Hastaneden çıkacağım gün geldiği için sevinçli olsam da bu sevincim kursağımda kalmıştı. Bebeğimin bir hafta daha burada kalması gerekiyordu ama yorgun düşen bedenim yüzünden eve gitmek zorunda kalıyordum. Ev. Utku'ya göre benim ev dediğim yer, onun eviydi. Bana göre ise hiçbir zaman benim olmamıştı. Başka bir kadının hayal edip tasarladığı bir evde aylarca oturmuş ve o kadının hayallerini kendi hayalim saymıştım. Yanlış üzerine yanlış yaptığımı yeni fark ediyordum.
" Hadi gidiyoruz, " diyen Utkuya boş gözlerle baktım. Ona defalarca o eve dönmeyeceğimi, babamın evinde kalacağımı söylemiştim çünkü. Bu inadının boşa olduğunu bildiği halde devam ediyordu.
" Gelmiyorum. "
Kaşlarını çattı. Üzerinde olan gömleğin bir düğmesini daha açıp gömlek onu darlıyormuş gibi ileri geri salladı. Gözlerimi başka tarafa çevirdim. İçimde ona hissettiğim iki his vardı; nefret ve aşk. Ona aşıktım ama orada hem bebeğimi hem beni tehlikeye attığı aklıma geldikçe nefretim kabarıyordu. Hemde bu öyle bir nefretti ki daha önce kimseden böyle nefret ettiğimi hatırlamıyordum.
" Seni her şekilde eve götüreceğim biliyorsun değil mi? "
" Ev dediğin şey babamın eviyse, eve kadar götürmene sesimi çıkartmam, " dedim ve hastaneden çıkmadan son bir kez bebeğimi görmek için ilerlemeye başladım. Onu burada bıraktığım için içim sızlıyordu ama daha fazla burada kalamıyordum. Onu erken doğurduğum için kendimi suçluyor ve kimseyi dinlemeyen bir yapım olduğu için kendime lanet ediyordum. Utkunun da arkamdan geldiğini anca bebeğimin yanına vardığımda anladım. Düşüncelerimde boğulduğumdan ayak seslerini duymamıştım. Henüz kuvözde olan bebeğime camın arkasından bakmak gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. Elimi cama yaslayıp ona dokunmanın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalıştım. Aramızda cam olmadan. Şu süre boyunca enfeksiyon kapmaması için bir kere bile kucağıma alamamıştım.
" Annen burada bebeğim, " diye fısıldadığım sırada bir damla yaş gözümden aşağı yuvarlandı. Utkunun da elini cama yasladığını gördüğümde bakışlarımı ona çevirdim. Gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm. İçimdeki hisse engel olamayarak ona uzanıp gözünden damlayan gözyaşını başparmağımla yakaladım. Yüzünü elime daha çok yasladı.
" Lütfen beni kızımdan ayırma, " dediği anda elimi geri çektim. Bakışlarımı tekrar bebeğime çevirdiğimde gözlerini hafifçe açtığı anı yakaladım. Allahım! Çok güzeldi. İstemeye istemeye elimi camdan indirdim ve kızıma son kez baktıktan sonra odada kalan eşyalarımı almaya döndüm.
Benim olmadığım süre boyunca burada babam kalacaktı, çünkü net bir şekilde Utku'ya güvenmediğimi belirtmiştim. Zaten babamında bu duruma itiraz eder gibi bir hali yoktu. İlginç biçimde Utku bu duruma itiraz etmemişti. Belki de kendini savunacak bir şey bulamamasından kaynaklıydı bu durum.
" Bana kızgınsın biliyorum ama çocuklar seni seviyordu. Onlarıda mı bırakacaksın? "
Canını yakmak için onlara da metresinin bakmasını söylemek istedim. Ama çocuklara kıyamadım. Utku ne yapmış olursa olsun, onları kendi çocuğum gibi seviyordum. Utku zayıf noktamı bulduğunun farkında olarak gülümsedi. Kollarımı göğsümde bağladım. Gitmek istemiyordum.
" Tamam, " dedim ama o kadar kısık sesle söylemiştim ki kendim bile zor duymuştum. Utkunun kaşlarını kaldırıp " Anlamadım? " dediğini görünce gözlerimi devirdim.
" Dedim ki; Tamam. "
" Şu cümleyi tekrar eder misin? "
" Öyle mi? Bir daha tekrar ettiğim zaman bu cümle tamam yerine hayırla başlayacak, " dediğimde güldü ve beni kendine doğru çekti. Fazla yakın olmamızdan rahatsız olarak kendimi geri çektim. Ona yakın olduğum sürece ondan nefret edemezdim. Kendimi geri çekmemi yok sayarak beni kolunun altına çekti ve kolunu omzuma atarak ilerlemeye başladı. Kokusu burnumdan içeri süzüldüğü anda mücadele etmeyi kestim. Onunla girdiğim bir mücadele de kazanmam olası bile değildi çünkü. Beni iyice kendine çekip burnumu boynuna yaslayacak şekilde ayarladı.
" Bak burada kendi kokum daha yoğun ve ben senin kokumu sevdiğini biliyorum. " Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda sırıtıyordu. Bakışları o kadar güzeldi ki kendimi geri çekemedim. Ona bu kadar aşık olmaktan nefret ettim. Sonunda gözlerimi ondan çekebildiğimde karşımda duran bir adamın bizi izleyip tebessüm ettiğini gördüm. İstemsiz olarak bende ona gülümsemiştim.
" Bak birlikte o kadar güzeliz ki çevremizdeki herkes bize bakıp huzur bulabiliyor. Beni bırakmamalısın. "
" Bana 'beni bırak git' dediğin günleri ne çabuk unuttun? " dediğimde yüzünde hayat bulan gülümsemesi dondu. Yutkunurken hareket eden adem elmasından gözlerimi çekebildiğimde babamın seslenmesine kulak verdim. Arkamı döndüğümde tam karşımdaydı.
" Bizim eve mi gidiyorsun? " diye sorduğunda başımı iki yana salladım. Babamın bakışları beni anladığını belli eder gibiydi. Herkese katı olan adamın bana karşı bu denli anlayışlı olması mucizevi bir şeydi.
" Çocuklar orada, onları bırakamadım. "
Babam kollarını açtığında Utku'nun kollarından sıyrılıp ona sardım kollarımı.
" Her zaman arkandayım kızım, " dedi geri çekildiğimde. Ama bakışları Utku da olduğundan bana değilde ona söylenmiş gibiydi. Bir uyarı misali. Bana döndüğünde küçükken yaptığı gibi saçlarımı okşadı ve gülümsedi.
" Gidelim artık. "
Babam Utku'ya öldürecekmiş gibi baktığından hemen Utkunun yanına geçtim. Tabi bu babamı durdurmadı. Utkunun yakasını eline alıp yüzünü kendine yaklaştırdı.
" Kılına zarar gelirse, acımam vururum. Anladın mı? "
Utku babamın elini kendinden uzaklaştırıp " Kılına zarar gelirse, acıma ve vur, " dedi. Hastane ortamında olay çıkmasını istemediğimden babamla vedalaşıp hızlı adımlarla yürümeye başladım. Arabanın yanına geldiğimde de Utku'yu beklemeden binmeyi başarmıştım. Ama hızla binerken yaralı olan kolumu arabaya çarpmış ve acıyla inlemiştim. Utku anında arabaya girip " Ne oldu? " diye sordu. Cevap vermedim. Başını koltuğa yaslayıp yüzünü bana çevirdi.
" Özür dilerim. " Gözlerimi devirdim. Kolumun acımasına sebep olan yaranın ondan kaynaklı olduğunu bildiğinden dilediği bir özürdü. Eğer sevgilisini tercih ettiği bir mesele yüzünden açılmasaydı bu yara, özür dilemesine bile gerek kalmadan affederdim. Ama yara sadece kolumda değil kalbimde de açıldığından basit özür kelimeleri yetmiyordu.
" Sür arabayı, boş konuşuyorsun. "
Gözleri sinirle parladığında tatlı tatlı gülümsedim. Sinir olması hoşuma gidiyordu. Bu zamana kadar yaptığı her şeyin acısını bu şekilde çıkaracaktım. Hızla dudaklarıma kapanıp hafifçe öptü ve geri çekildi. Benim şaşkınlıktan açık kalmış ağzımı çenemden tutup kapattı.
" Gülüşünü öptüm, " dedi ve cevap vermemi beklemeden arabayı sürmeye başladı. Eve kadar şaşkınlıktan sesimi bile çıkaramadım. Araba durduğunda düğmeme basılmış gibi kendime geldim ve arabadan aşağı attım kendimi. Utkunun gelmesini beklemeden evin kapısına geldiğimde kapı ben çalmadan açıldı. Kapıyı açanın Burak olduğunu ancak bana sarılıp geriye çekildiğinde anlamıştım.
" Sonunda evine dönebildin. Seni çok bekledik. Gelmeyeceğin için korkmuştum ama babam kesin getireceğim demişti. Gelmeseydin çok üzülürdüm. "
Gelmemek için ayak dirediğim anları hatırlayınca dudağımı ısırdım. Yine sadece kendimi düşünmüştüm. Oysa bir çocuğun üzülmesine sebep olacakmışım...
" Ama buradayım, " dedim cılız bir sesle. Geriye çekilip bana yol açtı. İçeri girdiğimde Burak elimden tutup Aras'ın odasına sürükledi. Aras'ın beşiğinde uyuduğunu gördüğümde gülümsedim. Onları çok özlemiştim.
" Ya çok şirin! " Çok kısık bir sesle söylememe rağmen Aras gözlerini hafifçe açtı ve gözleri beni gördüğünde sonuna kadar açıldı. Hemen ardından beşikte çırpınmaya başladı. Onun bu hareketlerine dayanamadım. Yaralı kolumu hiçe sayarak kucağıma aldığımda ince bir sızının bedenimi ele geçirdiğini hissettim. Ama sesime tepki vererek uyanması o kadar mükemmeldi ki şu anda umrumda bile değildi. Babaları tarafından sevilemesem de onlar tarafından sevilmek paha biçilemezdi.
Fazla geciktiğimi biliyorum, ama şu aralar cidden yoğunum. Üniversite kayıt işlemleriyle uğraştığımdan böyle oluyor. Bir dahaki bölüm daha erken gelecek. Seviliyorsunuz!