Gözlerime çöken yoğun kara bulutlar yavaş yavaş kalkıp, malikanenin parlak ışıkları yerini almaya başlayınca oturduğum koltukta usulca doğruldum. Yine mi uyumuştum ben? Tanrım! Ne zamandan beri yanımda böyle bir şaheser varken bu kadar rahat uyuyabiliyordum ben?
Sehun'a "Bıraktığın için teşekkür ederim." dedim emniyet kemerini çözerken. Ardından hemen ekledim. "Tabi beni kurtardığın için de."
Arabayı durdurup el frenini çektikten sonra sözlerimin üstüne bana döndü. "Bir şey değil." dedi. Ses tonundan bir anlam çıkaramıyordum. O kadar durgundu ki. Gerçi yol boyu öyleydi. Sanki dün gece sarılıp uyuyan biz değilmişiz gibi davranıyordu.
Yanında kalmak için kafamdaki tilkiler kırk dönüp bir bahane ararken biden bire sordu. "İyi olduğuna emin misin?" Sonra kendi kendine bir süre düşündükten sonra devam etti. "Yok yok. Bence hastaneye gitmeliyiz."
O arabayı tekrar çalıştırmaya hazırlanırken ben itiraz edip iyi olduğumu söyleyecektim ki birden bire arabanın etrafını bir kalabalık sardı. Sehun da ben de olduğumuz yerde donakalmıştık.
Annem, babam, Shi Ah, Jinyoung, hatta biricik dadım şimdi ise evimizin kahyası olan Bo Young teyze bile endişeli gözlerle bana bakıyor, sabırsız bir şekilde arabadan inmemi bekliyorlardı. onlara iyi olduğumu bir arkadaşımla eve dönmekte olduğumu tabiki de haber vermiştim ama bana böyle karşılama komitesi oluşturacaklarından bihaberdim.
Her ne kadar burada kalıp Sehun'la araba fantazisi - aklınız fesatlığa çalışmasın hemen- yapmak istesem de el mahkum arabadan indim. Annemin Hanna'yı nefessiz bırakma sarılışı arasında fark ettiğime göre Sehun da inmişti.
Annemin ardından bana sarılan babam, benim iyi olduğuma emin olduktan sonra Sehun'a yöneldi. Ona da sarılması karşısında ikimizde şok olmuştuk. Neden sonra kendine gelebilen Sehun da babamın sırtını patpatladı.
Şu an bu tablo nasıl gözlerimi yaşartıyordu siz düşünün. Sehun evimizin resmi Süperman'i olmuştu. Tanrım nasıl mesudum.
O ikisi kendi aralarında konuşurken ben de kalanlarla sarılıp koklaşıyordum ki onu gördüm. Sehun da görmüştü. Ve az önceki hoşnut hali yerini büyük bir öfkeye bırakmıştı. Seğiren gözünden anlayabiliyordum bunu.
"Senin ne işin var burada?" diyerek oldukça kaba bir tavırla Robin'e sordum. Babam aceleyle Robin'le benim ortama geçmiş, Sehun'sa tam yanımda yerini almıştı.
"Ah.. Bay Westwood senin için çok endişelenmiş. Sağolsun bizimle birlikte burada sen gelene kadar bekledi ayrıca.." Babam büyük bir gayretle açıklama yapmaya çalışırken tek elimi kaldırdım aniden.
"Baba. Bize Bay Westwood ile biraz zaman verir misin? Sanırım konuşmamız gerekiyor." dedim vurgulu bir tonda. Sözlerimle birlikte Sehun ışık hızında başını çevirip napıyorsun sen dercesine bana baktı.
Ona doğru dönmek yerine babamlara acele etmesini ve içeri giderken Sehun'u da almalarını söyledim. Nihayetinde herkes benim kararlı duruşum üzerine eve girmişti. Sehun bile. Gerçi o biraz zorla olmuştu ama neyse.
Onlar gittikten sonra Robin'e baktım tekrar. "Ne istiyorsun benden?" diye sordum tıslarcasına.
Benim bir şeyler döndüğünden haberdar olduğumu anlamıştı. Dudaklarına alaycı bir yarım gülüş yerleştirdi. "Aslına bakarsan tatlım seninle bir alıp veremediğim yok."
Hıhlayarak bende alaycı bir şekilde güldüm. "Buna inanmamı beklemiyorsun herhalde. Fırtına çıkacağını biliyordun. Yollarda sorun olduğunu da. Tüm bunları bilerek beni bilinçli olarak Busan'a gönderdin."
Sinirden ellerim titremeye başladığı için onları Sehun'un bana verdiği büyük balıkçı montunun cebine yerleştirdikten sonra devam ettim. "Alış veriş merkezi'nin inşaatında büyük bir sorun varmış ve benim de gidip kontrol etmem gerekmiş gibi davrandın. Üstelik ortada hiçbir sorun yokken."
Benim hararetli konuşmamla birlikte Robin'in yüzüne yerleşen şaşkınlık ifadesini zevkle izledim. Az önceki alaycı gülümsemesi gitmiş yerine tehditkar bir düz ifade gelmişti. Aynı anda nasıl düz bir ifade ile durup hem de ürkütücü olduğunu çözemiyordum.
Bir adım atarak bana biraz yaklaştı. "Beklediğim gibi." dedi fısıldayarak. "Zeki kızsın Hanna. Bu kadar şeyi çözdüğüne göre kalan parçaları da tamamlamalısın."
Bir adım daha atarak iyice yaklaştı. Şu an ailemin bizi camdan izlediğini bildiğim için rahattım. Heyecanlanmıyordum. Hem Sehun da oradaydı. 3. adımı da atarsa ipinden boşanmış vahşi bir hayvan gibi soluğu burada alacağını biliyordum.
"Kalan parçalar için de sana bir ipucu vereyim." dedi gizemli bir şekilde. Ses tonu ile meraklı bir şekilde tekrar ona döndüm. "En yakınındaki kişi, en tanımadığın kişi olacak. Belki onu tanımamış olmayı bile isteyeceksin. Çok yakında."
Attığı adımları tekrar geriye çıkarak sesindeki İngiliz aksanına uygun bir şekilde bir beyefendi gibi reverans yaptı. "Busan'a gittiğin için teşekkürler. Kafamdaki soruların cevabını aldım sayende. Ailene acil işim çıktığı için gittiğimi söylersin." dedikten sonra da karanlıkta gözden kaybolup gitti.
Onun arabasından çıktığını tahmin ettiğim motor sesini duyduktan sonra bende kalakalan vücudumu hareket ettirip içeriye geçtim.
Hayatımdaki bilmecelere bir tanesi daha eklenmişti. Aman ne güzel.
***
Sınavlarımın ortasında gelen yazma isteğinin tatlılığının güzelliği?
Siz değerli okuyucularımı çok fazla bekletmek istemediğim için hemencecik yazdım. Umarım beğenirsiniz. ^_^
Bakalım neler olacak? Sırlar ne zaman ortaya dökülecek? :D

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fairytale • Sehun •
FanfictionBir peri masalında yaşıyorsun prenses. Ama burası harikalar diyarı değil ve ben de prens değilim.