Anıl ısrar edercesine bana bakıyordu. Anlatmak istemesem de buradan kurtulabilmemiz için tek çarem buydu.
"Sus ve asla yorum yapma Anıl."
"Tamam, dinliyorum.""İki ay önce, Cuma günüydü. Canan ile öğleden sonra buluşmak için sözleşmiştik. Evlerimiz yan yanaydı. Sırf Canan ile ben istiyorum diye Cananlar bizim apartmanın yanına taşınmıştı. Ailem başlarda Canan'ın ailesini hiç sevmezdi. Ailem dediysem, tek babam sevmiyordu. O sevmediği için annemde babamın sözünden çıkamıyordu. Babam evimizde imparatorluk kurmuştu adeta. Babam imparator, annem ve ben köleydik. Onun dediği sözlere hep başımızı eğerek kabul ederdik. İşte sonra Canan'ın babasıyla benim babam iş ortağı oldular. Sonra gerisi geldi zaten. Ya ben onlarda yatıya kalırdım ya da Canan bizde yatıya kalırdı. Her gün yaptığımız şeylerin fotoğrafını çeker sonra da ilçenin en ucuz fotoğrafçısında hepsini çıkarttırdık. İtinayla ucuz yere giderdik çünkü bir ayda otuz bir fotoğraf olurdu elimizde. Sonuçta paramızın hepsini fotoğraflara yatıramazdık. Çıkarttıktan sonra koleksiyon albümümüze koyardık. Her ay yeni albüm alır, sırayla saklardık. O gün yine fotoğraf çekinmek için bir yere giderek günün tadını çıkartacaktık. Bu kez o beni götürecekti. Çünkü bir önceki gün onu hayvan barınağına götürmüştüm. Yavru kedileri çok sevdiğini bildiğim için onun kucağında yavru kedilerle fotoğrafını çekmiştim. Ben ona nereye gideceğimizi söylemiştim ama o bana söylemedi. Annemlere de Esra'ya gideceğimizi söylememi istemişti. Dediğini yaparak çıktım dışarı...
"Canan nereye gidiyoruz gece gece?" Canan yüzüme tatlı tatlı baktı.
"Güven bana Denizim." Beni benimsemesi çok hoşuma gittiği için bende ona gülümsedim.
"Tabii ki de güveniyorum ama dışarısı karanlık olduğu için korkuyorum biraz." Bana daha da sokularak:
"Korkma ben yanındayım."
Kol kola yürüyorduk. Gideceğimiz yeri iyice merak etmiştim. Canan:
"Fotoğraf makinesini aldın mı?"
"Sence?" diyerek çantamdan makineyi çıkarttım.
"Tamam, koy geri." Çantama geri koyarak yürümeye devam ettim.
Işıkları yanıp sönen bir kapı gözüme çarptı. Bir yandan oraya gitmediğimizi umarak Canan(a bakıyordum. Canan'ın giydiği mini elbise ise düşündüklerimi doğruluyordu. Ben, kot ve bluz giymiştim. Kendimi yanında ezik gibi hissettim. Adımlarım karamsarlığımı simgeliyor gibiydi. Tahmin ettiğim gibi o kapının önünde durduk.
"İşte geldik."
"Burada ne oluyor Canan? Eğlenebileceğimiz bir yer olacağını düşünmüştüm. Ama burası ancak içmeye yarayan bir yere benziyor."
"Kızım işte ilk deneyimimizi yaşayacağız. Bundan daha eğlenceli bir şey var mı?"
"Ne alakası var! Bana göre eğlenceli değil. Korkutucu! Bir sürü aptal insan vardır burada. Ayrıca kıyafetin başımıza gelecek felaketlere 'gel' diyor." Gözlerini devirirek:
"Bak şurada ki korumaları görüyor musun? Özelikle burayı seçtim çünkü çok güvenli. Hadi korkma Deniz sadece bir kadeh içeceğiz. Lütfen." Yalvararak dudaklarını büzmüştü. Ona yan gözle bakarak gözlerimi devirdim.
"Ama sadece bir kadeh!"
"Tamam tamam söz!"
.....
İçeri girdiğimizde insanların tipleri ve davranışları midemi bulandırmıştı. Canan'ın elini tuttum.
"Deniz ne yapıyorsun? Çocuk muyum ben?" elini elimden çekerek ilerledi. Hayretle Deniz'e bakıyordum. Onu bulmam çok zor olmuştu. En son pembe bir koltukta erkeklerle beraber otururken gördüm.
"Canan ne yapıyorsun? Kalk, gidiyoruz!" Fakat çoktan sarhoş olmuştu. Diyeceklerini ağzında geveleyerek:
"Bırak beni be! Aaaa ç..çok ayıp!"
Kolundan tutarak çektim ama yanında ki erkekler bana engel oldu.
"Bırak kızı be gitmek istemiyor görmüyor musun?"
"Ne yapacağını kendisi karar verecek."
...Canan yanımdan fırlayarak sahneye çıkmıştı. Sarhoş haliyle Kenan Doğulu'nun Doktor şarkısını söylüyordu. Daha doğrusu söylemeye çalışıyordu. Onun bu halinin fotoğrafını çekmek için çantamı karıştırdım. Fakat makineyi zor bulabilmiştim. Amacım onun bu halini ona gösterip bir daha böyle bir şey yapmamasını sağlamaktı. Tam çekme düğmesine basacaktım ki silahla birisi ateş etti. Bir anda müzik durdu ve herkes kaçmaya başladı. Duyduğum sesle telaşa kapıldım. Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atmaya başlamıştı. Duyduğum korkuyla fotoğraf makinesini yere düşürdüm. Bende kaçanlara karıştım. Kapıya varmama az kalmıştı ki aklıma Canan geldi. Koşarak sahneye gittim. Ama orada yoktu. Tuvaletlere, sahne arkasına baktım. Ama yoktu. Polisi aramak için telefonumu çantamdan çıkardım. Hem yürüyor hem de polisle konuşuyordum. İkinci çıkış kapısı olduğunu fark ettim. Kapıyı araladığım da ise dışarıdan ses geliyordu.
"Bırak! Yapma lütfen!" Kapıyı iyice açtığımda bir kaç tane adam gördüm yanlarında da Canan vardı. Koşarak Canan'ı kurtarmaya gittim. Çantamda ki biber gazını adamlara sıkıp Canan'ın kolundan tutarak götürmeye çalıştım. Ama ne olduğunu anlamadığım bir ses hayatımı karartı. Canan bir anda üzerime yığıldı. Sonrasını hatırlamıyorum."
Sessizce engel olamadığım göz yaşlarımın akmasına izin verdim. Bir yandan da olanları anlatmıştım. Saniyesine kadar... Canan'ın ölmeden önce yaşadığı her saniyeyi tekrar yaşamıştım. Tekrar sonsuzluk denizinde yok olmuştum. Ailemi bile onun kadar çok sevmediğimi ve bundan sonrada hiç kimseyi sevemeyeceğimi anladım. Anıl ise beni sessizce dinlemişti."Ve şimdi gerçekten öleceğiz!" Ona bakarak söylemiştim. Baktığımda ise onunda göz yaşlarına engel olamadığını gördüm. Yani gerçekten sessizliğe gömülüp, yok olacaktık.
.Anıl ve Deniz gerçekten ölecekler mi? Tek dost bildiği, can bildiği arkadaşı Canan'ın esrarengiz ölümü onun kalbinde ubte kalır. Katilini bulmaya çalışırken elinde ki her şeyi kaybedecektir. Yoksa Deniz kurtulup uzun zamandır kurduğu planı mı gerçekleştirmeye çalışacak? Ya peki tek aşkı Emre'ye ne olacak? Aksiyon dolu gizemli kurgumla karşınızdayım. Okuyup destek olun. Vote ve yorum benim için çok önemli şimdiden çok teşekkurler :-)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENDEKİ BEN
General FictionGeleceği uğruna geçmişinden sildiği anıları hatırlayıp, canından çok sevdiği arkadaşı Canan'ı öldüren kişiyi bulmaya çalışacaktı. ''Kalbime söz geçirdim diyelim, peki ya beynimi karanlığın içinden nasıl çıkaracağım... Soruyorum sana, her uyandığında...