Utku... Daima canımı yakan, sevdiğim adam. Her seferinde canını yakan birini neden severdi ki bir insan. Yaptığı her hareket, her davranış benden nefret ettiğini haykırıyordu. Bileğindeki dövmede benden nefret ettiğini kanıtlayan şeylerin arasına girmişti. Ama kalbim vazgeçmiyordu. Hiçbir zaman kolay pes eden biri olmamıştım. İstediğimi daima elde etmiştim. Babam sayesinde değil, pes etmeyişim sayesinde.
" Dövmeme bayıldın değil mi ? "
Gülümsedim. İçimdeki ağlama isteğini zorlukla bastırabilmiştim ama gülümsemeyi başardım. Elimle saçımı geriye attıktan sonra köşedeki vazoya sabitledim bakışlarımı.
" Daima kolunda beni taşıyacak olman, her ne olursa olsun gurur verici, " dedim. Burak öksürmeye başlayınca su bardağına su doldurup ona verdim. Bir anlık dalgınlıkla su bardağını kafasına dikti. Sonrasında benim verdiğim suyu içtiğini fark edince tekrar öksürmeye başladı.
" Kendinden çok eminsin değil mi ? Karım olmana fazlasıyla güveniyorsun, gücünü ondan alıyorsun. "
Başımı iki yana salladım. Karısı olmam onun için bir şey ifade etmiyordu ki. " Sanki bana çok romantik bir evlenme teklifi yapmışsın ya da peşimde yıllarca koştuktan sonra evlenmişiz gibi konuşuyorsun. Sen benimle kendi isteğinle evlenmedin ki evliliğime güveneyim. "
" O zaman neyine güveniyorsun lan sen ! " derken hışımla üstüme doğru gelmeye başladı. Ellerim tekrar karnıma doğru giderken bir korkunun bedenimi ele geçirdiğini hissettim. Bebeğimi kaybetme korkusu... Geri geri giderek mavi renkli duvara sırtım dayandığında yutkundum.
" Lütfen bebeğime zarar verme. "
Elleri iki yanında yumruk oldu ve nefret kokan gözlerini gözlerime sabitledi. Beni duvarla iyice arasına sıkıştırdıktan sonra yüzüme eğildi.
" Senden de, bebeğinden de nefret ediyorum. "
Hızlı adımlarla kapıya gittikten sonra kapıyı açtı ve çarparak kapadı. Burak masadan kalktı ve " Ben bilgisayarımda oyun oynayacağım, " diyerek yanımdan ayrıldı. Aras'ın ağladığını duyduğum zaman sırtımı duvardan ayırdım. Ben yeterince ağlıyordum, birde bebeğin ağlamasına gerek yoktu.
Odadan içeri girip yanına gittim. Beni gördüğünde ağlamayı kesip kollarını bana doğru uzattı. Aras'ı kucağıma aldıktan sonra kokusunu içime çekip öptüm. Kollarını boynuma sardığında içimi bir huzur kapladı. Birilerinin sevgisini hissetmek gerçekten iyi geliyordu.
(...)
Çalan telefonumun sesiyle gözlerimi araladım. Telefonun ekranına bakıp babamın aradığını görünce keyfim biraz olsun yerine gelmiş bir şekilde telefonu açtım.
" Meleğim, " dedi telefonu açar açmaz. Derin bir iç çektim. Utku da bebeğimizi bu kadar sevse ne olurdu sanki. Babamın beni sevdiği kadar sevse bana yeterdi. Ama Utku'nun bir çiçeği hatta bir uzaylıyı sevmesi daha olası gibiydi. En azından şimdilik.
" Efendim babacığım ? "
" Akşam seni görmeye geleceğim. O adi sana iyi davranıyor değil mi ? "
" Evet. " Hayır. Kalbimi parçalara bölüp parçaları puzzle olarak kullanıyor. Ama sana bunları dersem sende onun vücudunun parçalarıyla oyun oynarsın. Bu yüzden sana çerçevenin bir kısmını gösteriyorum ama fotoğraf bende.
" Tamam güzelim, sen uyumaya devam et şimdi. "
Telefonu yastığın üzerine bırakıp yatakta doğruldum. Mide bulantım baş gösterince hızla banyoya girip midemdekileri boşalttım. Duşa kabinin kapısı aralanıp Utku kafasını dışarı uzatınca sifonu çektim ve gözlerimi gözlerine sabitledim.