Bazen olur ya hani; bir rüyaya balıklama dalarsın ve asla bitmesin istersin. Ancak eninde sonunda biteceğini bilirsin, acı verir bu sana. Bütün gücünle uyanmamaya çalışırsın fakat uyanmamak için ölmek gerek.
Ne çok öldük sevmek için...
Kendimi tamamen ona bırakarak, karşılık verdim bütün beceriksizliğimle onun sevgi dolu öpücüğüne... Geri çekildiğinde başımı kaldıramadım utançtan. Bir söz söylemek istedim ancak dudaklarımı aralayamadım bile. Nasıl bir şeydi bu böyle? İnsanlar bu hisse ne derdi? Aşk mı?
Kendimi sorularla boğmaya başlamışken çeneme dokunan elle nefes bile alamadım. Hafifçe başımı kaldırdı ona bakmam için. Dudağımı dişledim stresli bir şekilde. Ancak öyle bir gülümsedi ki, o an anladım daha önce hiç gülümsememişti.
"Sormuştun ya beni nasıl görüyosun diye. İşte şimdi cevap vermek istiyorum bu soruya fakat bu sefer yalan yok. Aptal değilsin, saf da değilsin, güzelsin, kahkülünle oynarsın bazen içim içimden gider o zamanlar, akıllıca bir şey söylediğinde ise ölmek gelir içimden çünkü insanlar güzel ölmek ister; belki güzel bir cümleyle ya da nefesini kesecek bir sözle. Her cümlenin ardından ölmek istiyorum özgürlüğüm. Kısacası seviyorum seni. Hatta bunu seninle çatıdan atlayacağımız gün anladım. 'Uçalım' dedik ya aynı anda sen görmedin ama atlamadan önce gözlerimi açıp sana baktım. O kadar güzeldin ki... Ölümden bile korkmadın. Bunu anladığımda aşık oldum sana. Yaşamaktan korkup ölmekten korkmayan kırık kıza işte o zaman aşık oldum."
Kalbim pır pır ederken şaşkınlıkla bir süre ne söyleyeceğimi düşündüm. Buna hazır mıydım, onu bile bilmiyordum. Daha önce hiç böylesine bir şey olmamıştı. Nasıl davranacağımı bilmiyordum.
Elimdeki telefon titreşince kendime gelerek mesajlara girdim.
"Boynumun bir yanına 'doc' isimli bir dövme yaptırdım, atar damarın tam üstüne. Tenim yanıyor biraz. Normalde insanlar kuş, kurt falan yaptırırken neden bunu yaptırdığımı bilmiyorum. Bir an dövmecinin önünden geçerken aklıma esti, içeri girip hızlıca çizdim kağıda. Dövme yapan adam ne demek olduğunu sordu, ilk yap dedim. Yaptı bir yarım saatte. Söyleyecek misin anlamını diye sordu adam merakla. Hayır dedim. Ters tepkime şaşırdı tabii ama bir şey demedi. Bende güldüm. Parasını ödeyip çıktım oradan. Eve gelip balkona oturdum bacaklarımı aşağı sarkıtarak. Ve bunun da nerden çıkardığımı bilemeyerek mırıldandım kendi kendime: bu dövme küçük aptal fili kurnaz tilkiye sonsuza dek bağlıyacak düğüm. Sonsuza dek kalbim olacak, söz vermiştik, unuttun mu?" -Aybars Özmen
Elimdeki telefonu sinirle sıktım. Aptal! Her şeyi mahvetmek zorundaydı zaten!
"Biray," dedi şaşkınca Pars. "İyi misin?"
Elimi saçlarıma geçirdim sakin olmaya çalışarak. İçimden delice çığlık atmak geliyordu. Her şeyi dağıtmak ve kırmak. Omuzlarımı silktim.
"Biraz düşünmeme izin verir misin? Çünkü şu an galiba zamanı değil. Her şeyi parçaladı, attı. Karıştırdı ortalığı yani, her zamanki gibi."
"Yine mi Aybars?" dedi gözlerinden ateş fışkırırken. Ayağa kalktı sinirle. "Lanet olsun! Onu öldüreceğim!"
Korkuyla yutkundum. "Pars, sakin ol. Onun bu konuyla ilgisi yok, benimle alakalı." dedim yalan söyleyerek. Yalan söylemezdim oysaki... Aptalım işte, aptal!
Yüz kasları gerildi sinirle fakat bir süre sonra sakinleşip, "Tamam, sen düşün birkaç gün. Şimdi, harika bir yer biliyorum, oraya gidelim." dedi tekrar eski neşesine bürünerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elem Rengi #Wattys2016
Teen Fiction"Balık olmak istiyorum..." dedim fısıltıyla. "İsteme," dedi aniden bir ses. Geriye bakmak için döndüm. Ayakta dikilmiş gökyüzüne bakıyordu. Nereye baktığını anlamak için bakışlarını takip ettim. Aya bakıyordu. "Fil ol. Tilki tek başına yapamaz." G...