Uzun süredir paylaşamamıştım. Umarım beğenirsiniz. Okul ve yurt beni çok yoruyor. Yazmaya vakit ayıramıyorum.
Anlattıklarım ne kadar beni rahatlatsa da kalbimdeki acı daha da fazlalaşmıştı. Yalnızlıkla yalnızlığın içinde yok olmak nasıl bu kadar kolaydı ki? Sessizce deli gibi cığlık atıp, insanların yanında normal bir hayat sürmek? Suskunluğum asaletimdendir deyip, ebediyen susmak? Bu diğer insanların çok azında gördüğüm ve zamanla benimde ıçinde yok olduğum kaderi tanımlayan gerçeklerden ibaretti. Gerçekler o kadar acıydı ki benimde kısaca tanımlrımdan ibaretti.
"Saat kaç?" Anıl benim homurtularımla kafasını bana çevirerek bön bön bakıyordu. Söylediğimi tekrarlayarak:
"Diyorum ki saat kaç?" Anladığını kafasıyla işaret ederek tek hamleyle yere uzattığı kollarını kaldırdı ve saate baktı.
"On dokuza yedi dakika var. Hay aksi az sonra haberler başlayacak." Hafifçe yumruk yaptığı elini dizine vurarak söylemişti.
"Sen cidden haberlerimi düşünüyorsun?" Hayretle Anıl'a bakıyordum. Bir süre sonra istediğim cevabı alamayınca bakışlarımı tavana parelel şekilde yerleştirilmiş kameraya çevirdim. Sessizliğin içinde yok olduğunu düşundüğüm Anıl, sonunda istediğim cevabı vermişti.
"Deniz, benim için her şey haberlerden ibaret. Annemi ilk kez haberlerde gördüm mesela. O gün bu gündür acaba başka şerefsizlikler yapıyor mudur diye hep haberleri takip ederim. Hayatım başlarda gayet normaldi fakat o kadın hayatıma girer girmez hiçbir şey eskisi gibi olmadı ve olmayacak. İşte görüyorsun, ölmek üzereyiz." Bakışlarımız yaşamın ucunda olmanın korkusuyla birbirine kenetlenmişti.
"Evet ölmek üzereyiz." Sessizliğin büyüsü tekrar bizimleydi. Aklıma gelen bir soruyla ona tutundum ve aklımdaki soruları teker teker sormaya başladım.
"Anıl o adamlar kimdi?" Beni umursamdan cevap verdi.
"O kadının köpekleri."
"Nasıl yani annen zengin falan mı?"
"Hayır yani olabilir. Ya aslında bilmiyorum ayrıca hiçte umrumda değil."
"Bence zengin çünkü adamların kılık kıyafeti öyle kaliteliydi ki. Ayrıca iri ve korkutucuydular."
"İri olmalarıyla ne alakası var?"
"Ya ne bileyim ben. Filmlerde hep öyle oluyor."
"Sus Deniz. Çok boş konuşuyorsun."
"Sen sus." Kısa bir sessizliğin ardından, Anıl konuşmaya devam etti.
"Anlat bakalım aileni, sevgilini falan."
"Ailemin anlatacak bir yanı yok." Sorduğu şeyler saçma gelmişti. Yine de beni boşluğa sürüklemeyi başarmıştı.
"Sevgilini anlat o zaman." Sevgilim, Emre. Yüzümdeki masum tebessümle cevap verdim.
"Emre'm. Ne kadar uzak olsak o kadar yakınız. O benim ruhum gibi. Boşluğumun dolu tarafı. Cennetin dünyada ki hali. En önemlisi de o benim. Ve benim her şeyim. Aramızda ki uçurumlar bize ne kadar engel olsa da biz kalplerimizde beraberiz. En derinliklerindeyiz..." Hafif dolan gözlerimle anlatmıştım. Kalbim anlatmıştı, ben söylemiştim.
"Onu çok seviyorsun sanırım."
"Evet."
"Ama o hapishanede. Yani öyle dedin. Bence unutmalısın onu." Anılın susuzluktan çatlamış dudaklarından çıkanlar, yüz ifademi değiştirmişti.
"Ne diyorsun sen be! Sana mı kaldı unutup unutmamam. Ayrıca şuan dediklerin çok saçma çünkü az sonra öleceğiz. O yüzden bırak da öleceksem huzurlu öleyim!"
"Tamam be ne atar yapıyorsun!"
"Atar falan yapmıyorum. Ayrıca sen kimsin ki ben sana atar yapayım?"
"Ben senin..." Koridordan gelen sesler beni iyice tedirgin etmişti. Canlı bomba olarak ölmek başka kesilip, doğranarak ölmek başka.
"O ses de ne?"
"Bilmiyorum. Ama sen korktun sanırım."
"Ne korkacağım be! Sadece ürktüm biraz o kadar."
"Pek öyle görünmüyor ama neyse." Sesler giderek daha da çoğalmaya ve netleşmeye başlamıştı. Tam olarak ne konuştukları anlaşılmasa da seslerinin çoğalıp azalmasından tartıştıkları anlaşılıyordu. Bağırışmalar ve itişmeler daha da fazlalaşıyordu. Oturduğum yerden kalkamamam ellerimi kollarımı bağlamıştı. En çok da kaderimi... Seslere bir yenisi daha eklenmişti. Artık tartışma kavgaya dönüşmüştü. Anıl'a baktığım da ise hayretle olanları dinliyordu.
"Yapma dedim sana!"
"Sus! Sus diyorum. Alnına dayadım tabancayı hâlâ yapmakta direniyorsun. Eğer o kumandayı bana vermezsen kafanı patlatırım."
"Vermeyeceğimi biliyorsun Yavuz Berduş! Bu yüzden direnme fazla. Eninde sonunda ölecekler!"
"Peki diğer çocukların suçu ne? Anıl'ı da geçtim peki ya diğer çocuklar ne olacak?"
"Ölecekler. Sende, bende, onlarda, hepimiz öleceğiz!"
"Buna izin vermeyeceğim!" Uzun bir süre boğuşma sesleri geldi. İçimden dua ederek son dakikalarımı umutlu geçirmeye çalışıyordum.
"Ver o tabancayı bana!"
"Olmaz! İlk önce sen bana kumandayı ver."
"Vermeyeceğim! Hepiniz öleceksiniz!" Boğuşma sesleri daha da artmıştı. Boğazı sıkılırcasına çıkan iniltiler kulağımı tırmalıyordu.
"Dur! Dur Yav...." 'Taaakkk!' Tabancadan çıkan ses kulaklarımı mahvetmişti. Hiç ummadığım için tabancanın sesi korkmama sebep olmuştu. Çığlık atarak ayağa kalktım. Anıl kolumdan tutarak beni engellemeye çalıştı. Onu çekiştirerek, yerinden hareket ettirdim.
"Dursana Deniz. Hareket etme patlayacağız yoksa!"
"Ya bizi de öldürecekler kaçmazsak!"
"Her türlü öleceğiz. Dur durduğun yerde!" Durduğum yerden hareket etmedim. Ayakta dikilerek kaderime teslim oldum. Saniyeler saatler gibiydi. Kalbim hızla atıyordu. Nefes alış verişim artık yavaşlamaya başlamıştı. Anıl bana bakıyordu. Bakışlarını hissettiğimde ona baktım. Gözlerimin içine baktığını fark ettiğim de ise bakışlarımı ondan kaçırarak kameraya bakmaya başladım. Anıl hiç beklemediğim bir hareketle sağ elimi tuttu. Elimi elinden çekmeye çalışsam da elimi bırakmadı. Anıl elimi daha da sıkmaya başladı ve beni kendine çevirdi. Endişeyle ona döndüm.
"Ne yapıyorsun sen!"
"Seni sakinleştirmeye çalışıyorum."
"Elimi tutarak mı?"
"Tam sayılmaz."
"Tutma o zaman elimi." Kalın bilekleriyle elimi çekmem çok zor olmuştu. İkinci kez çekişimde ise kurtulabilmiştim. Bu sefer onun ayağa kalktığını gördüm. Bani belimden çekerek kendine döndürdü. Onun ani hareketi dengemi kaybetmeme neden olmuştu. Ayağım kaydı ve onun kollarına düştüm. Derin karanlık gözleriyle gözlerimi kilitlemişti kendine. Kalbim kelebek gibi kıpır kıpır olsa da beynim yaptığımı doğrulamıyordu. Nasıl şuan onun kollarındaydım? Ve neden kendimi kötü hissettirecek kadar sevgi dolu bakıyordu? Beni bırakması için kollarında nazik bir şekilde çırpındım.
"Bıraksana beni! Ayrıca neden kalktın? Ya patlarsa bomba. Otur çabuk!"
"Bomba patlamaz. Korkma boşuna. Ayrıca kollarımda çok tatlı durdun."
"Ne diyorsun oğlum sen? Tatlı falan durmadım ayrıca. Zorunluluktan bu durumdayım. Otursana ya! Daha okuldaki çalışanlar çıkmamıştır. Onlar çıkınca kalkarsın sonra da geberir gideriz. Yani şuan oturman gerek!"
"Hayır istediğim zaman oturur yada kalkarım. Ayrıca bomba yok burada!"
"Ne diyorsun sen Anıl? Nasıl bomba yok?"
"Yok işte yalan söyledim. Senin yanımda kalmanı istedim."
"Ne diyorsun Anıl! Kendine gel saçmalama!"
"Öğretmenin olmadığını biliyordum. Öğretmen gelse bile beni sınıfta yok yazmayacaktı. Çünkü burada uyuşturucu alım-satımı yapılacaktı. Kemal ögretmen zaten bizimkilerle beraber." Ne olduğunu anlamadığım için Anıl'a hayretle bakıyordum. Bu gerizekalı ne zırvalıyordu?
"Peki annenin bizi buraya canlı bomba olarak tıkması?"
"O zaten uydurduğum en komik yalandı. Annem Antalya'da ve babamla ayrılalı beş sene oluyor." Şaşkın bakışlarım Anıl'a çok komik gelmiş olmalı ki bana bakarak nefessiz gülüyordu.
"Sen hiç birşey anlamadın herhalde. En baştan anlatayım sana. Ben uyuşturucu bağımlısıyım. Bu yüzden uyuşturucu alamadığım da vücudumla berbaber beynim de iflas ediyor. Psikolojik olarak sinirlerimin hakimiyetini tamamen kaybediyorum. Sanırım beş kez babam beni hastaneye yatırdı. Fakat her gördüğüm tedaviden sonra tekrar uyuşturucuya başladım. Babam psikolog olmasına rağmen hiç bir bok bilmiyor. Neyse işte bugün okula satım için geleceklerdi. Bende o yüzden burayı seçtim. Çünkü burası terk edilmiş. Varlığı bile unutulmuş. Doğal gaz geleli kalorifer kazanı tarih olmuş. Genellikle hep burada yaparız. Bugünde onları bekliyordum. Sonra senin sesini duydum. Şu meşhur sinir topunu düşürdün. Sen olduğunu buradan anladım. Amacım seni korkutmaktı ama senin bu komik hallerin beni çok eğlendirdiği için eğlencemden vazgeçemedim. İşte öyle." Anlatırken kahkahalara boğulmuştu. Bense her şeyi yeni yeni anlamaya başlamıştım.
"Ee o adamlar neydi peki?"
"Onlar malı getirecek olan adamlardı. İlk başta seni görünce bana saf saf baktılar ama senin de bu işin içinde olduğunu düşündükleri için 'ooo Anıl işi büyütmüşsün' dediler." Her şey kafamda yerine oturmaya başlamıştı.
"Peki o silah sesi? Büyük ihtimalle az önce birbirlerini öldürdüler."
"Onlarda bizden. Sen uykuya daldığında telefondan onları arayıp buraya gelmelerini söyledim."
"Ya inanmıyorum sana Anıl! Bırak beni!"
"Neden bırakayım ki! Sana söylemem gereken bir şeyler var."
"Ben senin gibi gereksiz insanlara vaktimi harcayamam!"
"Ben sana göre gereksiz olabilirim ama tüm okul benim arkamdan koşuyor. Ve malesef ben başkasına aşığım!" 'Aşığım'kelimesini söylerken vurgulamıştı. Bir anda yine onum derin ve kara gözlerinin girdabında bulmuştum kendimi. Gözlerimi kaçırdım.
"Banane!"
En çok seni ilgilendiriyor. Çünkü aşık olduğum kişi sensin." Aldığım nefeslerin içinde boğulduğumu hissediyordum. Beynim bom boş olmuştu.
"Ama ben başkasına aidim."
"Bu hislerimi değiştirmiyor." Gözlerinin karanlığına tekrar esir olmamak için kollarını bedenimden uzaklaştırdım.
"Ben gidiyorum."
"Artık her attığın adım da bana daha çok yaklaşıyorsun bunu unutma Deniz'im."
"Bana Deniz'im deme! Bunu sadece Canan bana söyeleyebilir. Ayrıca senin yüzünden bütün planım suya düştü. Şuanda otobüste olmam gerekiyordu. Her şeyi batırdın Anıl! Seni tanıdığım günden beri her aldığın her nefes için lanet ediyorum. Bu dünyada ki en gereksiz insanlardan birisin. Canan'ın katilini öldürdükten sonra senide öldüreceğim. Son günlerini iyi değerlendir!" Koşarak çıktım. Beynim ve kalbim vom boştu. Ne yapacağımı nereye gideceğimi bilemiyordum.Uzun bir bölüm değildi. Umarım beğenirsiniz.
Kitap önerisi;
Yazarın Adı: EssDem
Kitabın Adı: Bağış
Okuyun çunkü okunmayi hak eden bir hikaye...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENDEKİ BEN
General FictionGeleceği uğruna geçmişinden sildiği anıları hatırlayıp, canından çok sevdiği arkadaşı Canan'ı öldüren kişiyi bulmaya çalışacaktı. ''Kalbime söz geçirdim diyelim, peki ya beynimi karanlığın içinden nasıl çıkaracağım... Soruyorum sana, her uyandığında...