19. Bölüm "The Old Days..."

2K 80 9
                                    

Bakışarımı hemen Zayn'den kaçırıp, Scott'ın gözlerine baktım. Vana hevesle bakıyordu. Benden bir şey söylememi bekliyordu. Benden bir cevap vermemi bekliyordu. Ve onu öptüğüm için, büyük ihtimalle, hatta kesinlikle, evet dememi bekliyordu. 

Zaman kazanmak için, ilk önce ellerimle uğraştım. Daha sonra da, ellerimi saçlarıma götürdüm ve saçlarımla uğraşmaya başladım. Birden tepemizde bir karaltı hissettiğimde, aniden oraya döndüm. Zayn, ellerini siyah skinny pantolonunun cebine sokmuş, sakin gözlerle bir bana, bir de Scott'a bakıyordu.

"İçeri girmeyecek misiniz? Hadi, pizzalar soğuyacak." dedi gülerek ve önden önden eve doğru ilerlemeye başladı. Scott'a bakmadan Zayn'in ardından hemen eve doğru ilerledim ve içeri girdim.

"Merhaba, Liam." dedim gülümseyerek. Liam, beni gördüğünde ilk önce Scott'a baktı. Birlikte bir süre bakıştıktan sonra, tekrardan bana dönmüştü. "Hoşgeldin, Joanne." dedi içten bir şekilde gülümseyerek.

Masadaki büyük boy pizzaları gördüğümde, zevkle el çırptım. "Im, çok acıktım. Ve bunlar çok leziz görünüyorlar." Hepsi benimle birlikte gülümseyip, masadaki yerlerine oturdular.

Bir dilim büyük bir pizzayı, mideye indirdikten sonra, sandalyede geriye yaslandım ve ellerimi karnıma götürdüm.

"Sanırım, gerçekten doydum." dedim dudaklarımı büzerek.

Zayn, hafifçe sırıttı. "Eskiden daha çok yerdin. En azından annemin yaptığı yemekleri."

Evet, Trisha'nın yaptığı yemekleri büyük bir zevkle yerdim. O zamanlar, yanımda ailem de olmadığından dolayı, Trisha evde yaptığı yemeklerden bana da getirirdi. Çünkü ben şey, o zamanlar pek yemek yapmayı bilmezdim. Anlarsınız işte.

Zayn'i başımla onaylarcasına salladım. "Evet, annen çok iyi bir insandı. Onu ve yemeklerini gerçekten özledim." dedim, düz bir sesle.

Bir süre öylece bana baktıktan sonra, yemeğine odaklandı tekrardan.

"Herneyse, çocuklar. Benim gitmem gerekiyor. Hoşçakalın." dedim büyük bir sevecenlikle ve çantamı, bıraktığım sehpanın üzerinden elime alıp, omzuma taktım. Çocuklara el sallayıp, kapıya doğru ilerlemiştim ki, bir el bileğimi kavradı.

"Konuşmamız yarım kalmıştı." dedi Scott, kaşlarını çatarak. Son derece ciddi görünüyordu.

Zorlukla yutkunup, onu başımla onayladığımda beni merdivenlerden yukarı çıkarmaya başlamıştı. Bu konuşmadan kaçamayacağımı anlamıştım. Ama ne cevap vereceğimi bu gece yatağımda uzanmış, kafamı yastığa gömülü halde, düşünmek istiyordum. Böyle değil. Hem böyle düşünmeye zamanım bile yoktu ki! Bu haksızlık. Kesinlikle.

Herhangi bir odadan içeri girdiğimizde, Scott sabırsızca, gözlerini devirdi. "Bak, Joanne. Eğer istemezsen anlarım. Seni buna zorlayacak halim yok. Yalnızca bir cevap, lütfen. En azından buna hakkım var."

Tanrım, o bu kadar masum konuşurken, ben burada eriyip gideceğimi hissediyordum. Sanki bu çocuğa 'hayır' dersem günaha girecekmiş gibi hissediyor insan kendini. Ama evet de diyemezdim. Çünkü eğer 'evet' dersem, sabahki kızın söylediğini yapmış olacaktım. Yani, Scott'ı parmağımda oynatıyor olmuş olacaktım. Bundan nefret ederdim. Bu, çok, çok kötü bir şeydi.

Başını öne eğip, iki yana salladı. "Başka biri mi var? Neden cevap vermiyorsun?" Tam karşıma geçip, iki elini omuzlarıma koydu. "Neden susuyorsun, Joanne?"

Zorlukla yutkundum. "Hayır, hayır hiç kimse yok." diye fısıldadım, sessizce.

Başını onaylarcasına aşağı, yukarı salladı. "Pekala, o zaman 'hayır' de, tamam mı? Susma." diye rica etti kibar bir şekilde.

Two People In The WrongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin