Bölüm 15

69 6 0
                                    


            O kadar cahilsiniz ki;Dininiz var diye ahlaka ihtiyacınız kalmadığını sanıyorsunuz.

                                                                                                                                                                  Nikola Tesla


                              Sabah kalkar,ilk işi kapının önündeki kedi yavrusunu tekmeleyip belini kırar,caddeye çıkınca köpeklere söver sayar,öğlene doğru camına konan kuşlara ağzı sulanarak bakar,12 ye on kala internette sapık videolar izler,facebook ta bir kaç hayırlı Cumalar mesajı atar,sonra paçasını sıvar tuvalete gider abdest alır,müdürünün gittiği Camiyi kollar ve Cuma kılmak için iş yerinden çıkar. Cuma namazını kılar vicdanı rahattır artık. BU ADAM TANIDIK GELDİ Mİ  ? Bunlar gibilerden bizim mahallede sürü ile vardı. Haftada bir yıkanırlar, iğrenç kokarlar, yürürken sürekli başlarını yerde tutarlar,merhaba desen garip garip adamın suratına bakarlardı. Antisosyal kişilik bozukluğu tüm dünyayı sarmıştı. Bizim mahallede de  psikolojik bozukluk bu şekilde kendini gösteriyordu. Bir dostumun güzel bir lafı vardı"insandır ne yapsa yeridir"diye,  bırakın hayvanlara kötü davranmayı kendi çocuğuna tecavüz eden bir varlık haline gelen insana bu yok oluş iyi gelmişti. Bir bakıma kendi pisliğinden  kurtulmuş oldu. 

                       Kış kasım başında kendini gösterdi. hazırlıklıydık. Etrafta bulduğum teneke parçalarından soba bile yapmıştım. Ormanda ağaçların kuruyan ve dökülen dalları yeterince yakıt sağlamıştı. Yayla evinin enkazından epey kitap çıkardım.Kitapları ararken pompalı tüfeğimle tabancamı da buldum mermi ve fişeklerde sapasağlamdı. Eski insanlık içgüdülerimle bunları da yanıma aldım. Etrafta bulunan diğer ev yıkıntılarında da kitap aradım ama çok az sayıda buldum. Yılın ilk karı şaşırtıcı biçimde  1 Kasım da yağdı. Mevsimler üç ay içinde normale dönmüş,küresel ısınmanın etkisini üzerinden atmaya başlamıştı .Yayla evinden çıkardığım ajanda ile günleri takip edebiliyordum. Sümerler gibi yıldızlara bakarak mevsim döngülerini hesaplayabilirmiydim acaba. Deniz henüz donmamış,tüm toprak karla örtülmemişti. Denizde balık sürülerini görebiliyordum,avcı balıkların sürüleri kovalaması ilginç bir görsel oluşturuyor havaya zıplayan balıkların şapırtısı gece kulağımıza geliyordu. Arabaların uğultusu olmadan,bir yerlerde kavga eden insanların tantanasını duymadan uyumakta harika olmuştu.Birde rakı olsa hayır demezdim.Tüm bu güzelliklerin içinde iletişim için uzun saatler konuşmaya gerek yoktu. Beşimiz birbirimize bakarak derdimizi anlatabiliyorduk. Demokraside yoktu, hayatın temel kuralları dışına çıkamazdın zaten. Ağaçlara oy ver ben yöneteyim demek bu ilkellikte tam bir saçmalık olurdu. Kendimizi doğanın kucağına ve insafına bırakmıştık . Böylesi daha kolaydı ,yaşamın devamı için kararı doğa ananın vermesi herkesin işine geliyordu. 

                     Kasım ortalarında kar her yeri yumuşak bir battaniye edasıyla örttü. Bu beyazlık karşısında büyülendim. Başka bir gezegende idim sanki,ayaklarımı asit atıklarıyla kirlenmemiş karın içinde sürüklemek,bir kap dolusu alıp susuzluğu gidermek inanılmazdı. Rüyadaydım.Kış aylarının zor olacağını düşünmüştüm ama o kadar çok zamanım kalıyordu ki enkazlardan topladığım kitapların tamamı bitmişti. Kıyıya vuran yatın içinde bulunan broşürleri bile okumuştum.Zaman boldu ve yavaştı. 

                     Doğanın zaferinden sonra etrafta hiç bir insan görmemiştim.Ta ki kasım aynın sonlarında bir sabah  dağlardan gelen bir silah sesi duyuncaya kadar. Birden panikledim huzurumu kaçıracak olayların olmasından korkuyordum. Silah sesinin geldiği doğu yönüne çok dikkatli bakmama rağmen ağaçlardan başka bir şey göremedim. Huzurumuzun kaçırılmasına izin veremezdim.Bu tüfek sesinin sahibi soba dumanımızı mutlaka görmüştür ve buraya gelecektir düşüncesiyle pompalı tüfeğimi ve tabancamı ağaç evimizin içinden çıkardım. Tabancamı belime taktım ve ailemle dostlarımı evin batı kısımına çekerek soğuk havaya rağmen beklemeye başladım.  Ağaçların koruması ve ağaç evimin olduğu bölgeye görüş açım mükemmeldi.Eşim oğlum ve dostlarım tedirgin bir şekilde beklemeye başladık.Sabır her zaman inandığım olgulardan en önemlisi,ağaçların arasında üşüsek bile sabırla beklemek acele etmemek çok önemliydi. Sabırsızlık insanın başına uğursuz bir bela oldu her zaman.

