BÖLÜM 15

100 4 0
                                    

Taksi bulabilmek için yürüyordum ki elimde tuttuğum telefonum titremeye başladı. Hemen açtım
"Alo?" dedi telefondaki ses. Esinin sesiydi, niye tekrar aradı diye meraklanırken
"Efendim?" diye yanıtladım. Sesim yansımıştı. Bunun anlamını biliyorum. Haporlöre almıştı telefonu.
"Biraz önce konuştum Onurla. Yanımıza gelebilirsiniz." dedi.
"Nerdesiniz?"
"Wasteye gelebilir misin? Biliyor musun orayı? Hep anlatıyorum ya sana."
Waste=Savaş, Bora. Haporlöre almasının sebebi de bu olmalıydı. Tüm tahminlerin doğru çıkıyordu. İşin kötü tarafı benim onu oyuna getirmeye çalıştığım gibi onlarda beni oyuna getirmeye çalışıyorlardı. Hep anlatıyorum ya sana cümlesinin altında deli gibi beni tongaya düşürme amacı vardı. Belki Betül adındaki kızla bir samimiyeti bile yoktu, anlatmıyordu. Belkide çok aşırı yakınlardı ve hep buraya geliyolardi. Gerçi buraya gelseler bile biliyor musun orayı diye sormazdı.
"Gi....-" deyip lafını yarıda kesti.
"Betül?" dedi. Sanırım o kadar sessizliğime karşın bunu demişti.
"Orası olmaz." dedim, sesim o kadar soğuk çıkmıştı ki....
O da birkaç saniye sustu, salak değilim fısıltıları duyabiliyordum. Boraya ait olduğunu düşündüğüm ses
"Diret!" diye fısıldamıştı. Eski arkadaş ortamım ne dengesiz insanlarla doluydu ama.
"Gel iste buraya. Ya da gelmezsen yarın okulda görüşelim artık." dedi. Kabul ediyorumki Esin çok çok zeki bir kız. Hayır desem simdi yarın Betül denen kızın yanına gidecekti. En azından benim bunu dusunebilecegim için bunu demişti. Resmen satranç oynamak Esini, karşıdakinin hamlesini önceden tahmin ettiği için zeki bir kız haline getirmişti.
"Peki." dedim çaresizce. İlla Savaş orda olmak zorunda değildi.
Zaten amacı az çok anlayabiliyordum. Esin canım dostum boyle iğrenç bir şeyi yapıcağımı aklının ucundan bile geçirmemişti. Ama ilk aradığımda sesimi hatırladığı için kotu olmuş ve bunu yanındakilere yansıtmıştı. Kim öldüğünü sandığı bir insanın sesini hatırladığında kotu olmaz ki? Bora salağıda hemen olayı virgulune kadar anlatmış, benim aslında hayatta olduğumu herkese bildirmişti. Esin ciddi anlamda benim boyle bir şey yapıcağımı düşünmediği içinde Boraya inanmamıştı. Bora bunu kanıtlamak için bu numarayı yapmasını istemişti... Tahminlerim böyleydi. Çokta mantıklıydı bence. Bunları düşündüğüm sure boyunca taksici amca hic konumunu ve kendini bozmadan arabayı sürmüştü. Dinlediği arabesk şarkıdan ne kadar rahatsız olsam da ona bir şey demedim. Anlaşılan tek içi içini yiyen ben değildim.. Yol boyunca benden habersiz beynim, kalbim, agzım çalışmasın diye kendimi başka şeylerle meşgul ettim. Araba durduğunda hemen indim ama bara girmek açıkçası çok kolay değildi. Kapının önünde dakikalarca bekledim. Hava hafiften kararmaya başlamıştı. Siyah giyimli adamlar bana malmışım gibi bakıyordu. Ne kadar heyecanlı olduğumu kim nerden bilecek tabii..
Kendimden emin olduğumda adama bir soru yönelttim;
"Savaş içeride değil mi?"
Adam manasızca yüzüme baktı, sonra cevap vermek aklına geldi sanırım.
"Hayır, içeride." dedi. Sürekli oyunlarla onları kandırmak gibi bir niyetin yoktu ama bunada mecburdum. Acaba kimi tarif etsemde ikisini bir bu bardan çıkarsam diye düşündüm. İkisi Bora ve Savas tabiki de.
" Savaşı ve Borayı buraya çağırabilir misiniz ?"
Yüzüme saçma sapan anlam veremez bakışlar atıyordu.
"Neden?" diye sordu. Arabalardan birini işaret ettim.
"Boranın kardeşi arabada."
Bunun etkili olacağını biliyordum.
Ela tam bir hayat kurtarıcısıydı.
Adam yerinden ayrılmayıp kulağındaki kulaklığa dediğim şeyleri söyledi. Kapının önünden yavaş yavaş uzaklaşıp kafamıda yere eğmiştim. Yanımda şapkada olsa iyi olurdu ama boyle de idare edebilirdim. Boranın sesi kulaklarımı doldurdu.
"Nerde Ela?" sesinde telaş vardı. Aman ne güzel. Soruyu kapıda duran adama sormuştu. Adam beni işaret edicekti. Heh bravo Gizem mükemmel ötesi planlar kurmuşsun yine. Dediğim çıkmıştı ne kadar arkam dönükte olsa Bora yanıma gelip aynı soruyu bana da sormuştu. Yüzüm ona dönmem gerekiyordu ama bir anlık aklıma uyup yine ona donmedim üstelik kafamïda kaldırmadım. Bizden çok çok uzakta duran arabayı işaret ettim. Sorun şuydu ki Savaş yoktu. Bu da demek oluyor Savaş hala içeride. Borada yaptïğım oyunu yemezse çifte kombo.
Ama Bora kardeşi konusunda hassas olabilirdi, çünkü resmen koşarak gitmişti. İçeri aceleyle girdim ve o meşhur masaya ilerledim. En azindan masada benden nefret edenlerin sayısını 1 azaltabilmistim. Masaya yavaş yavaş ilerliyordum hatta ayaklarımın imkanı olsa geri geri giderlerdi. Sonunda vardığımda Esini gördüm. Allahım bu Esin miydi cidden? Ne kadar da güzelleşmişti. Zaten hep savunmuşumdur insanın yüzü oturunca gerçekten çok güzel oluyor. Gerçi ben Esini hep begeniyordum.
Yanlarına gittiğimde ne diyecektim diye yolda çok düşünmüştüm. "Merhaba" falan mı? Asla. Zaten hiçbiri bakmıyordu da benden tarafa. Bardan içeri girince Onurun ve Esinin oturduğu yer kabak gibi ortadaydı. Bora olsaydı arkası dönük şekilde oturup kapatmış olucaktı. Savaş yan tarafta oturuyordu. Yani boşluğun karşısı. Onun karşısında tabiki dikilmeyecektim. Masaya ciddi anlamda vardığımda uzun süre Savaştan tarafa hic bakmamaya çalışmıştım. Esin ve Onur, Esinin elindeki telefona bakıyorlardı durdugumda Onur kafasını kaldırmıştı sonrada Esin. Esinin hicbir zaman abartılı bir tepki vermeyeceğini biliyordum zaten. Ama kendimi hiçbirinin yerine koyamıyordum. Ara ara Savaş boyle bir şey yapsa diye düşünmüştüm, sonrası malum tekrar kendimden nefret etmiştim. Esinin saniyeler süren bakışları belki de onun şoka girdiğini gösteriyordu, Onur tepkisizdi. Tepki vermesini beklemiyordum zaten. Onurla tanışıklığımız bile yoktu, belki Esin birlikte oldukları sure boyunca birkaç defa benden bahsetmişti hepsi bu diye tahmin ediyordum. Savaşın orda var olduğunu unutmaya çalışıyordum o yüzden birkez bile o tarafa bakmadım.
Esin konuşmaya çalıştı.
"Ama nasıl?" tarzında bir şeyler söyledi sanki. Muhtemelen o konuştuğunda Savaşta artık bana bakmaya başlamıştı. Üzerimde bakış hissediyordum çünkü. Esin ağlamamak için kendini zor tutuyordu belli. Ama ifadesi kesinlikle anlaşılmıyordu. Yani  2dakika sonra bana bagırıp çagırabilirdi de bana sarılıp ağlayadabilirdi...
Onura döndü. İçinden kendine kızmıştı belki Boraya inanmadım falan diye.
"Esin gel şu masaya gidelim." dedim neredeyse bos olan tek masaya. Gözleri her saniye biraz daha büyüyordu. Ergence bir tepki vermesini beklemiyordum hatta masaya gelmesine bile ihtimal vermiştim. Gözleri dolmuştu, belki onlara kotü bir anı bırakmıştım.
Sandığım gibi yapıp saniyeler sonra ayağa kalkmıştı. Hala şokta olduğuna inanıyorum.
Oturduğumuzda doğal olarak ilk ben konuştum.
"Esin, yani ne denir nasıl boyle büyük bir şey izah edilir bende bilmiyorum."
"Bence izah etmeye çalışma bile zaten" baya bi sinirliydi ve kırılmış...
"Suçlu tek ben değilim...-" konuşmaya calistikca cümlelerimi kesiyordu.
"Ya senin cenaze törenin bile oldu" dediğinde şoka uğradım. Annemler buna bile kafayı çalıştırmışlardı.
"Ama annem ve babam katılmadı." dedim. Demek ki o sırada insanları oyalayıp diğer şeyleri hallediyolardı. Esinse hafızasını yoklar gibi düşündü.
"Evet" dedi saniyeler sonra.
"Çünkü bende bilmiyordum ölmediğimi."
Cumlemin saçmalığına ikimizde anlam verememiştik.
"Annem ve babam hepsini planlamıştı çünkü. Bak şimdi hepsini anlatıcam ama lafımı kesme! O geceye dair sadece vurulduğumu ve çok büyük bir acı çektigimi hatırlıyorum. Bilmiyorum aradan ne kadar zaman geçti, kendimi bir hastanede buldum. Yanımda da babam ve annem. Hatta inanmazsın ama yanımda Savaş yok diye çok uzulmustum. Çünkü vurulma anında yanımda o vardı, her neyse iki polis geldi annem ve babam Barandan şikayetçi olmamam için yalvardı resmen. İfade mide onların istediği gibi verdim. Sonra bi doktor geldi yarın ameliyata gireceksin falan diye bir şey içirdi birkaç serum, iğne falan bilmediğim bir suru şey. Meğer ameliyata falan girmeyecekmişim. Hepsi annemin ve babamın planıymış. Bana içirdikleri o şey yaptığı iğneler uzun bir sure uyumam içinmiş. Gözlerimi açtığımda bambaska bir yerdeydim zaten. Annemlerle uzun uzun konuştum. Elin ülkesinde ne işimiz var diye. Ben onları da anlıyorum ha hak vermiyorum orası ayrı bir konu. Annem beni kanlar içinde görünce Savaştan nefret etti. Kendince beni korumak için boyle bir şey yaptı iste. Babamla da konustum, Savaş veya Baran babamın umrunda değildi. Annem hastaymış ve tedavi için de bir nevi oraya gitmek zorundaymış. Benim canımda en az siz kadar yandı Esin. Yanınıza gelmek istemedim mi sanıyorsunuz? Ya da hayatta olduğumu haber vermek istemedigiimi mi düşünüyorsunuz? 8 ay boyunca kandırdılar beni, ölmediğimi biliyormuşsunuz gibi. Sonra anladım biraz geç oldu ama anladığında defalarca gelmek istedim buraya. O zamanda başka bir şey buldular. "
Sahiden gözlerim dolmuştu, yaşadığım şeyler çıkmıyordu aklımdan. Esinde karşımda ağlamaya başlamıştı bende dayanamayıp ağlıyordum....

ÖNYARGI 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin