4- Hisler

534 19 0
                                    

Uykusuzluktan gözlerim şişmişti. Bütün gece düşünmekten uyuyamamamıştım. Gerçi Mickey hapishanedeyken uyumak isteyen de kimdi? Rahat uyuyor muydu, rahat edebiliyor muydu, karnı aç mıydı? Bunları düşünmekten yemek yiyemiyor, işlerime odaklanamıyordum. O oradayken benim yaşamak için bir amacım yokmuş gibi geliyordu. Günler geçtikçe bu artıyordu. Bu his içimde kocaman bir yumru oluşturuyordu ama daha ziyade çukur gibiydi de. O'nun yokluğu içimde büyürken, aynı zamanda nasıl olur da koca bir delik oluşturabiliyordu? Sanki bir ağırlık vardı içimde kalkamıyordum, hareket edemiyordum. Bir kara delik vardı içimde hem de bütün hayatımı içine çeken.

Hiç nefes alırken soluksuz kaldığınızı hissettiniz mi? Kahkaha atarken ağladınızı? Okyanustayken susuz kaldığınızı hissettiniz mi? Son günlerde sadece bunları hissediyorum. Yaşamım sadece kalbimin dakikada 80 kere atmasından ibaret. Yaşama dönmek istiyorum. Kardeşlerimin yanında durmak. Aileme destek olmak. Hani o içimdeki yumru varya bunları yapmamı engelliyor. Sanki her şeyim tammış gibi bir de o gitti. Hiçbir zaman tam olmadım. Her zaman eksikti bir şeylerim. Ama hiç bu kadar eksik kalmamıştım. Çok başkaydı bu. Sanki ben dünyayım o da güneşimmiş gibi. Ben Romeo isem o da Juliet'imdi.

Güney yakası da onsuz yoktu. Sokaklar sakindi. Kavurucu soğuklar devam ediyordu. Her adımı attığımda içimi ürperten soğuk. Birlikte hiç geçmemiştik bu sokaklardan onu fark ettim. Ama çok kez onun gelişini izlemiştim. Her seferinde gelişi yüzümü gülümsetirdi. Şimdi ise onu hatırladıkça gülümsemeye çalışıyorum. Lakin yanaklarımdaki ağırlık dudağımın kenarlarının yukarı kıvrılmasını engelliyor. Ah, sanırım bu kadar hasret yeterdi. Onu görmeliydim.

Üzerimdeki ağırlıkları atıp ona doğru koşmaya başladım. Nereye kadar dayanabileceğimi bilmiyorum. O kadar hızlı koşuyorum ki ciğerlerim patlayacak galiba. Her nefes alışımda burnumdaki kılcal damarların içindeki kanlar adeta damarı patlatacak gibi ilerliyordu. Her nefes verdiğimde hava önümü göremeyeceğim kadar büyük bir hava tabakası ile kaplanıyordu. Soğuktu ama hissettiğim sadece şakaklarımdaki sıcaklıktı.

Bu iş böyle olmayacak. Yoldan geçen bir taksiyi çevirdim. Yüzümdeki çaresizce ifadeyle taksiciye hapishaneye gitmesini söyledim. Bir de acele etmesini. Acil bir şey olacağını anladığını düşündüm, hızlı gitmiştik ve çabuk varmıştık. Kapıya ulaştığımızda acele ile cebimden biraz para çıkartıp taksiciye uzattım. Ne kadar olduğuna bakmadım. Direk hedefime doğru yöneldim ve o sırada kolumdaki saate baktım. Tanrım, çok şükür. Görüşme saatine yetişebilmiştim.

Hapishaneye ulaştığımda içeriye giren yollar ben giderken kat kat artmıştı sanki. Bir yol bu kadar uzayamazdı. Hem tenimin renginden dolayı hem de bu kadar heyecanımdan dolayı yüzümün kıpkırmızı olduğunu hissedebiliyordum. Sanki kalbim sadece yüzüme kan pompalıyordu bu sırada. Gittikçe bacaklarım güçsüzleşiyordu. Sanki bir şeyler enerjimi içine doğru çekiyordu ve bana hiçbir şey kalmıyordu. Sonunda görüşme odasının kapısına ulaştım.

İçeriye nasıl bir anlık panikle girdiğimi hatırlamıyorum. Ayağım tökezledi ve düşmek üzereydim. Kısa süreli bu durumu atlatıp hemen Mickey'nin yanına gitmem lazımdı. Koşar adımlarla karşısına geçtim. Yüzü beyazdı hala. Bıkkın tavrı çok belli oluyordu. Turuncu kıyafeti yakışmıştı ama onu koyular içinde görmeye alışkın gözlerim sanırım buna alışamayacaktı. Alışmak da istemiyordum. Bir an önce o serseri çocuğa dönmesini dört gözle bekliyorum.

Aramızdaki camı kırıp karşıya geçesim geliyor sürekli. Aramızdaki tek iletişim sadece bir ahizeli telefon. Elim cama dokunuyor, ama ona ulaşamıyorum. Ama görüyorum ya yetiyor bana. Onu bir saniye görmek yıllarıma bedel. Gün geçtikçe ona artan sevgim, artık bir yetişkin olmaya aday. Elimde ahize ona gülümseyerek bakıyorum. Sanki yanağımdaki yükler kalkmıştı tamamen. İçimdeki yumru erimiş, kara delik çekiş gücünü kaybetmişti. Sonsuzluk vardı yüzünde. Hiç kimse göremezdi onu ama ben görüyorum. Tam da şuanda.

TOGETHER- GALLAVİCHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin