O kadar heyecanlıydım ki! Sonunda bebeğim eve geliyordu, sonunda onu kollarıma alabilecektim. Mis gibi olan kokusunu içime çekebilecek, doyasıya öpebilecektim. Hayatımda birşeyler yolunda gitmeye başlayacaktı.
Islak olan saçlarımı geriye doğru attıktan sonra gözlerimi kapadım. Utku o günden beri ruh gibi geziyor, yanına çocukları dahil kimseyi yaklaştırmıyordu. Utkunun bu halleri beni hem şaşırtıyor hem de çok fazla üzüyordu. O böyle davrandıkça karşısına geçip " Seni seviyorum. Ne olur eski haline dön, " diyesim geliyordu. Utkuya kıyamıyordum. Şu anda da bebeğimi almaya hastaneye gitmişti, benim üzülmemi istemediğinden ne kadar itiraz etsem de beni evde bırakmıştı. Islak olan saçlarımı kurutmak için banyoya gideceğim sırada kapanan kapı sesini duyup odamdan çıktım. Utku elinde battaniyeye ve onun montuna sarılmış bebeğimle bana bakıyordu. Üşüdüğü için burnu ve yanakları kıpkırmızı olmuştu.
" Neden montunu çıkardın? " Bakışları benden kollarındaki bebeğimize kaydı. Bende bu sırada yanlarına doğru ilerledim.
" Hava çok soğuktu ve dışarı çıktığımız anda ağlamaya başladı. Soğuktan olduğunu düşündüm. " Ona bebeğimizi sevmediğini söylediğim zamanları hatırlayınca yutkundum. Belki de haksızlık ediyordum. Düşüncelerime ara verip biraz daha yaklaştım. Bebeğimin battaniyeye sarılı yüzünü açıp baktığımda yüreğimdeki sevginin içimden ona doğru aktığını hissettim. Gözlerini açtığı anda onun da gözlerinin babasına benzediğini fark edip gözlerimi tekrar Utkuya çevirdim.
" Gözleri sana benziyor. "
Gözlerini kaçırdı ve kısık bir sesle " Özür dilerim, " dedi. Anlamadığımı belli edercesine baktığımı fark edince " Gözlerinin ve gözlerimin rengi için, " diye ekledi. Sesinin fazla üzgün çıkmasına dayanamayarak " Gözlerini seviyorum, " dedim. Sözcükler ağzımdan çıktığı anda yüzümün yandığını hissederek dudağımı ısırdım. Söylediğim cümleyi duyduğu anda gözleri parladı. Onu bu kadar kolay mutlu etmenin verdiği zevkle gözlerimi kapamak istedim. Sonra bebeğim ağlamaya başladı ve Utku özür dilercesine bana baktı.
" Hemen emzirmen gerekiyormuş. " Tecrübesizliğimden korkarak bakışlarımı Utku'ya çevirdim. Evet, hamileliğim boyunca doktora her gittiğimde bunun eğitimi vermişlerdi ama ikisi çok farklı şeylerdi. Şu anda kızımı gerçekten emzirmem gerekiyordu ve ne yapacağımdan emin olamıyordum. Bunun yanında bir tarafımda buruktu. Çünkü bana yardım edecek bir büyüğüm yoktu.
" Korkma, yanında bende duracağım. " Bunu demesini bekliyormuş gibi bebeğimi elime aldım. Ama o kadar minikti ki fazla sıkmaktan ya da zarar verecek herhangi bir şey yapmaktan deli gibi korkuyordum. Korkumu bir kenara atmaya çalışarak yatak odama ilerledim. Onu korkumla besleyemezdim ne de olsa! Bebeğimin karnı açtı ve biraz daha beslemezsem ortalığı ayağa kaldıracakmış gibi dudakları titriyordu. Gülümsedim. Ona verebildiğim her şeyi verecektim. Bu şımarık olmasını sağlayabilirdi ama varsın olsundu.
Yatağa oturup göğsümü açacağım sırada içeri girdiğini gördüğüm Utku yutkunmama sebep oldu. Tamam yanımda olmasını istiyordum ama... Göğsümü görecekti! Evet, belki daha önce görmüştü ama şu anda içinde bulunduğumuz durum farklıydı.
" Utku sanırım biraz mahremiyete ihtiyacım var. " Cümleleri yüksek sesle söylediğimden emin olduğum halde Utku duyduğuna dair bir tepki vermedi. Kaşlarımı çattım. Tam cevap vermeyeceğinden emin olduğum sırada " Senin mahremiyetin bu bebek doğduğu anda yok oldu. Hatta bu bebek senin rahminde oluşmaya başladığı andan itibaren. Çünkü onun oluşması için bizim mahremiyet sınırlarını aşmamız gerekiyordu. " Duyduğum cümleye o kadar şaşırmıştım ki ağzımın açık kalması dışında cevap veremedim.
" Sen kendini ne sanıyorsun! " diye çıkıştığım anda bebeğim 'ben burdayım' dercesine ağlamaya başladı. Utkunun çıkmayacağını anlayınca durumu -zorda olsa- kabullenerek tişörtümü yukarı çektim ve göğsümü açtım. Ve kızımda yönlendirmeye gerek kalmadan aç dudaklarını göğsümle buluşturdu.
(...)
Karnı doyduktan sonra huzurla uyuyan bebeğime bakarak mutluluk stoğumu dolduruyordum. Arada burnumu ona yaklaştırıyor ve huzurun burnumdan içeri sızışını zevkle kabulleniyordum. Onu neredeyse kaybedeceğim aklıma geldikçe içim ürperiyordu.
" Ona bir isim seçtin mi? " diye sordu Utku. Dikkatim bebeğimden üstünü değiştiren Utku'ya kaydı.
" Bunun için vakit olmadı. Sana sormayı düşünüyordum ama-" Gözlerimi sinirle kapadım. Olanları hatırlamak istemiyordum ama sürekli karşıma çıkıyordu. Utku defalarca olduğu gibi yine özür dilemeye başlayınca uzandığım yatakta hafifçe doğruldum.
" Bak artık özürlerini duymak istemiyorum. "
" O zaman sürekli özrümü duymak için sebep verme. Ne kadar pişman olduğumu gördüğün halde üzerime geliyorsun. Artık bundan vazgeç. Mutlu olmamamız için tüm sebepleri ortadan kaldırdık. Yoluma daha fazla engel çıkarma. Yoruldum Açelya. Lütfen. "
Konuşurken hareket eden çıplak kolundaki dövme gözüme batıyordu. Her şeyi ortadan kaldırdığını söylüyordu ama kaldırmamıştı. Nefreti tenine kazılı biçimde duruyordu. Ne zaman unutmaya çalışsam gözümün önüne gelecekti.
" Kolundaki dövmeyi engelden saymaman trajikomik. " Gözleri benimle dövmesi arasında gidip geldikten sonra derin derin nefes almaya başladı. Nefes alıp verdikçe gerginleşen kaslarına bakışlarımı sabitledim. Kendimi bakmaktan alıkoyamıyordum.
" Ne yapmamı istediğini bilmiyorum. "
" Şu anda beni öpmeni istiyorum. " Cümle ben engel olamadan dudaklarımdan çıkmış ve hem Utku'yu hemde beni şaşırtmıştı. Neden böyle bir cümle kurduğumu bende anlayamamıştım. Sanki kendi iradem dışında söylenmiş gibiydi. Utku hızla yanıma gelmeye başladığında dudağımı dişledim.
" Çok garipsin biliyor musun? " dedi benimle aynı hizaya gelmek için diz çökerek. " Bir anın bir anını tutmuyor ve bunun beni rahatsız etmesi gerekirken bir gram bile rahatsız olmuyorum. "
Cümlenin sonunda dudakları dudaklarımla buluştu ve aynı anda kapı çalmaya başladı. Kendimi geriye çektiğim için Utku küfrederek ayağa kalktı.
" Şimdi kapıya bakmaya gidiyorum. Ama döndüğüm zaman bana bir öpücük borcun var. " Israrla gözlerime bakmaya devam ettiği için gözlerimi kaçırdım. Ama tam kapıdan çıkmadan önce " Ben sözlerimi geri alıyorum. Öpücüğü artık istemiyorum, " dediğimde kapının kolunda olan eli duraksadı. Ama arkasını dönmedi.
" Ben zamanı geriye alıp olayları düzeltemiyorsam sende sözlerini geriye alıp isteklerinden vazgeçemezsin. Belki bu şekilde bazı şeyleri düzeltemeyeceğimizinde farkına varırsın. " O kapıyı açıp çıktığı anda kendimi çocuk gibi hissettim ve o kadar utandım ki yok olmayı istedim. Ne istediğini bilmeyen biri gibi davranmıştım. Utku kızmakta ve beni azarlamakta o kadar haklıydı ki! Söylediğim anda farkına varmamıştım ama düşününce cümlenin saçmalığı gözüme çarpıyordu. ' Sözlerimi geriye alıyorum. ' ne demekti Allah aşkına?
Kapı açılıpta Burak içeri koşarak girince irkildim. Daldığım düşüncelerden dolayı yanan yanaklarımı serinletmek için elimi yüzüme doğru salladım.
" Arastan daha güzel değil mi baba? "
" Arastan daha güzel çünkü o bir kız. Aras erkek olduğundan yakışıklı kategorisine giriyor, " dedi içeri giren Utku. O anda çocukların arasında ayrım yapmadığını fark etmek içimi ona karşı daha fazla sevgiyle doldurdu. Neden ondan nefret edemiyordum? Neden eskisi gibi nefret etmem için onlarca sebep vermiyordu? Kapı tekrar çalınca Utku gözlerini devirerek tekrar kapıyı açmaya gitti. Tekrar geriye geldiğinde onun yüzünde bir gülümseme, peşinden giren Rüzgar'ın yüzündeyse somurtma vardı. Sonunda aralarının düzeldiğini görmek beni rahatlatmıştı.
Rüzgar kucağındaki Aras'ı göstererek " Bu çocuğa bile babasından çok ben bakıyorum. Şimdi bir tane daha çıktı, " dedi sahte bir sitemle. Sonra yanıma gelip kızımın suratını görünce " Çirkinmişte," dedi. O anda çevresinde olan seslere daha fazla dayanamayan kızım gözlerini açtı ve görüş alanında olan Rüzgarla göz göze geldi. Hafifçe gülümser gibi olduğunda Rüzgar " Sanırım az önce Allah beni çarptı, " dediğinde kahkaha attım. Utku yavaşca yanıma yaklaşıp belimden sarılınca gerildim. Çırpınmaya başlayınca elleri belimde daha da sıkılaştı.
" Bebeğim en az annesi kadar güzel. " Hımm. Bunu duyduğuma sevinmiştim, iltifat etmesi artık hoşuma gitmeye başlıyordu. Sanırım zamanla alışıyordum. Rüzgar bakışlarını yavaş hareketlerle önce bana sonra da Utku'nun belime sarılı olan ellerine indirdi. Bana göz kırpıp haylazca sırıttı.
" Utku biraz oğlunu alır mısın? Ben biraz bu minik kızı seveceğim. " Utku sabır dilenerek belimdeki kollarını çözdü ve Aras'ı aldı. Ama alırken Rüzgar'a düşmanıymış gibi bakmayı ihmal etmemişti. Dudaklarımı birbirine bastırarak gülümsememi gizledim. Rüzgar bebeği kucağına alırken Utku dikkat etmesini söylüyor, nasıl tutacağı konusunda ipuçları veriyordu.
" Bebeğin bir ismi var mı? " Başımı iki yana salladım. Düşünüyordum ama hala bir isim bulamamıştım. Utkuya dönüp " Annenin adını koyalım istersen? " dediğimde Rüzgar kahkahalara boğuldu. Nefessiz kalana kadar güldükten sonra Utku'ya bakıp tekrar gülmeye başlayınca şaşkınlıkla Utku'ya döndüm. Utku kaşlarını çatmış bir biçimde Rüzgara kitlenmişti.
" Ne var bu kadar gülünecek?" dedim en sonunda dayanamayarak. Rüzgar gülmekten gözünden gelen yaşları sildikten sonra açıklama yapmak için bana döndü.
" Utkunun annesinin adı-"
" Satılmış. " Utkunun barının satıldığını düşünerek sinirle Utku'ya döndüm. O kadar emek verdikten sonra nasıl satardı?
" Nasıl satarsın? " dedigim zaman Utku şok verilmiş gibi donakaldı. Rüzgar bile gülmeyi kesip bizi izlemeye başlamıştı. Ama sonrasında daha şiddetli gülmeye başladı. Ne olduğunu anlamadığımdan sinirle Rüzgar'a bakmaya başladım. En sonunda gülmeyi keserek " Sen olayı yanlış anladın. Utkunun annesinin adı Satılmış. " dedi. O anda yerin yedi kat dibine girip geri çıkmış gibi hissettim. Çocuğa anneni nasıl satarsın demiş gibi olmuştum.
" Ben çok özür dilerim. Anneni nasıl satarsın demek istememiştim. Ben annenin adının Satılmış olduğunu bilmiyordum. Barı sattığını düşündüm. Yoksa niye anneni satasın sen? Hem Satılmış diye isim mi olur ya? " Utkunun gözleri bende sabit kalınca yutkundum. Şimdi anasına laf ettiğim için beni gebertecekti. E haklıydı tabi. Ama bende haklıydım. Kim çocuğuna Satılmış ismini koyardı ki? Sonra Utku'ya annesinin adını sorduğum aklıma gelince elimi alnıma çarpmamak için zor tuttum. Ben tabiki.
" Dedem sarhoşken kavgalı olduğu bir adamla iddiaya girmiş. O sıralar ananem hamileymiş tabi. Eğer iddiayı kaybedersen çocuğunun adını Satılmış koyarsın demiş adam, dedem de kabul etmiş. Sonra da iddiayı kaybetmiş zaten. "
" Anladım," dedikten sonra dudaklarımı birbirine bastırdım. Aklıma daha mantıklı bir cevap gelmemişti çünkü.
" Ama sonra dedem intikamını almış. Adamın oğlunun adı da Nadir. " İsim komik olmadığından ne var dercesine omuzlarımı silktim.
" Soyisimleri sokardı. Nadir Sokar. " Tamam isim komikti... Ama Satılmış daha komikti. Bence intikam alınmış sayılmazdı.
" Çok güzel. Şey Utku, ben kızıma senin annenin adını vermekten vazgeçtim, " deyince güldü.
" Zaten benim de kızıma bu ismi vermek gibi bir niyetim yok. Sonra bazı insanlar 'nasıl satarsın?' diye yaygara çıkartıyolar. " Utanarak omzuna bir yumruk attım. Aras ve kızım aynı anda ağlamaya başlayınca irkildim. Hangisini kucağıma alacağıma karar veremeyerek bocaladım. Rüzgar " Tamam, küçük kızı ben sustururum. Sen Aras'ı al, " deyince Aras'a yöneldim. Utku başını iki yana sallayarak kızımı gösterdi. " Karnı aç gibi duruyor. Önce onu doyur. " Rüzgar kızımı biraz daha kendine çekti. Vermeyecekmiş gibi geri geri gittiğinde kaşlarımı kaldırdım.
" Tamam karnını da ben doyururum. " deyince Utku ve ben bakışıp gülümsedik. Bebeği doyurması için emzirmesi gerekiyordu. Evet, Rüzgar doyururum dediğine göre onun emzirmesi gerekiyordu. Kollarımı göğsümde birleştirerek Utkunun Rüzgarla dalga geçmesini izledim.
" Görmeyeli göğüslerin sütle mi doldu Rüzgar? "
" Ne? Iyy, hayır. " dedi Rüzgar hemen.
" O zaman kızımı neyle emzirmeyi düşünüyorsun?!" Rüzgar'ın yüzündeki ifade görülmeye değerdi. Hızlı adımlarla yanıma gelip bebeğimi kollarıma bıraktığında gözlerim Utkuya kaydı. Yüzündeki mükemmel gülümsemesiyle bana seyirlik bir manzara sunuyordu. Bakışlarımız buluştuğunda onun gözleri parladı, benim kalbim hızlandı. Belki de mutlu olabilirdik. Belki de kader bizede gülerdi.
(...)
Kızımı uyuttuktan sonra Aras'ın mamasını hazırlamak için mutfağa geçtim. Utku da o sırada mutfaktaydı. Geniş sırtı mutfak tezgahına dayanmış, elinde bir bardak suyla karşıya bakıyordu. Yanına vardığımda kafasını çevirip bana bakmadığından bende ona bakmamaya çalıştım. O bakmıyorsa bende bakmazdım. Düşüncelerim bu yöndeydi ama gözlerim düşüncelerimden bağımsız çalışıyordu. Sürekli ona kayan bakışlarımdan rahatsız olarak kendimi işime vermeye zorladım. Gerekli malzemeleri çıkartıp, mamayı yapmaya başlayacağım sırada Utku " Hayatta en çok korktuğun şey ne? " diye sordu. Durdum ve bunu cidden düşündüm. Sonra hayatta en korktuğum şeyi zaten yaşadığım aklıma gelince gözlerimi devirdim.
" Sevdiğim adamın benden başkasını tercih etmesi ve çocuklarımdan birinin hayatının tehlikeye girmesi. " Dönüp göz ucuyla ona baktığımda hala elindeki bardağa bakarken buldum onu. Elindeki bardağı kırmak istercesine sıkıyordu. Bardağın parçalanıp onu yaralama ihtimali beni korkuttuğundan elindeki bardağa uzandım.
" Yaralanacaksın, " dedim bardağı tezgaha koyarken. Güldü ama eğlenceli bir gülüşten çok uzaktı bu.
" Beni en çok yaralayan insanın yaralanmamdan korkması garip. Hala beni sevmediğini düşünüyorum ve bu beni yoruyor. "
Nefesimi sesli bir şekilde dışarı verdim. Sürekli aynı noktada dolanmaktan çok yorulmuştum. Yeni bir başlangıç yapmayı bende istiyordum ama nasıl yapacağımı bilemiyordum.
" Seni seviyorum. "
" O zaman seviyormuş gibi davran. Neden nefret eder gibi davranıyorsun? " diye sorduğunda kafasına bir tane patlatmamak için kendimi zor tuttum. Birde soruyor muydu?
" Çünkü yaralandım. Anlıyor musun? Canımı yaktın. Ne yaparsam yapayım o sahne gözümün önünden silinmiyor. Kitap okurken, müzik dinlerken, yemek yaparken hatta kızımla ilgilenirken bile o sahne aklımda. Bu da sürekli senin canını yakma isteği uyandırıyor bende. Özellikle dövmen ve telefonuna gelen aramalarında etkisi var bunda. "
Yutkundu. Bunları duymayı beklemiyor gibiydi. Belki de duymayı beklediği şey basit nedenlerdi. Ama o hayatıma girdiği andan itibaren basit şeyler hayatımdan uçup gitmişti. Bileği o anda kapalıydı ama gözleri dövmesinin olduğu yerle gözlerim arasında gidio geldi. Bir şey düşünüyordu ama o anda ne düşündüğünü bakışlarından dahi anlayamıyordum.
" Dövmeyi isteyerek yaptırmamıştım. Sinirli bir anıma denk geldi sadece. O anda yanımdaki insanda beni buna teşvik eder yapıda bir insandı. "
Yanındakinin kim olduğunu anlamam için isim vermesine gerek yoktu. Ona arkamı dönüp işimi yapmaya devam ettim. Bu konuşma bitti demekti, ama o bunu anlamamış gibi yanımda durmaya devam etti.
" Ne yapıyorsun? " dedi bir süre sonra. Elimdeki mama kasesini gösterdim.
" Aras'a mama yaptım. Karnı acıkmıştır. " Çekmeceden bir kaşık aldım ve gereğinden fazla hızlı kapatarak yanından geçtim. Ancak mutfak kapısına gelmeden kolumu yakalayarak beni durdurdu. Gözlerim anında onunkileri buldu.
" Seni se-"
Burak mutfaktan içeri koşarak girdi ve direk yanıma geldi.
" Aras ağlıyor. Rüzgar amcam acıkmış olabilir dedi. " Utkunun elinden kolumu kurtardım. Ne söyleyeceğini deli gibi merak etsemde Aras'ın aç olması vicdanımı sızlatmıştı. Burak'ın ardından ilerlerken bu yüzden aklım mutfakta kalan Utku da kalmıştı.
(...)
Utku yaklaşık iki saattir evde yoktu ve ben uyurken çıktığından nereye gittiğini de bilmiyordum. Acaba çok mu yüklendim diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Acımı ona fazla mı yansıtmıştım? Ayrıca çocuklarla evde tek kalmıştım ve bu beni inanılmaz yormuştu. Çünkü ne zaman kızım ağlasa Aras da ağlamaya başlıyordu. O sakin bebek gitmiş yerine kardeşi ağladıkça ağlayan bir bebek gelmişti. Şu anda ikisi de uyuyordu da rahat etmiştim. Kapı açılınca bedenimi kapıya doğru döndürdüm. Utku kapıyı yavaşca kapattı. Sessizce orada durdugumdan beni hala fark etmemişti. Beni gördüğü anda bileğini arkasına sakladı. Kaşlarımı çattım.
" Ne saklıyorsun? " Bileğini daha çok arkasında tutunca merakım katlandı. Ne oluyordu? Yanına yaklaşıp ne var diye bakmamak için kendimi zor tutuyordum ama biraz daha zorlarsa kendime engel olamaz bakardım.
" Bir şey saklamıyorum, " deyip gözlerini kaçırdı. Gördünüz mü? Yalan söylediğini işte böyle belli ediyordu. Utku doğruları söylerken gözlerini kolay kolay kaçırmazdı.
" Utku sakladığın şeyi gösterecek misin yoksa ben senin hakkında kötü düşünmeye başlayayım mı? " Öyle dediğim saniye bileğini önüne doğru uzattı. Uzatmıştı uzatmasına ama elinde bir şey yoktu ki! Tedirgin olarak ona daha çok yaklaşınca bileğine doğru inen sargının küçük bir parçasını gördüm.
" Kavga mı ettin?" dedim sesimdeki endişeye engel olamayarak. Başını iki yana salladı. İncitmekten korkarak kazağını geriye doğru çekince sargının koluna doğru uzadığını fark ettim.
" O zaman buraya ne oldu? "
" Sildirdim, " dedi omuzlarını silkerek. O ana kadar fark etmediğim şeyi o anda fark ettim. Sargı dövmesinin olduğu yerdeydi. Dudaklarımdan şaşkınlık dolu bir nidanın kaçmasına izin verdim.
" Neden? " dedim sesimi bulduğumda. Dövme sildirmenin yaptırmaktan daha acı verici bir işlem olduğunu biliyordum. Bu acıya katlanmasını gerektirecek kadar değer veriyor muydu bana?
" Çünkü o sana acı çektiriyordu, zaten benim içinde bir anlamı yoktu. Öylesine orada durmasındansa sildirmem daha mantıklıydı. Hem de ben onu sildirince seninde kafandan bazı kötü anıları sileceğini düşündüm. Daha fazla acı çekme Açelya ve lütfen bana da çektirme. "Selam arkadaşlar! Yeni bölümle karşınızdayım. Ancak bir sitemle geldim, okunma sayısına göre oylar çok düşük. Finale yaklaştığımız şu dönemde oylarınız da olursa daha mutlu olurum. Tatlı rüyalar.