Aşk ateşmiş bir yanlış anlamaymış. Sevmekten, kaybetmekten korkmakmış.
O gece sigarasını bitirip geleceğini söylemesine rağmen saatin defalarca çıkardığı ses kulaklarımda yankılanmıştı. Öylece Chanyeol'ün yatağına uzanıp büyük camdan dışarıyı seyretmiştim. Mavilikler yerini siyaha bıraktı. Bulutlar kanatlanarak gökyüzünü terk etti. Adını bilmediğim yıldız kümeleri bir bir yerini aldı. Ayın, yarım, pürüzlü yüzeyi gözüktü.
Bekledim, bekledim, bekledim.
Soğuktan yatakta iyice küçülürken kapının sesi doldurmuştu kulaklarımı. Uyuyor olsaydım muhtemelen duymazdım. O kadar yavaş ve sessiz bir şekilde kapıyı açıp kapatmıştı. Sonra özlediğim, sıcacık bedenini sarmıştı buz kütlesine dönüşmek üzere olan bedenime. Ağır sigara kokusunun yanında toprak ve ot kokusu ciğerlerime dolarken, karnımın üzerinde birleştirdiği ellerinin üzerine sarmıştım ellerimi. Ayakları ayaklarıma kapandı. Ayaklarından ayaklarıma geçen sıcaklık tüm vücuduma yayılırken uyuyakalmıştım.
Birkaç gündür sabahları uyandığımda yanımda Chanyeol olmuyordu. Onun yerine sıcak notları oluyordu. Yanında da limonlu sufle. Dışım notlarını gülerek okurken, içim onun özlemiyle yanıp tutuşuyordu.
Sağ tarafıma baktığımda pembe kalp şeklinde olan not kağıdını görmemle yüzüme kocaman bir gülümseme oturtmam bir olmuştu.
Üzerimi değiştirdikten sonra kapı açıldı ve birkaç saatte özlediğim adamın güzel yüzü gözüktü. Koşarak boynuna doladım kollarımı. Yanağımı boynuna sürterken gülümsüyordum.
"Seni çok özlemişim." Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki duyduğundan şüpheliydim.
"Daha birkaç saat oldu, beyaz tavşan."
Yüzümü biraz geri çekerek ona baktım özlem dolu gözlerimle.
"Seni saniyesinde özleyen hücrelerim olduğunu bilmelisin."
Benden uzaklaşarak elindeki yeni fark ettiğim küçük paketi yatağın üzerine bıraktı. Sonra bana dönerek gülümsedi.
"O ne?"
"Lola'ya her sabah limonlu sufle yapmasını söylüyordum ama bugün yapmayı unutmuş ben de erkenden kalkıp pastaneye gittim ve senin için limonlu sufle aldım. Şimdi gel ve ye."
Gülümseyerek bugün ikinci defa kollarına attım kendimi.
Eli sırtımı okşarken güzel sesi ulaştı kulaklarıma. "Bana bu kadar bağlanman iyi bir şey değil, küçük tavşan."
Yüzümdeki gülümsemem ayaklarımın altında ezilirken söylediğini anlamamış gibi yapmak o an için en doğru seçenek gibi geldi.
"Ne?"
"Diyorum ki sufleyi çabucak yemelisin."
Sorular sormasını istemediğim için bir gülümseme yerleştirdim yüzüme.
Kaşığı alıp bana sufleyi kendisi yedirdi. Sufle bittikten sonra Jongin'in odasına gitmiştik. Kapıdan baktığımızda Soojung'un ona ders çalıştırdığını gördük. Rahatsız etmemek adına yavaş ve sessiz bir şekilde odayı terk ettik.
Odada canım sıkıldığını söyleyip birlikte göle gelmiştik.
Göle ayaklarımı uzatmış sallıyordum. Chanyeol ise kollarını bana dolamış öylece başını omzuma yaslamıştı.
"Yanımdan hiç ayrılmayacaksın değil mi?"
Bir şeyler söylemesini bekledim ama ağzından tek bir kelime çıkmadı yalnızca altımızda kalan çimlere yatırdı beni ve kendi bedenini. Kolu başımın altında dururken benim bir elimde onun göğsünün üzerindeydi.