on dokuz gün önce

1.8K 282 89
                                    

Şehrin yalnız aşıkları, söylerler şarkılarını.

Ona dokunamadığımda elim, ağzım, tüm vücudum duyusunu kaybediyordu.

Chanyeol gideli bugün tam yedi gün olacaktı. Bu bir hafta ediyordu. Gözlerim sürekli saatte ve Frida Kahlo'lu takvimdeydi. Gelmediği her bir gün o günün üzerine çizik atarken usulca kalbime de bir çizik atıyordum.

Ona engel olmak yerine izin vermek benim suçumdu. Belki ağzımdan en ufak bir gitme sözcüğü çıksa gitmez, benimle kalırdı. Ama yapmadım. Gitmesine izin verdim. Bir nevi kendi ellerimle yolladım onu gittiği yere.

O an ki aklımla ne düşündüğümü bilmiyordum ama şimdi olsa asla izin vermezdim. Koluna yapışır ve bırakmazdım. İçki de içmemiştim o akşam, belki de kafamın böyle güzel olmasını sağlayan onun kokusuydu.

En son onun oturduğu koltuktayım, son altı günde olduğu gibi. Yanımda onun yazdığı mektuplar, peçete kutusu ve bilgisayar var. Hayatımda ilk defa bu kadar ağlıyordum. İlk defa bu kadar ağlatıyor biri beni. Öyle içime işlemişti ki adını duysam ağlayacak kadar hassaslaştım artık.

Bir an yüzü gözümün önüne gelmiyor ve ben çıldırmanın eşiğine geliyorum. Birkaç gün önce öyle bir an yaşadım. O an ne kadar korktuğumu bir tek ben bilebilirim. Bir daha onu hatırlayamamak ölümle eş değer gibiydi. Jongin elinde kamerayla gelip, bilgisayara bağlayıp gitmişti. Biraz sonra görüntüde Chanyeol belirmişti. O ve onun sarhoşken çekilmiş bir videosu. Ellerim titreyerek ekrana gidiyor ve ekrandan okşuyordum yanaklarını, dudaklarını, burnunu... Saçlarına dokunamıyordum. Kıyamıyordum kahvelerine.

İlk önce çekme diye diretse de sarhoşluğun verdiği etkiyle yana dönerek gülüyor ve elleriyle kamerayı kapatmayı deniyordu ama başarısız oluyordu. Sonra ilk defa duyduğum bir şarkı dökülüyordu güzel dudaklarından.

Artık şarkıyı da ezberlemiştim. Videoyu defalarca kez başa sarmış ve o ne zaman gülse ben de onunla birlikte gülümsemiştim. Tıpkı şimdi yaptığım gibi. Acı gerçek, kalbimin tam orta yerine taht kurarken dökülüyor yine gözyaşlarım. Durduramıyorum kendimi.

Yanda duran battaniyeyi üstüme çektim. Kokusu hala battaniyenin üzerinde sinmiş durumda. Hala yanımdaymış gibi hissettiriyor. Hala bana sarılıyormuş gibi.

Her satırını ezbere bildiğim mektupları tek tek yeniden okumaya başladım. Gözyaşlarım kağıdın üzerine 'pıt' sesiyle düşmeye başladı.

Bu mektupları Chanyeol'ün dolabının ön kapağında görmüştüm. Frida'nın mektuplarıydı hepsi.

Tam diğer mektuba geçerken odamın kapısı açıldı ve hasret kaldığım sesi doldu kulaklarıma. Üzerime başıma ya da kızarmış yüzüme aldırmadan koltuktan neredeyse düşerek inip ve üzerine atladım. Büyük elleri belimi sıkıca sardı ben de burnumu benim için yaratılmış boşluğa gömdüm. Bir yandan da ağlamaya devam ettim. Chanyeol ağladığımı fark edince ilerleyerek beni yatağa bıraktı ve elleriyle yüzümü sağa sola çevirip durdu. Kaşları çatıldı. İçimdeki ses kızacağını söylüyor ama Chanyeol'ün bana kızamayacağını biliyorum.

"Senin bu halin ne?"

Sorusuna cevap vermeyip günlerdir merak ettiğim soruyu sordum ona. "Neredeydin?"

"Soojung sana söylemedi mi?" Kaşları çatılabilirmiş gibi daha da çatıldı. Ben de dediklerinden tek kelime anlamadım zaten.

"Soojung mu?"

"Ona, sana gittiğimi söylemesini söylemiştim."

Hatırlıyorum. Soojung'un benimle konuşma çabalarını. Bir şeyler söylemek istiyordu ama ben her seferinde onun yüzüne kapıyı çarpıyordum. Ama neden Soojung? Neden ben değil de ona söylemiş?

Başımı ona çevirdim. Yorgun bir gülümseme belirdi dudaklarımda ama o hala aynı. Gülümsemiyor ya da beni öpmüyor.

"Neden o? Neden bana gideceğini söylemedin Chanyeol?"

Yutkundu. Yutkunduğu çok bariz belli oldu. Başını aşağıya eğdi ve eli elimi kavradı. Ardından parmaklarını parmaklarıma kenetledi.

"Çünkü," diye başlası. Başı hala eğik. Parmaklarımla oynuyor. Ben de ağlamamı bastırmaya çalışıyorum.

"Chanyeol..."

"Çünkü gidemem diye çok korktum. Eğer oradayken seni arasaydım ve sesini duysaydım tek bir saniye beklemez yine yanına gelirdim. Bu yüzden Soojung'a sana söylemesini istedim. Ama senin şu haline bak."

Kendine kızıyordu. Suçlu hissediyordu. Ama hala nereye gittiğini söylememişti.

"Chanyeol. Peki nereye gittin?"

"Ablamın yanındaydım, beyaz tavşan."

Ne olduğunu soracak iken tekrar konuştu. "Bir şey sorma tamam mı? Söz veriyorum anlatacağım."

Başımı evet anlamında aşağı yukarı salladım ve ona sarıldım. O da bana sarıldı. Bir eli sırtımda aşağı yukarı dolaşırken diğeri belimde sabitlenmişti. Yatağa uzandık. Başım göğsüne dayalıyken kalp atışlarını dinledim. Kalp atışları yanımda daha da hızlanıyordu.

"Gelmeyeceksin diye çok korktum."

Aklımda ne varsa düşünmeden çıkıyordu ağzımdan.

"Seni asla, asla bırakmam, beyaz tavşan."

Gülümsedim. Ona ve kendime.

"Şarkı söyle bana."

Şu an tek istediğim şeyi söyledim ona eğer gelecekte neler olacağını bilseydim çok daha farklı şeyler isteyebilirdim ama şu an kulağıma yaklaşıp şarkı söylemesi her şeyden daha öteydi.

Train // chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin