Bölüm 5: Limbik sistemimi harekete geçiren adam.

1.8K 149 34
                                    

Multimedya: Shi Ah ve Hanna.

***

Okulun ilk haftası rahat geçmişti. Hocalar ders işlememiş ben de sınırlı sayıdaki arkadaşlarımla bu vakti eğlenmeye harcamıştım.. Daha doğrusu onlar eğlenmişlerdi. Bense niye olduğunu bilmediğim bir şekilde kendimi durgun hissediyordum.

Sehun'un bizim sınıfa dersi pazartesi günleri, sabahtı. Ama istisnasız tüm hafta boyunca onunla karşılaşmıştım. Her zaman yaptığı gibi sevecen ve nazik bir şekilde gülümseyip halimi hatrımı sormuş ardından donuk bir yüz ifadesi ile uzaklaşmıştı.

Onun karakterinin bu olduğunu sonradan anlamıştım. Balodaki hali sadece bana özgü değildi. Herkes kadına karşı böyleydi. Biraz flörtöz, biraz soğuk, çoğunlukla nazik. Mesafeli aynı zamanda sevecen.

Ona Sehun demeyi bırakmam gerektiğini biliyordum. Öğretmenimdi o benim. Ama onu Oh Sehun olarak tanımıştım ben. Hocam diyerek aramızdaki çizgiyi belirginleştirmek istemiyordum. Kendisi de sınıf dışında istediğim gibi çağırabileceğimi söylediği için bir süre daha böyle devam etmeye karar verdim.

Evimizin ışıkları giderek yaklaşmaya başlayınca aracın hızını düşürüp,evin girişinde durdum. Kontağı kapatmadan arabayı Seong Min'e teslim ettim.Garaja gidecek kadar enejim yoktu bugün.

Ayakkabılarımı çıkarmak için girişte durduğum sırada bir çift el boynuma atladı. Shi Ah'nın üzerimde ellerini sakinlikle çözüp ona baktım. "Yine niye burdasın sen?" Üzerindeki eşofmanları dikkatle süzdüm. "Yatıya mı geldin yoksa?!"

Büyük bir alayla sırıttıktan sonra abartılı bir sevinçe "Eveet." dedi. Benim gözlerimi devirerek bakmam üzerine o da aynı şeyi yaptı. "Beni çok özlemediğini biliyorum ama en azından sevinmiş gibi yap."

Sahte bir şekilde zoraki gülümsedim.

Ellerini havaya kaldırarak düz bir tonda konuştu. "Vazgeçtim. Yapma." Arkasını dönüp birkaç adım atmıştı ki tekrar geriye dönüp bana baktı. "Üzerini değiş de hemen yemeğe gel.Seni bekliyoruz."

Shi Ah'nın beni kapı girişinde bırakıp yemek odasına gitmesini şaşkınlıkla izledim. Bazen benden daha çok bu evin kızı gibi duruyordu.

Gerçi yanlış sayılmazdı bu. Doğumumuzdan beri birlikteydik. Teyzem biraz daha kuralcı bir insan olduğu için sık sık bizde kalırdı. Az önceki gibi bununla dalga geçsem bile umursamazdı. Alınmazdı da. O aşamayı çoktan geçmiştik.

Bir keresinde ona Neden sürekli bizim evde kalıyorsun? diye sormuştum ciddi bir şekilde. O da şöyle yanıtlamıştı:

Sizin evde kendimi daha rahat hissediyorum. Burası daha samimi.

Anlamayan bakışlarla ona bakınca da şöyle örneklemişti:

En basitinden burada eşofmanlarımı giyip rahat rahat evin içinde dolaşabiliyorum. Çünkü eniştem teyzem ve sen de öyle geziyorsunuz. Bu on odalı bir malikanede yaşayan insanlar için ne kadar görülmemiş birşey biliyor musun?

O konuşmadan sonra kuzenimi daha iyi anlar olmuştum. Herkes benim kadar şanslı olmuyordu. Shi Ah bile. Bu yüzden okumak için Londra'ya gittiğini düşünüyordum bazen.

Yemek faslı bittikten sonra Shi Ah ile odama çıktık. "Ahhh... Çok doydum." dedi çift kişilik yatağıma uzanırken. Bir eliyle de göbeğini tutuyordu.

Bende aynı hareketi yaparak diğer tarafa uzandım. "Aigoo.. Bende."

Shi Ah ile bir süre sessizce tavanı izleyerek yatmaya devam ettik. Bu çok sık yaptığımız bir şeydi ve bana bir sözü hatırlatıyordu. Bir insanın yanında rahat ettiğinizi onun yanında sessizce durup havadan sudan sohbet etme ihtiyacı hissetmediğinizde anlarsınız.

Biz birbirimizin yanında rahat ediyorduk. Lisedeyken beraber tatile çıktığımızda da bunu çok yapardık. Saatlerce kumsalda yatarak yıldızları izlerdik. Shi Ah benimle Sevgilin olmadığından burda benimle romantik dakikalar geçirmek zorunda kalıyorsun. diye dalga geçerdi. İkimizde kıkırdayarak gülerdik sonrasında.

O anları hatırlayıca gülümsedim. Ani bir hareketle tek kolumun üstünde doğrularak kuzenime döndüm. "Geçen ayki baloda dans ettiğim adamı hatırlıyor musun?" diye sordum.

Shi ah gözlerini açmadan mırıldandı. "Şu yakışıklı ve gizemli oppayı mı? Nasıl unutabilirim ki? Bir ay boyunca her Allahı'n günü ondan bahsettin."

"Nerden oppan oluyor?" diye sordum şaşkınlıkla.

Alaylı bir şekilde sırıtarak yanıtladı. "Ünlü düşünür Ahn Yo Na'nın bir sözü var bilmiyor musun? Eğer yakışıklıysan oppamsın demektir."

Gülümsedim. Henüz Sehun'un okulumda öğretim görevlisi olduğunu ona söylememiştim. "Bana karşı hareketleri nasıldı sence?" diye ısrarla devam ettim.

Ses tonumun ciddiyeti karşısında gözlerini açarak yatakta doğruldu. Bende aynı şeyi yaparak karşısında bağdaş kurdum.

Bana milyon defa onun hareketlerine anlam yüklememem gerektiğini söylemişti ama kendime engel olamıyordum. Hani birisini ilk gördüğünüz anda içinizde birşeyler kıpraşır, bir kıvılcım çakar ya; bende de öyle olmuştu. İlginç bir şekilde bu zamana kadar kimseyi beğenmeyen beynimin limbik sistemi onu görünce hareket geçti sanki.

Ne kadar hayalperest birisi olursam olayım mantığımın son kırıntısı bir dans ve birkaç güzel sözle aşık olunmayacağını bir ay boyunca haykırmıştı bana. Ama onun benim için doğru kişi olduğu hissinden bir türlü kurtulamıyordum.

Pamuk prenses masalındaki gibi ya da uyuyan güzeldeki gibi...

Şimdi o kadar da emin değildim. Hayalimdeki ilk aşk böyle değildi. O kişi karşıma çıktığında onun olduğunu hemen anlayacağımı düşünmüştüm hep. Ama Sehun'u anlayamıyordum. Çözemiyordum. Artık geri dönüşü yoktu bu işin. Merak tohumları çoktan içimde filizlenmeye başlamıştı bile.

Benim için doğru kişi olup olmadığını bilmek için onu tanımak zorundaydım.

***

Önümüzdeki haftalarda yoğun olacağımdan yazmışken bölümleri atayım dedim. Hikayenin gidişatı ile ilgili görüşleriniz nasıl? Neler olmasını, kurgunun nasıl şekillenmesini istersiniz? Merak ediyorum.

Görüşlerinizi benimle paylaşırsanız çok bahtiyar olurum. Oy vermeyi ve yorum yapmayın unutmayın lütfen. :)


Fairytale • Sehun •Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin