3. Bölüm Kayboluş

97 73 2
                                    

Multimedya : Sena Yavuz

Linkin Park - Iridescent

Müdürümüzün sesiyle hepimiz olduğumuz yerde durduk. Deniz ve Rüzgar Cenk'ten biraz uzaklaştılar.

"Burası okul ne yaptığınızı sanıyorsun. Çabuk odama gel."

Elimle '1 dakika' dedim. Beni kafasıyla onayladı. Cenk'in yanına gidip rastgele bir yerine tekme attım. Göğüs kafesi hizasına attım. Müdürün gözünü pörtletmiş bir şekilde bir bana birde Cenk'e bakıyordu. Herkes şaşırmış bir şekilde bize bakıyordu.

Müdür sert bir sesle "Herkes sınıflara bu kadar gösteri izlemeniz yeter. Cenk sende bir daha Asena'ya sakın sarkıntılık etme. Şimdi benimle odama kadar gel." Ne yani sadece Cenk mi gidecek ? Bizim gitmemize gerek yok mu ? Cenk'in birkaç arkadaşı yerden kaldırıp müdürün odasına götürdü. Deniz arabayı park ettikten sonra dersimize girdik. Hiçbir olay olmadan okulu da bitirdik..

Sena hevesli bir şekilde "Hadi yine Asena'nın çalıştığı kafeye gidelim." Deniz ve Rüzgar da pis pis sırıtmaya başladılar.

Onlara dil çıkararak "Bugün çalışmam gerekmiyor." Hepsinin yüzü asıldı... Birlikte biraz daha konuştuktan sonra okulumuzun yakınındaki kafeye gitmeye karar verdik. Hızlı adımlarla kafeye girdik. Her zamankilerden sipariş verip. Sohbet etmeye başladık.

"Şşş Nasıl dövdük ama" Deniz her zamanki havasını attı. "Kimi dövdünüz ?" Arkamdan gelen sesle hızlıca Bora'ya baktık. Bizim masaya sandalye çektikten sonra ona da olanları anlattık. Tepkisiz bir şekilde sessizce bizi dinledi...

"Rüzgar iki geldi." Biz hepimiz Deniz'e doğru 'Ne diyon yine lan sen.' bakışı attık. "Bora da Rüzgar'a benzediği için ona öyle diyorum. Baksanıza ikiside buzdolabı." Hak verircesine başımızı salladık.

Rüzgar duygusuz bir sesle "Tek fark beni tanıyorsunuz fakat Rüzgar iki Bora'yı tanımıyorsunuz." Rüzgar haklıydı Bora'yı tanımıyorduk. Hepimiz Bora'ya baktık. Sena tek kaşını kaldırmış kendini beğenmiş bir şekilde "Rüzgarcığım Bora özel ajan veya bir seri katil değil." Bu söz Bora'nın biraz daha dikkatini vermeye itti. Aslında evet soyadını bile kapının üstündeki yazıdan biliyorum. Buna rağmen bu adam benim evimde kaldı. Kendime biraz daha dikkat etmeliyim. "Rüzgar biraz haklı nerelisin ? Ailen var mı ? Buraya neden geldin ?" Bora biraz sustuktan sonra konuşmaya başladı. "Annem tımarhane de babam öldü. Buraya üniversite için geldim. Bir tane ağabeyim var." Bazen hani keşke şunu yapmasaydım yada demeseydim. Dersiniz yaaa bende de şu an öyle oldu. Keşke ailen var mı ? Diye keşke sormasaydım.

Deniz masada iyice Bora'nın dibine girdi. "Peki neden baban öldü ? Annen neden tımarhaneye gitti ?" Gözlerimi büyütüp kaşlarımı havaya doğru kaldırdım. Bu benim 'Kes sesini' deme şeklimdi. Yinede umursamadı. "Boraysa Deniz'le kafa kafaya olmamak için kafasını iyice geriye doğru tutuyordu. Bora bu sorusuna cevap vermedi. Bizde konuyu kapatıp yine saçmalamaya başladık. Sohbetimiz bittikten sonra hesapları ödedik. Herkes evlerine dağıldı. Ben de Borayla birlikte eve gittim...

"İstersen benim evime gidelim bugün." Kafamı 'hayır' der gibi sallayıp anahtarımla eve girdim. Üzerimdekileri çıkarıp uzun bir tişört altımada peluş , ayıcıklı pijamamı giydim ve yine her zamanki gibi modayı katlettim. Elime kase de mısır gevreği alıp salona gittim. Televizyonu açınca kendimi kanepeye attım. İşte o an anladım ki her yerim ağrıyor. Televiyonda bir tane animasyon açıp onu izlemeye başladım. Her dakika göz kapaklarımı açık tutmak için savaş veriyordum. Elektrikler kesildiğinde gözlerimi korkuyla açtım. Karanlıktan çok ufak korkuyordum. Dışarıdan evi aydınlatan bir ışık geldi. Ardından ses şimşek çakıyordu , hemde çok yakından evin içi sessiz olduğu için dışarıdan gelen yağmur sesini duyabiliyordum.

Üst Kattaki Psikopat #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin