Yoo Seul kuzuların sessizliğini gölgede bırakacak bu bembeyaz hastane koridorunda yürürken ağlamamak için kendisini zor tutuyordu.
O kadar sıkmıştı ki tüm vücudunu, attığı her adım büyük bir keskinlikle yere çarpıyordu. Sanki kalbinde hissettigi onu kaybetme korkusu bedeninde şekil bulmuştu.
Biraz ilerdikten sonra bir kac adım uzaktan 207 numaralı odayı seçince kapıdaki görevli polis kendisini durdurana kadar yürümeye devam etti.
Siyah trenckotunun önünü geriye doğru kaldırıp iç taraftaki rozeti gösterirken "Çekil." Diye fısıldadı öldürücü bir tonda.
Neye uğradığını şaşıran zavallı polis memuru, dedektif rozetini görünce bakışlarını kaldırıp Yoo Seul'a bakarken kızın emriyle birlikte usulca birkaç adım geriye çıktı.
Genç kız hışımla hastane odasına daldı ve hedefini bulmuş bir kartal gibi doğrudan pencerenin önündeki yatakta yatan hastanın oraya yöneldi. Hemen sonra da olanca gücüyle esaslı bir yumruk savurdu adamın yüzüne.
Hoon dudağının kenarındaki kanı silerken şok olmuş bir şekilde bakakaldı.
Ayağa kalkıp her an bir yumruk daha geçirebilecekmis gibi duran kızın tam karşısına geçerek "Bu neydi şimdi?" Diye sordu tüm şaşkınlığıyla.
"Sana.." Yoo Seul ağlamamak için derin bir nefes aldı. "Sana kim beni kurtar dedi?"
Vicdan azabıyla kavrulan kız sorusuyla birlikte aniden arkasını döndü. Gözleri yaşarmıştı ve Hoon'un bu halini görmesini, hala onu önemsediğini düşünmesini istemiyordu. Kendisi zaten bu gerçekle yeterince acı çekerken şu an en son isteyeceği şey kendisi aldatan bir eski sevgili için kalbinin acımasıydı.
Gururunun kalan son parçaları ile birlikte anında kendini toparladı ve tekrar Hoon'a döndü.
"Sana borçlu olmak istemiyorum dedikçe ısrarla böyle yapıyorsun." Ses tonu gerçek duygularından oldukça uzak bir şekilde soğuk ve sertti. "Çelik yeleğimi giymişim ya da giymemişim, operasyonda vurulmuşum ya da vurulmamışım bundan sana ne?"
Hoon'un yüzündeki şaşkınlığın yerini öfkenin almasını ve kaşlarını sinirle çatmasını izledi bir süre.
Ardından "Senden gerçekten nefret ediyorum. Bunu anlayamıyor musun? Madem önüme atladın keske sadece sıyrıkla kurtulmasaydın." Dedi büyük bir oyunculukla ve hızlıca çıktı.
Odadan uzaklaşırken bunca zamandır tuttuğu gözyaşlarını serbest bıraktı. Az önce niye o sözleri söylediğini bilmiyordu bile. Sadece ondan nefret etmesi gerekirken onu hala sevdiği için kendisine kızgındı Yoo Seul.
Bu kızgınlığını ona yönetirse geçer sanmıştı ama gecmek yerine daha kötüsü olmuştu.
Ona olan sevgilisi gram değişmezken, bir de ona keske ölseydin dediği için vicdan azabı çekiyordu şimdi.
"Yoon Yoo Seul!"
Kendi ismini duyunca anında durdu kız. Hoon kendisine sesleniyordu fakat onunla su an yüz yüze gelemezdi. Ağlamaktan gözlerinin kızardığına adı gibi emindi. Bu yüzden durmaktan vazgeçip tekrar yürümeye başladı.
"Yoon Yoo Seul!" Hoon kati bir tonda tekrar seslendi. "Amirin olarak emrediyorum. Derhal dur ve arkanı dön."
Genç kız kararsızlıkla tekrar durdu. Dişleriyle dudağını kemirirken, Hoon'un bağırması yüzünden odaların kapısına çıkmış insanlara baktı. Gitmesi gerekiyordu acilen fakat bu kadar insan kendilerini izlerken psikolojik baskıdan dolayı kıpırdayamamıştı.
Bunu fırsat bilen Hoon kısa sürede Yoo Seul'un yanına vardı. "Benimle gel." Dedi kızın kolunu tutup onu kendisiyle birlikte çatıya doğru sürüklerken.
Hoon çatıya açılan demir kapıyı sertçe ittiginde, Yoo Seul da kolunu onunkinden kurtararak genç adamın tam karşısına geçti.
"Ne yaptığını sanıyorsun?" Diye bağırdı öfkeyle.Hoon saçları rüzgarda savrulan kıza doğru bir adım atarak karşılık verdi. "Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun?"
Kız kendisine bağıran Hoon'a şaşırarak baktı. Onu ilk defa bu kadar öfkeli görüyordu. Sağ gözü seyiriyor ve omzu.. Omzundaki yara kanıyordu. "Yaran kanıyor." Diye fısıldadı.
Hoon alaycı bir gülüşle omzuna baktıktan sonra kıza döndü. "Bu mu önemli simdi?" Diye sorarken ses tonu bariz bir igneleme içeriyordu.
Hoon iğneleyici sorusunun hemen ardından seri bir hareketle göğsünün üstündeki silahı alıp Yoo Seul'a doğrultunca kız refleksle bir adım geri çıktı.
Hoon silahı tutusunu kabzası Yoo Seul'dan tarafta olacak şekilde değiştirdi. Artık namlu kendisini görüyordu. "Az önce ölmemi istemiyor muydun?"
Geriye doğru gitmiş olan kıza doğru büyükçe bir adım attı. Ardından kızın şaşkınlıktan zayıf düşmüş ellerinin arasına silahı yerlestirdi ve havaya doğru kaldırdı.
"İyi bir keskin nişancı olduğunu duydum." Dedi doğrudan kızın gözlerine bakarak. Eliyle tam kalbinin ortasını gösterdi. "Buradan vur. Temiz olsun."
***
Benim bol aksiyonlu ciftim bu ikisi. Nasil seviyorum anlatamam. Dedim ozel bolum atayim onlara. Yorumlarinizi bekliyorum. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fairytale • Sehun •
FanfictionBir peri masalında yaşıyorsun prenses. Ama burası harikalar diyarı değil ve ben de prens değilim.