Hala ikisi de bana şaşkınlıkla bakarken yavaşça Zayn'in kulağına yükseldim. "Eğer bir kez daha beni ekersen, yemin ederim bir daha seninle hiçbir yere gelmem ve paparazzilere senin hakkında konuşurum." Kafasını yana çevirip, alayla gülümsedi. Ona gözlerimi kısarak baktım. "Pekala, sen istedin. Zaten kapıdalardı." dedim ve ondan uzaklaşıp birkaç adım attığımda bir anda bileğimden yakalayıp, önünde duran kızı önemsemeden beni arkadaki odaya soktu. Burası büyük bir ihtimalle club'da çalışanların soyunma odasıydı. Zayn de bunu anladığında, kapının kilidini birkaç kere çevirdi.
"Gerçekten buradalar mı, yoksa blöf mü yapıyordun?" dedi yüzündeki sırıtışla beraber. Ardından bana doğru gelmeye başladı.
Kollarımı göğsümde birleştirdim ve gözlerimi kısara ona baktım. "Blöf yapmamı gerektirecek şey ne?" dedim büyük bir umursamazlıkla birlikte. Arada sırada sarhoşluktan dolayı sendeliyordum ama bunu umursadığım söylenemezdi.
"O kız, olmasın?" dedi Zayn, zevkle.
Ona boş gözlerle baktım. "Ne demeye çalışıyorsun sen?" dedim ağırmaya başlayan başımı önemsememeye çalışarak.
"Belki de kıskandın, olamaz mı?" dedi ve dilini üst dudağının üzerinde yavaşça gezdirdi.
Gözlerimi büyüttüm. "Senin kafan biraz uçtu herhalde, ha? Ne kıskanmasından bahsediyorsun sen? Kendine gel."
Bir an sonra, geri geri sürüklenerek kendimi duvara yapışmış bir halde bulmuştum. Başım çok fena dönmüştü.
"İtiraf et," dedi ellerini iki yanımdan duvara yaslayarak. "Benden hoşlanıyorsun. Perrie ile ilişkimi bitirmen, sürekli yalnız kalmamı istemen ve şimdi de kıskanman."
Tanrım, ne saçmalıyordu bu? Sanırım benden daha beter sarhoş olmuş durumdaydı. Hatta kafası hafifçe geriye kayıp, geliyordu bile. Resmen, uçmuştu. Tek kelimeyle.
O bu kadar sarhoş olduğu için ona açıklama yapma gereği duymadım. Zaten buna halim de yoktu. Birkaç kadeh daha içmek istiyordum ama bünyem bunu kaldırabilir miydi, emin olamıyordum.
Zayn'in gülümsemesi genişledi. "Ve şimdi de beni öpmek istiyorsun."
Şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Ne?"
Hemen ardından, hızla dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı. İkimiz de sendeledikten sonra, yandaki koltuğa düşmüştük. Dudaklarını bir an olsun ayırmadan, durumdan faydalanıp, beni hafifçe geriye doğru yatırdı. Bir eli enseme kayıp, diğer eli belimi kavradığında, ben de istem dışı olarak ellerimi ensesinde birleştirdim. Biliyorum, o benim düşman olarak gördüğüm Zayn Malik'ti. Bir an önce geri çekilmem gerekiyordu ama yapamıyordum işte. Resmen beni esir almıştı. Her türlü, esir almıştı işte. Bedenen ve zihnen. Tamam, saçmalıyordum ama beni öpmesi beni daha da sarhoş ediyordu. Dudaklarını yavaş bir şekilde dudaklarımdan ayırıp, boynuma indiğinde, saçları çenemde gezintiye çıkmıştı. Dudaklarımı birbirine sımsıkı bastırıp, elimle saçlarını kavradığımda, boynumdaki dudaklarının gerildiğini hissetmiştim. Gülüyordu. Tanrım, bu haldeyken bile nasıl gülmeyi başarabiliyordu?
Kendime sürekli onun Zayn Malik olduğunu hatırlatıp, kendime gelmeye çalışıyordum. O Zayn Joanne, bunun farkındasın değil mi? Ah, hiç sanmıyorum. Salak mısın kızım sen? Zayn o. Senin hayatındaki en nefret ettiğin insan. Ve sen şuan onun altındasın.
Kendime söylediğim şeyler, beni biraz olsun kendime getirdiğinde, ellerimi Zayn'in göğsüne yerleştirip, onu hızlı bir şekilde ittim. Biraz afallamıştı. Yüzüne baktığımda saçlarının darmadağınık olduğunu farkettim. Ayrıca benim de dar olan eteğim iyice yukarı doğru sıyrılmıştı. Yani anlayacağınız, bir an önce üstümden kalkması gerekiyordu. Hem de hemen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two People In The Wrong
FanficÜç yıldan beri intikamını almaya yemin etmiş bir kız, Zayn'in sürekli değişen davranışları karşısında nasıl bir tepki gösterecek? Kaç yıldır aralarında sürüp giden bu nefret yerini aşka bıraktığında acaba hangisi güçlü kalabilecek? Bu nefret süreci...