O tatlı güzel yüzün, yangınımı körükler gülüşün.
O kadar bekledikten sonra yurt odasına gitmiş ve donan vücudumu battaniyeye sarıp yatağa gömülmüştüm. Jongin beni fark etsede pek takmamıştı. Aşırı sıcaktan gözlerim kapanıp uykuya dalacağım zaman kapı açılmış ve içeriye bağıra çağıra Chanyeol girmişti. Uzun bir süre bana o tadı iğrenç ilaçlardan içirmeye çalışmış, içmeyince de Jongin ile iş birliği yapıp zorla içirmişti. Gerçekten de tadı berbattı. Sabah geleceğini söyleyip alnımdan öpüp gitmişti. Dediği gibi de sabah gelmiş ve beni kafeteryaya indirmeye çalışmıştı. Oranın yemeklerini sevmediğimi söyleyince dışarıda yapmayı teklif etmişti bende kabul etmiştim. Büyük bir kahvaltı tabağı sipariş etmiş ve bir saat boyunca kahvaltı yapmıştık. Portakal suyu sevmediğini söyleyince benim yarısını içtiğim portakal suyunu ona zorla içirmeye çalışmıştım ve o da itiraz etmeden içmişti.
Yine eskisi gibi olmuştuk. Sanki o konuşma hiç olmamış gibi davranıyordu. Ben de her ne kadar öyle davranmaya çalışsam da bir yerden sonra patlak veriyordu işte. Nasıl olmamış gibi davranabilirdim ki? O bana açılmıştı ama ben onun kalbini kırmıştım. Kendimi suçlu hissetmeme neden oluyordu. Neden Chanyeol? Neden suçum olmadığı halde suçlu hisseden benim? Suçluluk duygusu tek tek hücrelerime yayılırken Hwamin'in sözleri kulaklarımda yankı yapıyordu.
"Baekhyun, ne oluyor? Neden böylesin? Aslında az çok biliyorum ama yine de sana soruyorum. Belki de bunu daha önce yapmalıydık. Neden sevgili olduğumuzu bilmiyorum. Ya da öyle davrandığımızı demeliyim. Sen bana karşı bir şeyler hissetmezsen bu ilişki nasıl yürür ki? Her şey sadece karşı tarafın sevmesiyle olmaz. İki tarafta aynı duyguları hissetmeli. Bu yüzden Baekhyun, aklındaki kişiyi unutmaya çalışma ve benim kalbim daha fazla kırılacak duruma gelmeden bunu bitirelim."
Benim bir şey dememe izin vermeden gitmişti. Bu olay tam da Chanyeol'le patates kızartması yemeden kırk sekiz dakika önce olmuştu.
Hwamin haklıydı. Zaten gidip ona sevgili olalım gibi bir şey dememiştim. Jongin'den beni sevdiğini duymuştum, güzel kız deyince de Jongin aramızı yapmıştı. Ve bu neredeyse üç hafta beş gün kadar sürdü. Sadece internet üzerinden konuşmuştuk. Yan yana durduğumuzda da konuştuğumuz yoktu.
Şimdi ise yurdun arka tarafında kalan donmuş gölün yukarısında oturuyoruz. Chanyeol ve ben. Evet, dediğim gibi aramız yine eskisi gibi. Bir kütüğün üzerinde oturuyoruz. O sigarayla ben onu izlemekle meşgulüm. Sigara içiyor. O, erken öldüren şeyi içiyor ama yine de gözüme kusursuz görünüyor. Yurt müdürüne tekrar yakalanıp ceza almak istemediğini söyledi bana. Bu yüzden de yanında beni gözcü olarak getirdi. Bakışlarımı ondan uzaklaştırdım. Soğuk o kadar fazla ki gözlerim sulanmaya ve kızarmaya başladı. Gözlerimi yumdum ve soğuk havanın bütün hücrelerime işlemesi için kendimi teslim ettim.
Ama soğuk değil.
Sıcak.
Oldukça sıcak bir şey yüzümü yalayıp geçiyor.
Gözlerim açtım. Chanyeol'le somut anlamda çarpıştık. Chanyeol'le yüzlerimiz arasında en fazla iki santim var ve yüzünde bir gülüş var. Kalbim ağırlaşıyor. Suçluluk duygusu yine baş gösterse de o yaklaşmaya devam etti. Chanyeol bana böyle yaparak hiç yardımcı olmuyordu. Lütfen, lütfen, lütfen.
Aramızda kalan o küçük boşluğu da kapatıp burnunu burnuma sürttü. Gözlerim anın verdiği hoş duyguyla kapandı. Şu an yüzümde aptal bir sırıtmanın var olduğuna yemin edebilirim. Sırıtmamın sebebi hem de Chanyeol hem de içinde bulunduğumuz durumun çok güzel olması.
Onun bu güzel duygularını hak etmiyorum. Daha güzel ve daha iyi birini hak ediyor ama bunu ona söylemiyorum. Onun yanında olmak istedim. Onunla zaman geçirmek, onunla uyumak, onun kalp atışlarını dinlemek. Bencil miyim? Belki. Ayrıca saçlarım dahil her yerim sigara kokuyor. Çünkü içine çektiği dumanı yüzüme üfledi.
''Korktun mu sen?'' diye sordu hala gülerken. Bir şey söylemedim. Elleri yanaklarımı buldu. Baş parmaklarıyla yanaklarımı okşadı.
"Ne oluyor?" derken sesi düz çıktı. Ne kızgın ne de mutlu. Yüzündeki gülümseme çoktan silinmiş.
''Hiçbir şey,'' dedim. Diyebileceğim en iyi şeyi söylüyorum ama bu Chanyeol'e söyleyebileceğim en aptalca şey.
''Fazla durgunsun,'' deyip beni kendine çekiyor. Üşüyen her bir hücrem alev alıyor.
Ateş gibiyim.
''Noel'de ne yapacaksın?'' birkaç dakika sessizliğin ardından konuşuyor. Hala sarmaş dolaş bir haldeyiz.
''Ailemin yanına gideceğim. Sen ne yapacaksın?''
''Muhtemelen yurt müdürüyle takılacağım.'' hemen sonra güldü. Gülümsemesi bulaşıcı gibi ben de güldüm.
Neden ailesinin yanına gitmediğini sormadım. Bir gün mutlaka anlatırdı. En azından öyle düşündüm.
Başka bir sigara yaktığını görünce gözlerim büyüdü ve karın üzerine baktım. Geldiğimizden beri dokuzuncu sigarasını içiyordu ve daha yirmi sekiz dakikadır buradaydık. Erkenden ölmeye mi çalışıyordu bu yarım akıllı? Onu kaybetme korkusu beynimin en derinlerine yerleşirken o acı duygu tüm bedenimi titretmeye yetmişti. Chanyeol de bunu fark etmiş olmalı ki ayağa kalktı. Beni de kaldırdı ve siyah atkısını bana sarmaya başladı. Onun sigara kokusuna karışan kendi kokusu beni bir şişe içkiden daha çok sarhoş etmişti. Ellerini ellerime kenetledi.
Chanyeol'ü gerçekten de anlamıyorum.
Orada dikildiğimi Chanyeol'ün sözleriyle fark edebilmiştim.
''Çok uyuşuksun. Seni kucağıma almamı falan mı bekliyorsun?'' dalgayla karışık sorduğunda ağzımdan sadece belki sözcüğü çıkmıştı.
Böyle bir şeyi yapacağı aklımın ucundan bile geçmemişti ama yaptı işte. Yurda girdiğimizde yanağına bir öpücük bıraktım. Donakaldı. Ne yapacağını bilemiyor gibiydi. Sonra beni yavaşça yere indirdi ve koridorda ilerlerken görüşürüz diye mırıldandı. Onu ne zaman anlayacağım?
Basit bir insanı okumak neden bu kadar zordu?
Odama girdiğimde düşündüğüm şey yine Chanyeol'dü.
Noel bittikten sonra onunla konuşacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Train // chanbaek
Fiksi PenggemarO, bu trenden inerse ona aşık olmaya başlayacaktım.