                         Evin arkasındaki tepeden ellerinde otomatik tüfek beş kadar bıyıksız sakallı indi. Sırtlarında vurdukları  yaban domuzu yavrusunun ölüsü sarkıyordu. Evin etrafını sardılar içeriyi kontrol ettiler. Bu zibidiler daha önce gördüğüm ormandaki askerlerden geriye kalandı. Çok sessiz hareket ediyorlardı. Ancak asker olmaları beni endişelendirdi. Taktik olarak bizim arkamızda da bir kaç kişi olabilirdi. Dostlarıma arka tarafımıza bakmaları için gidin dedim. Hızla arkadaki sık ağaçların arasına daldılar. Tabancamı oğluma verdim. Kullanmayı öğrenmişti. Bende pompalım ile sağ tarafa hamle yaptım. Eşime siz burada kalın dedim. Bir anda toplu şekilde yakalanmak sonumuz olurdu. 13 dinine mensup bu serserileri öldürmekten başka çarem yoktu. Aileme göre on metre sağ tarafta pozisyonumu aldım. Bize doğru gelen olursa oğlumla beraber çapraz ateşe alacaktık. Bıyıksız sakallılar domuz yavrusunu çiğ çiğ yiyorlar vahşi sesler çıkarıyorlardı. Çok ihtiyatlı davranmıştım bu ilkel yaratıkların plan falan yapacak halleri yoktu. Dostlarım yanıma geldiğinde arka tarafımızın güvende olduğunu anladım. Hamle sırası gelmişti. Pompalıyı sırtıma takıp 20 cm lik bıçağımı çıkardım. Birazdan karınları doyunca bizi aramaya başlayacaklardı. Dediğim gibi de oldu bize doğru gelen bıyıksız sakallı saklandığım çalının dibine geldiğinde Roni ters tarafa doğru fırladı adan Roniyi takip etmek için arkasını döner dönmez 20 cm lik bıçağım adamın ensesinden içeri girdi. Öldüğünün bile farkına varamadı pislik herif. Roni tekrar yanıma geldi. Arven ailemin yanında tetikte bekliyordu.Bıyıksız sakallının otomatik tüfeğini alıp cephanesi ile birlikte oğluma verdim. Adamın üzerinde birde el bombası vardı şimdi değil ama daha sonra bu çok işime yarayacaktı. Arkadaşları dönmeyince bu defa iki bıyıksız sakallı bize doğru gelmeye başladı bekledim ve aynı taktikle Roni ve Arven ters tarafa koşunca bize arkalarını döndüler. Oğlum adamın başına tek el ateş edip işini bitirdi bende bıçağımı adamın koltuk altından ciğerine saplamıştım. Saldırı sırası bize geldi ,evimi geri alacaktım bu pisliklerden. Dostlarım ön taraftan kendilerini gösterdiler bıyıksız sakallılar derhal tepki verip dostlarımın peşine düştüler bir kaç elde ateş ettiler.Bize doğru geldiklerinden habersiz çığlıklar içinde koşuyorlardı. Beş metre yaklaştıklarında kurşunları üzerlerine yağdırdık. Başlarına dikilen oğlum kontrolünü yaptıktan sonra "mekanınız cehennem olsun "dedi. Beş bıyıksız sakallı hak ettikleri yere gönderilmişlerdi. Gerisi Tanrının işiydi artık. Kısa zamanda dağ adamı olmuştuk. Eşim de en ufak bir korku belirtisi görmedim. Üzerlerinde bulunan işe yarar malzemeleri aldım. Pislikleri bir çukura doldurup yaktım. Etleri ile hayvanları kirletmelerini istemedim. 

                             Gece çökmeden önce başkaları var mı diye tüm çevreyi kontrol ettim. Dostlarım zaten bu işin ustasıydı. Bir şey göremeyince eve döndüm. Ölü domuz yavrusundan geriye kalanları gömdük. Ateşi yaktım hava buz gibiydi. Olanlar hakkında konuşmadık. Birisini bu kadar soğuk kanlı bir biçimde  öldüreceğim şehir yaşamımda iken hiç aklıma gelmemişti. Düşlerimde bile adam öldürmeyen ben nefretle 13 dinine mensup olan bıyıksız sakallıları öldürüyordum. İnsanlar ne kadar medeni olsalar bile öldürme duygusundan tarihin her döneminde zevk almışlardı. Bende insandım neticede her ne kadar haklı gerekçelerim olsa da bu kadar kolay öldürebileceğimi hiç tahmin etmezdim. İlginç olan en ufak bir rahatsızlık duymuyordum. Bu kadar çok vahşileşen ve doğada kendilerinin dışında her şeye savaş açan bu yaratıkların dünya tarihinden silinmesi gerekliydi.

                              Bu olaydan sonra iki günde bir soğuk ve kara aldırmadan keşif gezilerine çıktım. İhtiyatlı olmalıydık. Etrafımızda halen yaşayan dönüşmüş insanlar olabilirdi. Dostlarım daha dikkatli olmaya başlamışlardı. Geceleri ışık yakmamaya özen gösterdik. Belkide öldürdüğüm son bıyıksız sakallılar olabilirdi bunlar ama bir tane bile kalsa vahşi dinlerini  virüs gibi bulaştırırlardı.

                                Şubat sonunda karlar erimeye başladı bahar rüzgarlarını hissediyordum. Tohumları evin güneş gören yerinde saksı olarak kullandığımız teneke kovaların içine ektik. Kısa zamanda fide haline gelip toprağın bağrına transfer olacaklardı. Oğlum soran gözlerle bana bakıyordu "tamam merak etme dağlara çıkacağız eminim doğanın koruduğu başka insanlar bulabiliriz."

Dünyada Hayvan OlmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin