16.Bölüm|Güven

54 6 1
                                    

Birbirimize hala yakın dururken ne yapacağımı bilmiyordum. Geriye çekilemiyordum. Ancak şundan emindim; ona ilk saniyesinde inanmıştım.

Gözleri dikkatle yüzüme bakarken bir anda gözlerimi buldu. Şaşkınlıktan aralanmış gözlerime bakıp sırıttı. "Tamam mı siyah gül? İnandın mı?"

Yutkunup başımı onaylayarak salladım. "Sonsuza kadar." dedim mırıldanarak. Çok yakın durduğundan yanaklarım yine al al olmuştu. Kızardığımı fark edince geriye çekilip gülümsedi.

"İyi. O zaman uyuyalım," dedi ve makas aldı yanağımdan. "İyi geceler."

Bu hareketi karşısında iyice domatese dönerken o yüzünü yastığa bastırarak uykuya daldı. Bende ona değmemeye çalışarak yanına uzandım.

"İyi geceler." dedim sadece kendimin duyabileceğim bir sesle. Ardından yüzümden silemediğim aptal bir gülümsemeyle uykuya bıraktım kendimi.

Yüzüme sabahın ilk ışıkları vururken yüzümü buruşturdum ve şımarıkça yanımda uzanan sıcacık şeye sarıldım. Kulağımın dibinden kıkırdama sesi gelince kaşlarımı çatarak gözlerimi araladım. Yüzümün hemen önünde Aybars'ın çapkın gülümsemesini göreceğimi beklemiyordum.

"Fil değilsin sen, bildiğin ahtapotsun!" dedi dişleri gözükecek şekilde gülümserken. "Nasıl sarılmak bu böyle?"

Bacaklarımla bacaklarını sarmıştım, kollarımla da beline sımsıkı sarılmıştım. Başımı göğsüne koymam da beynimin içinde alarmların çalmasına yetmişti de, artmıştı.

Bütün gücümle onu göğüsünden ittirdim. Fakat sırtımın acımasına bakacak olursak fazla abartmıştım.

Aybars kahkahalarla boğulurken şaşkınca ona baktım. Bir tilki nasıl olur da bu kadar masum gülerdi? Ne kadar güzel olduğunun farkında mıydı? Bir yalancının güzelliği... Başka bir yalandı.

Başımı iki yana salladım kendi kafamın içinde düşündüklerimi redderek. Yerden kalkıp koltukta kahkaha atmaya devam eden Aybars'a baktım. Başında dikildiğimi fark edince gülmeyi kesip masum bakışlarıyla bana döndü.

"Sana ahtapot diyeceğim bundan sonra." dedi ve tekrardan kahkaha atmaya başladı. Kahkahası karşısında daha fazla mimiklerimi tutamadım ve gülümsedim ama benim gülümsemem onunkinin aksine şeytani planlar doluydu. Hiç beklemediği anda üstüne atladım ve zaten dağılmış olan saçlarını daha çok dağıttım. Bileklerini elimle tutup başının üstüne sabitledim. Bana karşı koymaması beni şaşırtsa da bu şansı kaçıramazdım. Atmış gibi üzerine oturdum.

"Ne değişik fantezilerin varmış ahtapot, sevdim." dedi sırıtarak.

"Bana ahtapot deme seni tilki, sevmedim." dedim bileklerini daha sıkı tutarken.

"Ama ben sevdim," dedi hafifçe doğrulurken. Gücü karşısında bileklerini bırakmak zorunda kalmıştım. "Ne kadar güçsüzsün bir file yakıştıramadım."

Yeniden bana fil dediği için sevinçle gülümsedim. Söylediğini duymazdan gelerek, "Hep fil de bana. Filler hep güzel." dedim.

"Hep fil dememi istiyorsan güçlü olmalısın. Ancak sen beni bile yenemiyorsun, bir tilkiyi yenemeyen fil bana göre ahtapot." dedi alayla ve kendini yatağa bıraktı. "Yeniden deneyelim, bütün gücünle karşı koy. Doğrulmama izin verme."

Ahtapot olmak istemiyordum! Ama onu yenmem imkansız gibi duruyordu. O güçlü büyük bir tilkiydi, ben ise güçsüz küçük bir fildim. Yinede denemeye değerdi.

Ellerimi bileklerine bastırarak tuttum.

"Hazırım." dedim hiç hazır olmadığım halde.

Yüzünde minik bir gülümseme oluştu ama hemen kayboldu ve doğrulmaya çalıştı. Ellerimle sımsıkı ellerini tutuyordum ama sanki kazanmama izin veriyordu çünkü beni hiç zorlamıyordu. Başını geriye doğru attı yüzüme bakmak için. Hiç anlamamıştım ama ben sadece kollarını tutuyordum oysa çoktan yüzünü yüzüme getirmişti. Alayla bana baktığında sinirle dudaklarımı birbirlerine bastırdım. Bir insan ne kadar aptal olabilir diyorsanız, işte bu kadar. Bileklerini tam bırakmaya hazırlanırken sanki beni hissetti ve uzun parmaklarını benim bileklerimi tuttu. Yüzünü yüzüme yaklaştırdığında yanaklarım kızardı. Her zaman aynı şey olmak zorunda mıydı?

Elem Rengi #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin