Gözlerimi ellerimle sımsıkı kapatmış Pars'ın sözünü duymayı bekliyordum. Heycandan yerimde duramıyordum.
Sonunda beş gün geçmişti ve Pars tam vaktinde resmi yetiştirebilmişti. Ne çizdiğini öğrenmek için sabırsızlanıyordum fakat bir yandan da korkuyordum. Çünkü Pars derin bir insandı bana göre ve ne çizeceği belli olmazdı.
Yerimde zıplamaya başladım istemsizce. "Daha ne kadar bekleyeceğim? Beni meraktan çatlatmak mı istiyorsun?" dedi sahte bir kızmayla.
Pars'ın kıkırtısı geldi kulaklarıma. "Evet, özgürlük. Çatlatacağım seni."
Gözlerimi devirdim. "Açabilir miyim artık gözlerimi?"
"Biraz daha bekle, son bir nokta kaldı." dedi hemen dibimden. "Şimdi sakın kıpırdama bir şey yapacağım."
Kaşlarımı çattım. "Acıtacak mı?" dedim endişeyle.
Elimi avcuna aldı yavaşça. "Hayır, senin canın acımaz." dedi derin nefes alıp. Bileğimde soğuk bir şey hissettim, kıkırdadım. Bir şekil çizdi bileğime ancak ne çizdiğini anlayamadım. İç çekti. "Acıdı."
"Efendim?" dedim anlamayarak.
Bileğimi bırakıp, "Bir şey yok. Gözlerini açabilirsin özgürlük."
Tereddüt ederek ilk sağ gözümü açtım sonraysa sol gözümü. Karşımdaki resmi görünce afaladım ve durup gözlerimi ovaladım. Tekrar baktım, yine oradaydı.
Güneş tepeden çatıya vuruyordu. Çatının hemen kenarındaysa başlarını güneşe karşı çıkmışçasına kaldırmış bir kız ve çocuk oturuyordu. Kızın saçları kısaydı. Bu kızın ben olduğumu anlamak zor değildi. Yanımda ise Pars vardı. Fakat dikkat çeken bunlar değildi. Gölgelerimiz bir olmuşçasına birbirine sarılıyordu ve tıpkı uçan bir kuşa benziyordu bu şekil.
Boğazıma berbat bir tat geldi. Fark etmemi bekliyor muydu? Sormalı mıyım? Yoksa fark etmemiş gibi mi yapmalıyım? Çünkü böyle bir şeyin oluşmasının imkanı yoktu, Pars'ın uydurduğu bir şeydi.
Son cesaretimi toplayıp sessizce fısıldadım ona bakmadan. "Gölgeden oluşan kuş çok narin olmuş. Biraz kırık gibi... Birazda hayal."
Yutkunduğunu görür gibi oldum yandan fakat gözlerimi resimden çekmedim.
"Eğer olduğu gibi çizseydim dikkatini çekmezdi, bende küçük bir hayal yükledim resme. Hayalimi, kırıklarımı..."
Başımı salladım usulca. "Çok dokundu kalbime. İnanılmaz olmuş."
"Bileğine küçük bir şey çizdim, benim için büyük bir anlamı var. Umarım senin için de öyledir."
Bileğimi gözlerim önüne serdim. Ve karşımda gördüğümle gözlerim doldu. Kuş çizmişti. Küçücük. Narin. Aptal. Fakat güçlü olmak için çabalayan.
Gülümsedim gözyaşlarımın arasından ve bileğimi dudaklarıma götürdüm. Öptüm onu tam kalbinden.
Pars bana bakıp gülümsedi. "Aybars'la kavganızda balık olmak istediğini duymuştum, unutmak istediğini. İzin vermedi sana. Bende düşündüm ki eğer balık olamayacaksan kuş olursun. Özgür, sorunu olsa bile sonuna kadar savaşan ve kazanan, uçan. Uçmak istiyorsun değil mi?"
Yanaklarımdan akan yaşları elimle silip, "Biraz olsun unutturacaksa, rahatlatacaksa; her şeyden çok uçmak isterim." dedim.
Elini yanağına dayayıp gülümsedi. "O halde birlikte uçalım, olur mu?"
Parmaklarımı kuşun üzerinde gezdirdim. "Bence çoktan uçuyoruz."
Gülümseyerek kaşlarını çattı. "Çatıdan atlayamadık fakat. Nasıl çoktan uçuyoruz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elem Rengi #Wattys2016
Teen Fiction"Balık olmak istiyorum..." dedim fısıltıyla. "İsteme," dedi aniden bir ses. Geriye bakmak için döndüm. Ayakta dikilmiş gökyüzüne bakıyordu. Nereye baktığını anlamak için bakışlarını takip ettim. Aya bakıyordu. "Fil ol. Tilki tek başına yapamaz." G...