Gidememişim, gidemiyorum.
Uykum var diyerek beni kendi odasına çekiştirmişti. Bende bir şey dememiş ve kabul etmiştim. Birlikte aynı yatağa yattık. Bana sarıldı. Ben de onun kalp atışlarını dinledim.
Uykum gelmiyordu. Bu yüzden o uyanana kadar onu izledim.
Sonra bende uyudum.
Uyandığımda çoktan ertesi gün olmuştu. Yanımda kimse yoktu. Her şeyin bir rüya olduğunu düşüyordum ta ki onun vanilya kokusu burnuma gelene kadar. Hala onun yurt odasında ve yatağındaydım. Onun nerede olduğunu bilmiyordum. Ama içimi kemiren merak duygusu ağır bastı ve yataktan kalkıp odada onu aramaya başladım. Banyo tarafına giderken içeriden sesler geldiğini duydum. Kapıyı açmaya çalıştığımda açılmadı biraz daha zorladım ama olmadı.
"Ah, Baekhyun sen misin?"
Yine onun o melodik ve güzel sesi doldurdu kulaklarımı. Adımı biliyordu. Artık bu rüya olmaktan çıkmıştı. Bilmiyordum, lanet olsun ki bilmiyordum.
"Evet, benim."
"İçeride bekleyebilirsin. Birazdan geliyorum."
"Tamam," dedim. Diyecek daha iyi bir şeyim yoktu. Tekrar onu göreceğim için kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Elimi kalbimin üzerine koydum.
"Senin bir sevgilin var. Onu düşünmeyi bırak." Kısık sesle söylediğim şeyi umarım duymamıştır diye içimden geçirdim ve dediği gibi yatağına oturup onu beklemeye başladım.
Yaşadıklarım tahmin bile edilemeyecek bir rüyaydı. Onu neden beklediğimi bilmiyordum. Tek bildiğim onun yanında birkaç dakika da olsa daha fazla kalmaktı. O beni büyüleyen bir melekti. Cennetinin nerede olduğunu bilmeden kendimi ona kaptırmıştım.
En önemlisi bir sevgilim olduğunu unutmuştum. Ona birkaç günde beslediğim şeyler... Bu duygu fazla yeni ve güzeldi. Kaybetmek istemiyordum.
Beklemekten çok sıkılmıştım. Ayaklarımı sallıyor bir yandan da geçen süreyi hesaplıyordum. Otuz iki dakikadır banyodaydı. Bana hemen geleceğini söylemişti ama gelmemişti. Merakıma bir kez daha yenik düşüp banyoya ilerledim. Elim kapı koluna gitti. Açıp açmamak konusunda her ne kadar tereddüt etsem de ona bir şey olacağı düşüncesi küçücük kalbimi sızlatmaya yetti. Kapıyı çalmadan açtım. Kilitlememişti. Ama şimdi çok daha fazla endişeliydim. O klozetin üzerinde oturmuş bir yandan kazağının kolunu sıyırmış ve diğer eliyle kolunu tutuyordu. Gözleri kapalıydı.
O beni sarstı. Onu öyle görünce ne yapacağımı bilemedim ve korkarak yanına ilerledim. Elim omzuna gitti ve vücuduma bir elektrik dalgası yayıldı.
"İyi misin?"
Gözlerini yarım açtı ve bana baktı. Gülümsedi. Gülümsemesi masum değil, çok daha farklıydı. Bir an için onun psikopat bir sapık olduğunu düşünsem de bu fikri kafamdan attım. Çünkü bana ettiği iltifatı bir aşığın ki gibiydi. Belki de bu benim hayal ürünumdü. Bilmiyorum, kafam karışık.
Sanırım deliriyorum.
"Çok daha iyiyim." dedi.
Gözleri dünkü gibi değildi. Dünkü parlaklıklığı göremiyordum. Titreyerek yanından uzaklaştım. Daha doğrusu uzaklaşmaya çalıştım. Kolumu kavradı. Elleri oldukça güçlüydü. O an için sadece akışına bıraktım ve ona döndüm.
"Sana asla zarar vermem, beyaz tavşan." dedi.
Bir şey demedim. Gözlerinin içine bakmaya devam ettim. Vanilya kokusu ve ona karışan sigara kokusu odanın her yerindeydi. Bu belki de huzurun tanımıydı. Ellerimi kaldırıp onun yüzüne yerleştirdim. Yavaşça yumuşacık yüzünü okşadım.
"Biliyorum."