Yaptığım yemekleri son kez kontrol ettikten sonra durumdan memnun olarak kendimi koltuğa attım. Utku misafir gelecek dediği için bir sürü yemek yapmıştım. Yemeklerin kokusundan rahatsız olan midem yüzünden sürekli banyoya koşmak zorunda kalsam da sonunda bitmişti. Aras'ın ağladığını duyunca yerimden kalktım ve hızlı adımlarla odasına yürüdüm. Aynı anda çalan kapının zamanlaması sinirlerimi bozmaya yetmişti. Aras'ı kucağıma alıp neredeyse koşarak kapıya vardım. Kapıyı açtığımda karşımda sinirinden kuduran bir adet Utku ve onun tam tersi gülümseyerek bakan bir adam vardı. Sarışın, gözleri masmavi parlayan biriydi. Çok sıcak bakıyordu. Ancak nasıl biri olduğunu bilmiyordum.
" Neden kapıya bu kadar geç bakıyorsun? "
Eğer bana başkası bu şekilde konuşsaydı muhtemelen canına okurdum. Cevabım karşımdaki için kırıcı olurdu, ama Utku'da böyle olmuyordu." Aras ağlıyordu, onun yanındaydım, " dedim. Bakışlarında en ufak bir değişiklik olmadı. En azından biraz yumuşar sanıyordum ama olmamıştı. Kendi kendime destek olmaya çalıştım. Umudumu kaybetmeyecektim. Ama artık yorulmaya başladığımı hissediyordum.
" Yine her zamanki gibi gereksiz yere sinirleniyorsun Utku! " Adam Utku'ya kızgın bir tonda konuştuğunda bir adım geri gitmiştim. Utku ile zor uğraşırken bir kişiye daha gücüm yoktu. Ancak adam bana doğru döndüğünde gülümsedi ve elini uzattı.
" Merhaba ben Rüzgar. " Aras'ı tek koluma sabitledim ve elimi adamın eliyle birleştirdim. Dudaklarım kendiliğinden gerildi ve ona gülümserken buldum kendimi. " Açelya, " dedim bende kendimi tanıtmak için. Çünkü karısıyım desem biliyordum ki Utku her zamanki gibi kızacaktı. Belki de daha da ileri gidip inkar edecek ve daha çok yakacaktı canımı.
" Karnım aç, " dedi Utku. Sesi her zamankinden soğuktu. Aras kucağımdayken mutfağa ilerledim ancak Rüzgar beni durdurdu ve Aras'ı kucağımdan aldı.
" Yemek hazırlarken zorlamasın seni paşam. "
" Teşekkür ederim, " dedikten sonra mutfağa ilerledim ve zaten hazır olan masaya baktım. Sadece tabaklara çorba koyup getirmek kalmıştı. Tabakları üst raftan almak için kolumu uzattım ama raflar Utku'nun boyuna göre yapıldığından yine yetişemedim. Mutfağın köşesinde duran tabureyi alıp üzerine çıktığımda boyum yetişmişti. Tezgahın kenarından destek alarak tabakları alırken belimde hissettiğim ellerle dengemi bir anlığına kaybettim. Ama belimdeki eller sıkı sıkı tuttuğundan yere düşmekten kurtulmuştum.
" Doktor dikkatli olmanı istediği halde hala böyle olman garip. Her ne kadar bebeği sahiplenmesem de bebeğe bir şey olmasını istemem. "
Dengemi sağladığım halde hala belimde olan eller nefesimi kesti. Basit hareketler, artık basit değildi. Onu anlamıştım. Parmaklarının uçlarının karnıma değdiği yerde bir hareketlenme oldu. Minik bir hareketti ama hissetmiştim. Utkunun da hissedip hissetmediğini anlamak istercesine yüzüne baktığımda şaşkınlıkla karnıma baktığını gördüm. Belki de ilk defa benim bir parçama nefret etmeden bakıyordu. Boğazımda bir düğümün oluştuğunu hissettim. Belki de beni sevmeye, bebeğimi severek başlardı. Olamaz mıydı? Neden olmasındı ki ? Telefonu çaldığında cebine uzanmak için ellerinden birini bıraktı ama diğer eli sıkı sıkı tutuyordu. Ekranda o kadının isminin yazdığını görünce gözlerimi kaçırdım.
" Rüzgar, yardımcı olur musun? Benim telefonla konuşmam gerekiyor," dedikten sonra bakışlarını tekrar karnıma çevirdi. Kaşlarını çattığında sanki bebeğim görebilirmiş gibi karnımı tuttum. Gözleri karnımdan yukarı tırmanarak gözlerimi buldu.
" Bebeğini gözlerimle yiyecek değilim. "
" Ondan değil, " diye atıldım hemen. " Kaşlarını çatma bebeğimize. "