Selamlar! İlk bölüme yaptığınız yorumlar için, verdiğiniz voteler için teşekkür ediyorum. Yorumlarınız gerçekten değerli. Bu bölümde de yorum ve votelerinizi bekliyorum.
Bu bölüm: Nurhayat' ın. Tanıştığımız zamandan beri benim hep yanımda, hep destekçim. Bana yazdığı şeylerle, yaptığı sürprizlerle; yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirebilen, çoğu zaman duygulandıran, "abla" sıfatı verebileceğim tek insan. Buraya sayfalarca onun kalbinin güzelliğini anlatabilirim ayrıca; kendileri mükemmel denebilecek bir kalbe sahipler. Nadir, "İyi ki varsın'' dediğim insanlar arasında. Ben onun küçük yazarıyım ve o benim kalbi güzel ablam. Ona buradan sevgilerimi yolluyorum.
Ygs' ye gireceklerden o da. Buradan önce ona, sonrasında size başarılar diliyorum. Gerçekten zor ama yapabilirsiniz, inanıyorum sizlere. Allah hepinizin yardımcısı olsun.
Bölüm şarkısı: Gabrielle Aplin- The Power Of Love.
''Dreams are like angels.''
İyi okumalar dilerim.
Eflin' in, gördüğü şey karşısında yüzündeki gülümsemesi anında silindi. Ablası... Şu an yerde yatıyordu. Koşarak yanına gitti ablasının ve kalbini dinledi. Atıyordu. Ölmemişti, ablası yaşıyordu. Hemen onu koltuğa taşıdı ve eline bir kolonya alarak ayıltmaya çalıştı.
Sonunda ablası gözlerini açabilmişti. Kısa da olsa bir kaybetme korkusu yaşamıştı. İnsanın değer verdiklerinin acı çektiğini, ölmüş olma ihtimallerini düşünmesi... Bunu canlı canlı yaşaması ve hele de elinden bir şey gelememesi... Çok acıydı. Tanrı bunu neden veriyordu? Neden bunu yaşatıyordu? Sevdiklerimizin kıymetini yanımızdayken bilelim diye mi? Yoksa, onların bir gün gideceklerine kendimizi alıştıralım diye mi? Bu bir imtihandı belki de ve imtihanların en acılarından biriydi.
"Abla..'' diye fısıldadı, Eflin.
"Eflin.." dedi ablası da, fısıldar gibi. Dudakları kurumuştu. Yan taraftaki sehpanın üzerinde duran sürahiyi ve yanındaki bardağı da yavaşça kavrayarak su döktü. Ablasına doğru uzattı."İyi misin? Sana bir şey olacak diye çok korktum abla, çok..."
"İyiyim, güzelim. İyiyim. Bugün biraz yoruldum ve aniden başım döndü, bayıldım. Dinleneyim, geçer.""Güzelim" derdi hep ona. Güzelim. Kendisinin güzel olduğunu biliyordu, her ne kadar kendisini beğenmese de. Fakat güzel hissetmiyordu. Güzellik ve güzel hissetmek apayrı şeylerdi.
Bir de, "küçük yazarım" derdi ne zaman masa başında hikâyesini yazarken görse onu. Benim küçük yazarım. Hâlâ söylerdi bazen bunu. Eflin her ne kadar büyürse büyüsün, ablasının hep küçük yazarı olarak kalacaktı.
Çıkardığı kitapta da en büyük katkısı olan kişiydi ablası. Hikayesi onunla keşfedilmişti. O gidip zorla bir yayınevine göstermese, şu an bulunduğu konumda olmayacaktı. Ablası olmasa, belki de şu an sokaklardaydı. Sahiden, kendi ayakları üzerinde durabilir miydi? Ailesini kaybettiğinde sekizinci sınıftaydı ve okulu bitene kadar her şeyiyle ablası ilgilendi, ablası okuttu onu. Üniversiteyi de okudu ve kazandı da. Kendisi okumadı onu okuttu. Kendisi gezmedi onu gezdirdi ve kendisi az harcadı, ona harcattı. Onlara bakacak kimse yoktu. Amcası, yengesi vardı bir tek ama tek bir gün bile ziyarete gelmediler onları. Annesi ve babasından da sadece bir miktar para ve şu an oturdukları ev kalmıştı. Zaman zaman birlikte çok sıkıntı çektiler ama hepsi geçmişti işte. Şimdi problem olan neydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEPKİSİZ
Teen FictionGururu sevgisinden ağır bir adam ve sevgiden başka verecek hiçbir şeyi olmayan bir kadın.