Aybars "Sizde kalabilir miyim?" diyince kan beynime hücüm etmişti.
"Hayır!"
Sinem'in ve Aybars'ın bana şaşkınca baktıklarında aslında bana sormadığını fark ettim. Birazcık susmalıydım, evet.
"Neden burada kalacakmışsın?" dedi Sinem tekrar Aybars'a döndüğünde.
Aslında hemen kabul etmesini beklerdim, sonuçta ondan hoşlanıyordu. Herhalde.
"Burada yaşamıyorum iş için geldim ve çok geç oldu otele gidemem. Beni sokaklara mı atacaksın?" dedi Aybars iç çekerek.
Sinem Aybars'a şüpeyle baktı.
Bu çocuk tam bir tilkiydi! İstanbul'un her tarafında otel var. Neden buradan gitmiyordu?
Sinem başını sallayınca gözlerimi büyütmüştüm. Aybars kahkaha atmamak için dudaklarını dişledi.
"Evet ama bir şey yapmaya kalkarsan yemin ederim kafanda bu evdeki her şeyi kırarım," dedi Sinem ciddice. "Tabii televizyon dışında. Bu televizyon araba parası!"
Sonra ikimize de tehdit dolu bir bakış attı. "Televizyona dokunmayın, anladınız mı?"
Sinem'in hali komik gelsede ciddiydi, hemde bayağı ciddi. Aybars'la usulca başlarımızı salladık. Sinem bizim korkak ifadelerimize bakıp kahkaha patlattı. Bir süre sonra Aybars da gülmeye başlamıştı, ben ise sadece tebessüm etmiştim.
***
Siyah pijamalarımla mutfağa yürüdüm sessizce. Saat gecenin üçü veya dördü falandı. Uyuyamamıştım bu gece. Çoğu gece olduğu gibi. Her gece kabus görmekten göz altlarım mor olmuştu.
Işığı yakmadan buzdolabını açtım, karanlıkta. Buzdolabının ışığı yüzüme çarpınca kıstım gözlerimi. Vücudum da sevmiyordu ışığı, tıpkı ruhum gibi.
Gözüme viski şişesi çarpmıştı.
"İçelim o halde, bu akşam." dedim viski şişesini alarak. Buzdolabını da kapatarak yürüdüm tekrar odama. Odam hemen Sinem'in odasının yanındaydı, Aybars ise salonda uyuyordu.
Karanlık odama girdim ve usulca kapıyı kapattım elimde viski şişesiyle. Yatağıma doğru yürürken serçe parmağımı bir şeye çarpmamla küfür ettim sessizce. Alışamamıştım daha. Yatağımı bulduğunda oturup açılmış viski şişesini açtım ve hiç düşünmeden kafama diktim. Hem niye düşünmem gerekiyor ki? Beni düşünen kalmadı nasıl olsa. Bende düşünmeyeyim.
Şişeyi dudaklarımdan ayırdım nefes almak için sonra tekrar diktim. Tenim ısınmaya başlamıştı şimdiden. Aslında çok içmezdim. Hiç viskide içmemiştim normalde. Ancak bugün içmek gerekiyordu fazlaca. Etraftaki eşyalar uçmaya başlayıncaya kadar.
Her gece karanlık beni daha çok içine çekiyordu, daha fazla beni güvende hissettiriyordu. Çoğu kişiye bu durum yanlış gelsede gerçek buydu. Ben karanlıkta kendimi kendim hissediyordum. Ben, karanlıkta özgürdüm. Hemde çoğu kişiden özgür. Aslında insanların nerdeyse hepsi bir şeye, birine bağlıydı. Ben ise değildim. Birine bağlı insanlar o insanların istediklerini yapmak zorundaydılar, bense kimseyi dinlemiyordum çünkü dinleyecek kimsem kalmamıştı.
Şişeyi yarılamıştım. Başım dönmeye başlamıştı hafifçe. Fakat şişeyi bitirmekte kararlıydım. Bu sefer yavaşça içtim tadını çıkararak. Tadını sevmiştim. Bana abimin kokusunu hatırlatıyordu, her zaman hafifçe viski kokardı. Parfüm olarak viski mi kullanıyordu? Bu soru her zaman aklıma geliyordu. Ancak şimdi anlıyorum, o da kafası karışıken içiyordu. İçki, bizi kurtarmıyor olsada unutturuyordu acıları bir süreliğine. Fakat kötü yanı da vardı içkinin, biraz olsun unuttuğunda tekrar üstüne çöküyordu acılar. Çünkü acılar daima ordadır. Göğüsümüzün sağ tarafında, insanlar orası boş sanıyor ancak yanlış biliyorlar. Orası her zaman doludur hemde sınırları taşıracak derecede. Çok ağır orası, acılar ağırdır zaten. Ama sarıldığınızda birisine kabuk bağlar o acılar, azda olsa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elem Rengi #Wattys2016
Teen Fiction"Balık olmak istiyorum..." dedim fısıltıyla. "İsteme," dedi aniden bir ses. Geriye bakmak için döndüm. Ayakta dikilmiş gökyüzüne bakıyordu. Nereye baktığını anlamak için bakışlarını takip ettim. Aya bakıyordu. "Fil ol. Tilki tek başına yapamaz." G...