Aşk nedir?
Bu zamana kadar bu sorunun cevabını oldukça fazla düşünmüştüm. Anaokulundayken, öğretmenimizin bize Sindirella hikayesini okumasıyla başlamıştı merakım. Bir prensin ülkedeki tüm kızları dolaşacak kadar aşık olmasını ilginç bulmuştum. O prensin sevdiği kadını tanıyamayacak kadar aptal olduğunu düşünmemiştim hiç.
Aşk, sosyal antropologlara göre "cinsel bir tutkudur. Şairlerin özlemli ve duygulu şarkılarıdır." Psikologlara göre, "aşk hem normal hem de nörotik olmaktır, yaratıcı ve yıkıcıdır." Filozof lara göre, "aşk erkekler için başkadır, kadınlar için başka.
Benim içinse aşk; masallar gibiydi. Henüz gerçeklikte yaşamadığım ama var olmasını umut ettiğim bir şey. Bir peri masalı.
İnsanlar bakış açımın çok safça hatta bazen aptalca olduğunu söylese bile umursamazdım çoğu zaman. İncineceğimi söyleyenler de olmuştu. İşte onlardan korkardım. O yüzden benim için doğru kişi olduğuna inanmadığım kimseyle ilişki kurmamayı tercih etmiştim bu zamana kadar.
Elindeki krem rengi elbiseyi yatağımın üzerine bırakan hizmetçi nazik teşekkürümün ardından usulca odadan çıkınca, akşamki baloya hazırlanmaya başladım.
Benim hayatım böyleydi. Annem emekli olsa da hale kendinden bahsettiren bir zamanların en meşhur oyuncusu, şimdilerde ise sosyetenin en gözde kadını; babam ise Kore'nin ekonomisine yön veren sayılı büyük şirketler grubunun sahibiydi.
Ailem zengin olmasına karşın hiç o dramadaki insanlar gibi değildi. Beraber yemeğimizi yer, pikniğimizi yapardık. Babamla aramıza resmiyet girdiğini hiç hatırlamam mesela.
Odamın kapısı birden bire açılıp odaya dalınca bir suçlu psikolojisi ile anında geri çekildim. Bir dakika?! Ben yanlış bişe yapmamıştım ki. Niye geri çekiliyordum?
"İçeri böyle mi girilir?!" Elimdeki saç fırçasını ciyaklayarak Shi Ah'ya fırlattım. Bu deli varlık benim teyzemin kızı oluyordu.
Güneş gözlüklerini deri ceketiyle birlikte yatağa fırlattım bana sıkıca sarıldı. Gerçekten öküz gücü vardı bu kızda. Tüm kemiklerim ağrıyordu. "Seni çok özledim~" derken ikimizde neden olduğunu anlamlandıramadığım bir şekilde sağa sola sallanıyorduk.
Nispeten uzun süren selamlaşma törenimiz bittiğinde elimle askıdaki açık mavi balo elbisesini işaret ettim. "Sana bu acı haberi vermemi benden rica ettiler." Askıdan elbiseyi alıp kucapına verdim. "Akşamki baloya gelmek zorundaymışsın. Yoksa tüm kredi kartların iptal olurmuş. Teyzem aynen iletmemi istedi."
Shi Ah bir bana bir de kucağındaki elbiseye baktıktan sonra ilk okullu çocuklar gibi mızmızlanarak yatağıma uzandı. "Aaa~~ Bugün dönmeyecektim Londra'dan."
O yatağımın üzerinde sızlanıp bir yandan da köpeğim Mimi ile dertleşirken ben de kalan makyajımı tamamlaya koyuldum.
"İnanabiliyor musun? Beni terk etti." Shi Ah gerçekten Mimi ile dertleşiyordu. Büyük bir ciddiyetle kuzenime bakan Mimi'ye o an ilk defa acıdım. Bir yandan da gülmemek için zor tutuyordum kendimi.
Hayvancağıza daha fazla işkence çektirmemek adına mavi elbiseyi tekrar alarak kuzenime fırlattım. "Şunu giy artık. Senin yüzünden geç kalmak istemiyorum."
Bana dalga mı geçiyorsun bakışı atmadan onu kaldırıp giyinme odasına sürükledim. İçeriden gelen Lanet İngiliz Sosyetesi söylemlerini çok net işitiyordum.
Evet. Bu bizim sülalenin en meşhur olduğu konuydu. İngiliz adetleri. Anne tarafım 15 yıl Londra'da yaşamıştı ve annem Viktorya dönemi hayranlaarından biriydi. Dükler, leydiler falan... Teyzem de aynı şekilde. Bu yüzden Kore'de sadece bizde görebileceğiniz bir Maskeli Balo düzenlerdik her ay.
![](https://img.wattpad.com/cover/47270326-288-k996820.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fairytale • Sehun •
FanfictionBir peri masalında yaşıyorsun prenses. Ama burası harikalar diyarı değil ve ben de prens değilim.