.
"Siktir git." diye tısladım dişlerimin arasından. Beni -yine- umursamayıp kolumu tuttu ve kendine çevirdi.
"Bak sakinleş, tamam mı?" dedi kaçmayayım diye sımsıkı tutarken. "Özür dile- Bir dakika özür falan dilemem. Çünkü haklıyım. Yalnızca şu arabaya bin tamam mı?" dedi ısrarcı bir tavırla.
Hala ukalalık yapıyordu ya. Ben onun müsait bir yerine güzel bir tekme geçirmeyi bilirdim ama, neyse. Onu şuan şuracıkta boğsam bile az kalırdı.
"Hiçbir yere gelmiyorum. Sen de kendine uygun bir yere git ve orada kendine gay arkadaşlar bul. Lazım olur."
Gülmemek için kendini zor tuttuğunu farketmiştim çünkü mimikleri kıpırdamıştı. Bir süre ikimiz de öylece bekledikten sonra başka bir şey söylememe izin vermeden bir anda eğildi ve bacaklarımı sarıp beni kaldırdı. Şuan karnım omuzlarına değiyordu ve resmen beni baş aşağı kucağına almıştı. Bağırmadan ve bulanan midemi önemsemeden sadece sustum ve beni az önceki yerime oturttuğunda nihayet yüzünü görebildiğim için ona sinirle baktım. Bana kısa ve keskin bir bakış atıp o da arabaya bindi ve tekrardan sürmeye başladı.
Geldiğimiz yer normal bir evdi ama içerisinin dolu olduğu anlaşılıyordu.
"Kimin evi burası?" diye sordum usulca ona dönüp. Yol boyunca ikimiz de tek kelime etmemiştik.
"Louis'nin evi. Aslında bugün Eleanor'un doğum günüydü. Gündüz küçük bir kutlama yaptık. Akşam da pasta kesilecekti ama biraz geç kaldık." dedi dudaklarını büzerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two People In The Wrong
FanficÜç yıldan beri intikamını almaya yemin etmiş bir kız, Zayn'in sürekli değişen davranışları karşısında nasıl bir tepki gösterecek? Kaç yıldır aralarında sürüp giden bu nefret yerini aşka bıraktığında acaba hangisi güçlü kalabilecek? Bu nefret süreci...