Sabah, uyandığımda, yatakta uzun bir gerinmenin ardından kaktım ve odadan çıkıp, aşağı indim. Bugün üzerimde garip bir halsizlik vardı. Üşüttüğümü düşünüp, umursamadım ve üstümü değiştirmek için odama çıktım. Siyah bir pantolonu altıma geçirdim ve üstüme de kalın sweatshirtlerimden siyah olanını geçirdim. Bugün fazlasıyla üşüme geliyordu üzerime sanki. Saçlarımı fazla dağınık olmayacak şekilde, sıradan bir topuz yaptım ve makyaj malzemelerine dahi bakmadan, aşağı indim ve evden çıktım. İşten çıkmam gerekiyordu. İşten çıkıp, kafamı ders kitaplarıma gömüp, bir daha kaldırmamam gerekiyordu. Para konusuna gelince, şuana kadar ihtiyaçlarım dışında olan bütün kazandığım paraları, biriktirmiştim. Epey, yüklü bir miktar ediyorlardı. Bununla bir süre idare edebilir miydim bilmiyorum ama en azından paraya ihtiyacım olursa, sıradan bir garsonluk yapabilirdim. Ama kesin olarak kararlıydım. O üniversiteye gidecektim. Bu şehri, hatta bu ülkeyi terk edecektim. Bu konuda son derece ciddiydim.
Stüdyonun kapısını araladığımda, içeri bir göz atıp, arka odaya gittim.
"Günaydın. Hey, hasta mısın?" diye sordu, Joseph endişeyle.
Başımı iki yana salladım. "Hayır, değilim. Yalnızca üşüyorum."
Elimden tutarak, beni koltuğa oturttu. "Hastasın işte. Üşüttün mü yoksa?"
Dudaklarımı büzdüm. "Belki."
"Bekle, sana hemen sıcak çikolata alıp, geliyorum." dedi ve odadan fırlayarak çıktı.
Başımı arkaya yaslayıp, elimle alnımı ovmaya başladım. Dün akşamı hatırladığımda, birden yüzümü buruşturmuştum. Tam. Bir. Kabustu. Neyse ki Scott yanımdaydı da, biraz olsun beni sakinleştirebilmişti. O benden nefret etmemişti. Tabii diğer çocuklardan bu kadar emin değildim.
"İşte, sıcak çikolata. Sana en iyi gelecek şey bu." dedi gülümseyerek ve elindeki fincanı bana uzattı.
Uzanıp, fincanı elinden aldım ve sıcak çikolatamdan bir yudum aldıktan sonra yüzümü buruşturara, fincanı geri sehpanın üzerine koydum.
"Sanırım bunu içemeyeceğim."
Joseph, kaşlarını çatarak bana baktı. "Sen sıcak çikolataya bayılırsın!"
Boş gözlerle, ona baktım. "Şuan bayılmıyorum."
"İstersen eve git, güzelce yat ve dinlen. Akşam ben de yanına gelirim. Sana eee, çorba yaparım?"
Halimin izin verdiği kadar, güldüm. "Sen ve çorba yapmak? Vay canına."
"Hadi, hadi. Eve git. Senin çekimlerini de üstüme alıyorum."
Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. "Olmaz, Joseph. İyiyim ben, çalışırım."
Ayağa kalkıp, iki elini de beline yerleştirdi. "Ya şimdi gidersin, ya da Zayn'i çağırırım, o seni eve götürür." dedi büyük bir ciddiyetle.
Gülüşüm yüzümden bir anda silinip yok oldu. Tabii, Joseph'in hiçbir şeyden haberi yoktu ki. Ve benim de bunu şuan anlatacak halim yoktu.
"Pekala, pekala." Gözlerimi devirdim. "Gidiyorum ben."
Gülümsemeye başladı. "Hah, işte böyle. Beni durumundan haberdar et. Görüşürüz." dedi ve yanağıma küçük bir öpücük kondurduktan sonra çantamı alıp, işten çıktım. Bir taksiye atlayıp, eve geldiğimde, kendimi direkt koltuğa attım. Ardından yavaşça gözlerimi kapattım.
***
Akşam saati, telefonumun sesiyle uyandığımda, koltuktan zorlukla doğruldum ve cebimden telefonumu çıkarıp, açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two People In The Wrong
FanfictionÜç yıldan beri intikamını almaya yemin etmiş bir kız, Zayn'in sürekli değişen davranışları karşısında nasıl bir tepki gösterecek? Kaç yıldır aralarında sürüp giden bu nefret yerini aşka bıraktığında acaba hangisi güçlü kalabilecek? Bu nefret süreci...