Bölüm 9

75 10 3
                                    


''Bana şiirlerinde küfür etme diyorlar usulsüz..Lan bu kadar orospu çocuğunu nasıl anlatayım küfürsüz?'' 

                                                                                                                                                              Can YÜCEL

                         Hava karardı. Akşam yemeğini her zamanki öğünlerimizi yarıya indirerek yedik. Yemekte hiç konuşulmadı radyoyu da açmaya korkuyorduk.  Mum ışığı duvarda gölgeler yaratıyor hayal gücümüzü harekete geçiriyordu. Yemekten sonra salondaki kanepelere geçtik. Oğlum huzursuzdu teknolojiden bu kadar uzun süre hiç uzak kalmamıştı. Bizim oğlan sıkılmıştı ama sessizlik ve hayal kurmakta hoşuna gitmeye başlamıştı. Olaylar o kadar hızla gelişmişti ki korkmaya bile zaman bulamamıştık.  Hayvanlar tarafından bize bir zarar verilmeyeceğinden de emindim artık Roni ve Arven bu işi halletmişlerdi. Dışarıda tetikte bekliyorlardı. Arven havlarsa kedi sincap vsr olabilir ,Roni havlarsa çık mutlaka bak tehlike olabilir ,ikisi birden havlarsa ya kaç ya da mücadeleye hazır ol demekti. Hayvanlarla uzun zaman geçirince birbirini tanıyor insan. Konuşuyorduk bazende ben oğlum kızım dedikçe onlarda garip sesler çıkararak bana eşlik ediyorlardı.Apartman zamanlarında eşimde çalıştığından akşam yorgun oluyordu bizim oğlan da zaten bilgisayarın başında adam öldürüp duruyordu. Çoğu zaman evde geç saatlerde iş hayatımda ki sıkıntıları da anlatıyordum dostlarıma.  Bu yeni hayata başlayalı sadece bir gün olmasına rağmen yüz yıldır böyle yaşamış gibi geçmişten kimse konuşmuyordu. Bu durum askerliğimde de böyle olmuştu sanki asker doğup asker ölecek gibiydim.Tüm hayvanlar değişen tüm ortamlara kısa sürede uyum sağlıyorlar biz insanlarda binlerce yıl önce öyleydik ama hele de son yüzyılda uyum süreci diye bir şey kalmamıştı. O kadar emindik ki hayatın hep bizim istediğimiz gibi süreceğine. Gelecekten hiç bir endişemiz yoktu.İş hayatımdaki mücadele aklıma geldi. O neydi öyle akşama dek resmen güreşiyorduk para kazanmak tek ideal olunca güreşin dozuda zamanla artıyor diğer iş adamlarının,devlet memurlarının hatta çalışanlarımın ciddi tehditlerine maruz kalıyordum. Bu tehditlere cevap verme ,çeşitli manevralar yapma konusunda uzmanlaşmıştım. Lakin her akşam yorgun ve her sabah yorgundum. Akşamları Roni ve Arven olmasa direk kanepe ile bütünleşebilirdim. İnsanların birbirlerine yaptıkları iktidar mücadelesinden başka bir şey değildi. Site yönetimlerinden devlet yönetimine kadar her yer de aynı mücadele sürüp gidiyordu. Sürsündü bu mücadele ama doz o kadar yükseldi ki doğa katledildi. Dostlarımla yürüyüşe çıktığımda yavru kedilere sırf zevk olsun diye tekme atan insanlar gördüm önceleri. Öfkeleniyordum. Bu insanlarda vicdan olamazdı vicdan olmayınca da yapacaklarını ne din, ne siyasi idare nede kanunlar durdurabilirdi. Eşekleri köprü üzerinden yüzermi diye derin ırmaklara  atanlar,köpeklere ,eşeklere atlara,develere, tavuğa evet tavuğa tecavüz edenler hep insandı. Antartikada  fok balığı avına giden iş adamları onları  sopalarla başlarına vura vura öldürüyorlardı. Avusturalyada ,Yenizelandada Japonyada yunus balıklarını bir koya sıkıştırıp demir çubuklarla canlarını alıyorlardı. Çinde köpekleri yiyorlardı. Taylantta ne bulurlarsa yiyorlardı. İnsan insan olma yürüyüşüne  otobur ve besin zincirinin en altında başladı.Zamanla öğle bir mide geliştirdi ki her şeyi yer oldu. Ne yersen osun diye bir söz vardır insan dünyanın tek hakimi olunca her şey olmaya karar verdi ve her şeyi yemeye başladı.Hayvanlara işkence yapanlara o kadar öfkeleniyordum ki işkencecileri dövmem yüzünden mahkemelerde sürünmeye başlamıştım. Ceza ertelemesi istemiyordum nasıl olsa aynı nedenden bir başkasını pataklayacaktım. Kazancımın yarısını hayvanlara mama almak ,hasta olanları iyileştirmek için harcıyordum. Ailemde aynı fikirde olduğundan bu konuda serzenişte duymuyordum. Vahşetin tanımına tam anlamıyla uygun yaşıyordu insanlar. İşi öylesine abartmışlardı ki mezbahanelerde hayvanların başlarına çivi tabancası ile ateş ederek öldürüyorlardı. Başka canlıların etini yemek için lüks lokantalar 24 saat hizmetteydi.Ağızlarında daha bir kaç saat önce canlı olan bir hayvanın etini çiğnerken zevk nidaları atıyorlardı. Ormanların kalbinden otoban geçirip binlerce hayvanın araba altında can vermesi kimsenin umurunda değildi. Ben bunları aklımdan geçirirken oğlum "baba bu olayların sonu nereye varır" dedi bende "insanlar ders alıncaya kadar devam eder sonra biter" dedim.Ama işin ne boyutlara varacağını tahmin edemiyordum gerçekte. Oğlumun endişelerini bastırmak istediğimden böyle bir cevap vermiştim. Eşim de mum ışığında okuduğu Jack London un kitabını yanına koydu "mum ışığında okumak çok zor " dedi. "Boş ver artık zamanımız bol gündüz bol bol okursun "dedim. 

                             Gece yarısına doğru Roni ve Arven in birlikte havladıklarını duydum. Ya mücadele ya kaç durumuydu bu. Kaçacak yer olmadığından dışarıya çıktım. Bir sürü hayvanın karartılarını yüz metre öteden görebiliyordum dağlara çekiliyorlardı. İnsanlar tankıyla topuyla hayvanları püskürtmüştü galiba diye düşündüm.Gökyüzünde bir tek yıldız görünmüyordu. Bulutların toplandığını anladım. Ağustos ayındaydık ve hava normalden çok fazla soğumuştu.Roni ve Arven karartıların bizden uzaklaşmasını bekledi. Sonrada gönüllü olarak evin içine girdiler. Bunu geldiğimizden beri ilk kez yapıyorlardı neredeyse yirmi dört saattir nöbetteydiler.      

                        Ailemle biraz sohbetten sonra yatmaya karar verdik. Hava iyice soğumuştu eşim yorganları çıkardı  ve oğlumla ayrı odalar yerine hepimiz salonda yatmaya karar verdik. Dostlarımda halının üzerine kıvrıldılar. Saat kaç hatırlamıyorum müthiş bir gök gürültüsü ile uyandık. Dostlarımsa kafalarını kaldırıp şöyle bir baktılar ve istiflerini bozmadılar. Ağustos ayındaki bu fırtınayı önemsemeyen  dostlarımın ne bildiğini merak ediyordum doğrusu.Camdan dışarı baktığımda şiddetli bir yağmur yağdığını gördüm. Bu şekilde bir saat yağsa Mersini sel alır diye düşündüm. Bir saat yağmadı tam yirmi dört saat yağdı yağmur. Yeryüzündeki pislikleri temizlemeye kararlıydı sanki. Gök gürültülerinin şiddetinden sabaha kadar uyuyamadık. Kahvaltıya oturduğumuzda yağmur şiddetini artırdı. Yayla evinin korunaklı olması ve dere yatağında olmaması bizi selden koruyordu. Pikap ta sağlam yerdeydi. Biz güvendeydik ya diğer insanlar ne yapıyordu acaba. Radyoyu tekrar açtım hiç bir kanal bulamadım "yağmurdandır" deyip üstünde durmadım. Eşim kahvaltıdan sonra yayla evinde geçen seneden kalma ve ne hikmetse bozulmadan kalmış undan ekmek yapmaya koyuldu oğlum eline Forest Carter'in küçük ağacın eğitimi adlı kitabını alıp okumaya başladı. Dostlarım dışarıya çıkıp çiş kaka işlemlerini tamamladılar bende yağmuru izlemeye koyuldum. Sıradan bir çiftçi günüydü sanki. 

                Ertesi sabah gün ağarmasına yakın şiddetli yağmur durdu. Etraf yine sessizleşmişti. Vadideki köyde ne olup bittiğini görmek istiyordum. İsteğimi eşime açıkladım kesinlikle olmaz dedi ama merak kediyi öldürür derler ya Roniyi yanıma alıp pikap la köye doğru yola koyuldum. Vadinin başına geldiğimde köyü uzaktan gördüm hiç hareket yoktu. Pikabı durdurdum bundan sonrasında yürüyerek etrafa bakmayı istiyordum. Tabancamı yokladım.Hala insandım ve hala demirden medet umuyordum. Yoldan ayrıldım şeftali bahçelerinin içinden çamurla boğuşarak köye doğru yürüdüm. Köye doğusundaki ilk evlerin yanından girdim. Etrafta kimse yoktu köy meydanına ilerlemeye karar verdim ve korkunç manzarayı gördüm. Köy halkı meydanda üst üste yatıyordu hepsi parçalanmıştı. Her yerde kan izleri vardı. Buraya toplanıp öldürülmüşlerdi . Cesetlerde pençe ve diş izleri net bir şekilde görünüyordu. Köyün erkekleri ilginç biçimde bıyıksız sakallılardan oluşuyordu ,dönüşmüştü bunlar da neye dönüşmüştü bu konuda bir fikrim yoktu. Midem bulandı ve kustum. Roni hiç aldırmadı. Köy bakkalının olduğu yere doğru zorlukla yürüdüm bakkal kilitliydi kıyamet gelmiş adam hala dükkan kilitliyor diye söylendim.  Kapısını kırdım ve içeriye göz attım erzak toparlamalıydım. Pikabı bıraktığım yerden alıp bakkalın önüne dayadım ve erzak yükledim. Makarnalar, pirinçler, konserveler,mumlar  ne varsa hepsini aldım. Ronide etrafta dolanıp görevini her zamanki gibi kusursuz bir şekilde yerine getirdi. Köy içindeki evlerden birisine girdim şu bıyıksız sakallı meselesini çözmek istiyordum. Evin içinde epey dolandıktan sonra üzerinde gamalı haç bulunan bir kitap buldum. İlk sayfayı açtım ilk satırda"13 derki dünya sizindir alın ve kullanın hayvanlar en aşağıdadır yemediklerinizin üremesine izin vermeyin" yazıyordu. Bu satırlar  köy halkına epey bir küfür etmeme neden oldu. Öldürmek istedikleri hayvanlar bunları öldürmüştü.Kitabın devamını okumak için yanıma aldım. Eve doğru yola çıktım.İlk satırdan anladığım bu kitap sapık fikirlerle doluydu. "Önce eve varayım şu erzakları indireyim ve sonrada kitabı okurum" dedim Roni ye. 

                               Eve geldiğimde öğlen olmuştu. Eşim , oğlum ve Arven  aracın sesini duyup beni karşıladılar. Erzakları birlikte indirdik. İşimiz bittikten sonra kitabı eşime gösterdim." Bıyıksız sakallıları çözeceğiz galiba "dedim ve gamalı haçlı kitabı okumaya başladık.

Dünyada Hayvan OlmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin