Bölüm 3

145 4 0
                                    

"Ayşe abla!" diye içeriye girdim yine.

"Kızım!" dedi şaşkınlıkla. Şaşırmasına anlam verememiştim ama bununla ilgili bir şey söylemedim.

"Nasılsın?" dedim. Dün Onur beni yurda bıraktıktan sonra bir daha kimseyle konuşmamıştım, haliyle sabaha çenem düşmüştü.

"İyiyim kızım sen nasılsın?" dedi. Ama sanki iyi değildi, tedirgindi.

"Ablam neyin var?" dediğimde dışarıya koydukları masaları işaret etti.

"Gel oturalım şöyle." diyerek. İçimi nedensiz bir korku kaplamıştı.

Dışarıya çıkıp sandalyelerden birine oturdum.

"Esinim siz dün dükkandan çıktığınızda biri geldi ablam. Sizi sordu. 'Amacım kötü değil' dedi. 'Ben onlara bir kötülük ettim abla' dedi. Kızım seni ne kadar sevdiğimi bilirsin. O yüzden anlatıyorum sana. Aranıza girmekten değil. Zaten kızı tanımam etmem. Ama size kötülük eden biri olduysa bu zamana kadar, affediverin. Bunu söylemek elbet bana düşmez ama pişman gibi duruyordu ablacım." dedi Ayşe abla. Biliyordum benim ve bizim iyiliğimizi istediğini. ama pek anlayamamıştım. Kim bize bir kötülük yapmıştıda onu affetmemiştik. Aklıma tek bir isim geliyordu.

"Abla?" dedim Ayşe abla uzaklara dalmışken, belli ki bu kişi onuda etkilemişti.

"Nasıl biriydi bu?" diye umutla soru yönelttim.

"Tatlı bir kızdı. Uzun boylu zayıftan biri. Saçları kahverengiydi. Beline bile gelmiyordur saçları. Gözleri kahve. Güzeldi maşallah kalbinin güzelliği yüzüne yansımış gibi." dedi. Kafamı salladım.

Ayşe abla 'affediverin' derken resmen çoğul konuşuyordu. Kim kim affedeceğiz? Kaç kişi? Aklıma onlarca soru gelmişti hepsini sorup Ayşe ablayı bunaltmaktan da korkuyordum. Bu yüzden birkaç saniye kendi kendime anlamlandırmaya çalıştım bu olayı.

"Abla! Anlayamıyorum. Kabul; bu zamana kadar çok kişi kırdı beni. Ama anladığın gibi sadece beni. Onurla yalnızca 1 yıldır beraberiz. Eğer çoğul konuşurken onuda işin içine katıyorsan. " deyip kaşlarımı kaldırdım.

"Sizin şu düzeltmeye uğraştığınız çocuk bile olabilir. Siz dün çıktıktan hemen sonra girdi. 'onları üzdüm.' diye konuştu. Ben pek arkasını aramadım. Şaka yapıyor ya da oyun oynuyor gibi bir hali de yoktu." dedi.

Ne yapmalıydım ki şimdi? Keşke bunları bizi 1 yıldır tanıyan pastaneci ablaya değilde bize söyleseydi. Şimdi günlerce bunu düşünecektim belki...

Telefonum titreyince düşüncelerimden sıyrılıp yan sandalyeye koyduğum çantamdan telefonumu çıkardım.

Onur.

"Efendiim?" diye açtım.

"Ne zaman geliyorsun?" dediğinde çok oyalandığımı fark ettim. Onun dersi bugün erken olduğu için o benden önce gitmişti.

"Geliyorum birazdan." dedim ve sonrasında kapattık.

Ayşe ablaya 'görüşürüz' tarzı şeyler söylerken arkamdan seslendi.

"Bak görüyor musun yaşlandım iyice. Söylemeyi unuttum. Dün gelen kız sizi çok eskilerden tanıdığınıda söylemişti." dediğinde artık aklım allak bullak olmuştu.

Tüm yol boyunca bunu düşünüyordum. Kimdi bu? Açelya? Ayşe ablanın anlattıklarına göre buna uyuyordu. Ama Açelyadan bahsediyoruz. Şu lisenin en egoist kızından. Bizden özür dileyecek değildi. Ayrıca bize karşı özür dileyecek bir şey yapmamıştı bile. Eskilerden tanıdığımız kimse yoktu başka anlattığı tarifte.. Gamze? Gamze tamamen anlattığı tariften uzaktı. Görüş alanıma Onur girince yanına gidip kocaman sarıldım ona. Klasik bir konuşmadan sonra hemen biraz uzağımızda duran banka oturup Ayşe ablanın bana anlattıklarını eksiksiz ona da anlattım. O bu şeyleri fazla önemsemiyordu. Sadece ben bu kadar kafayı taktım diye bi ara düşünür gibi oldu sonrasında karnım aç diyerek kampüsten gitmiştik.

Arabasına bindiğimizde

"Savaş'a söylemeli miyiz?" dedim.

"Neden ki?"

"Ayşe ablanın 'Sizin şu düzeltmeye uğraştığınız çocuk bile olabilir.' deyişinden dolayı."

"Söyleyelim. Ama önce yemek!" dedi dudaklarını büzerek. Büzdüğü dudaklarını elimle sıktım. Böyle küçük çocukları andırıyordu. Sevimli sevgilim benim!

----

Savaş buna bile tepkisiz kalmışken ben mi olayı abarttım diye düşünmeden edemedim. Ya da erkeklerin umursamazlıkları diyelim!

Dünkü konuşmam işe yaramıştı ki bugün Ece gelmemişti. Bu beni içten içe sevindirse de konusunu açmamıştım. Sadece artık bu gruba bir kız daha istiyordum.Bunun içinde gruptan birinin artık sevgilisinin olması gerekiyordu. Bu kişi Savaş değil ama. Savaş biriyle birlikte olsa.. Nasıl söylenir.. Sanki arkadaşımı aldatmış gibi hissederdim...

Bu kişi Bora olmalıydı. Ve evet ben az önce grup dedim. Nasıl oluyordu bilmiyordum ama dördümüz gerçekten iyi anlaşıyorduk. İşin doğrusu üçümüz. Bora, Onur ve ben...

Onurla anlaşmamış fazla normaldi. Borayı da iki ya da üç yıldır tanıyordum ama iyi biriydi, kafa dengiydi. O yüzden anlaşabiliyorduk. Savaşla anlaşmam pek sorun olmuyordu. Çünkü yanımızda sadece susuyordu. Zaten gözleri hep kapalı olduğundan sanki yanımızda değil gibi... yanımızda Bora için duruyordu. Daha doğrusu Bora her gün Savaşı alıp buraya getirmesi için bir adam gönderiyordu. Savaş, Bora'nın gönderdiği insanları tersleyip mecbur kendisi yanımıza gelmek zorunda kalıyordu.

"Bora?" deyip sinsice güldüğümde Onur da baktı. Bora planımın olduğunu anlamış olacak ki merakla bana bakıyordu.

"Senin işler nasıl gidiyor?" dedim sinsi yüz ifademi hiç bozmadan.

"Ne işleri kızım ya?" dedi sırıtıp.

"Kız işleri" deyip etrafa gözlerimi gezdirdim. Umutsuzca gözlerini bana dikti.

"Bildiğin gibi."

Gerçekten önemli işlerimin başında artık Boraya kız vardı...

ÖNYARGI 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin