Yaşama sevgi besIemeyen varIık, yok oIma yoIuna girmiş demektir.
Jack LondonDağ başına bir başına bırakılmış yavru
Gözleri korku dolu
Öleceğini biliyor ağlamıyor ,sızlanmıyor
Ölürken sözlerini duyabiliyorum sıra sana da gelecek insan.
Denizden gelen sular vadiyi doldurmaya başlamıştı.Çok kısa sürede köyden eser kalmadı. Hava kararmaya başlamıştı,yağmur durdu. Bir saat sonra gün batımını kutlayan kuşların zafer çığlıklarını duydum. Dostlarım kuşların senfonisine katılmış uluyorlardı. Bu akşam zihnimde bir sürü soru ile uyumak zorundaydım.
Sabah yine kuşların sesleri ile uyandım. Doğa yeniden hareketlenmiş bir hafta süren sessizliğini terk etmişti. Vadiye baktım eskiden kara olan yerlerin şimdi deniz olduğunu gördüm. Eşim ve oğlum uyandılar hava biraz ısınmıştı. Ateşi körükledim ve kahve için su ısıtmaya başladım. Dostlarım neşeli bir şekilde etrafta kovalamaca oynuyorlardı."Bitti galiba" dedim eşime.Eşim "evet galiba" diye yanıt verdi. Diğer insanların bu deprem ve tsunamiden sonra hayatta kalmaları mümkün değildi. Deniz kalıcı olarak vadiye yerleşmişti. Mersinden 35 kilometre uzaktaydık ve deniz otuzbeş kilometre içeriye girmişti. Dünyanın başka yerlerinde ne olmuştu radyoyu tekrar aradım buldum ve tamir etmek için işe koyuldum. Çalıştırmayı başardım ancak bir tek kanal bulamadım. Tüm dünya sessizliğe gömülmüştü.
Yayla evimiz yoktu artık, çadırın içinde çok fazla dayanamazdık. Bir plan yapmalıydık ve yeniden inşa etmeye başlamalıydık. Ancak yeniden inşaat işi betondan olmayacaktı. Buraya ev yapma fikri molozları görmemle hemen aklımdan çıktı. Felaketin botyutlarını şimdi daha iyi anlayabiliyordum. Vadinin öbür tarafında kalan şantiyenin olduğu dağ yamacına baktım şantiyenin büyük kısmı sular altında kalmıştı. Ancak üst kısımlarında ilk geldiklerinde kestikleri ağaçlar duruyordu. O ağaçlardan bir ev inşa edebilirdim ama oraya ulaşmam mümkün görünmüyordu araya deniz girmiş ve şantiye alanı ada haline gelmişti. Yeni evimi de su kuyusunun etrafına yapmam gerekiyordu susuz bir ev ne işe yarardı. Yeni ağaçta kesmek istemiyordum bu kadar doğa korumasından sonra ağaçların canını yakamazdım. Eşim etrafta bulduğu erzaklardan bir şeyler hazırladı kahvaltı niyetine yedik. Etrafı biraz daha toparladıktan sonra yeni manzarayı yakından görmek için deniz kenarına inmeye karar verdik.
Deniz kenarına indiğimizde bin yıldır deniz buradaymış hissine kapıldım. Hemen her şey o dakika uyum sağlamıştı yeni coğrafyaya. Kıyıda dolaşmaya başladık.Bir yandan da ne yapacağımızı konuşuyorduk.Daha bir hafta önce şirketi olan bir müşavirken şimdi dağ başında bir çiftçi oluvermiştim. Şirketimden emekli olacaktım sonra yayla evine yerleşecektim ve tavuk besleyecektim.Hayalim buydu bu hayal için 40 sene deli gibi çalışmaya gerek var mı diye bazen kendime sormuşumdur ,bir sorum daha vardı neyi bekliyorsun, cevabımda hazırdı oğlum kendini kurtarsın sonra ,hep ertelemelerin avucunda çırpınıp duruyordum. Çırpındıkça sistemin içine iyice batıyordum. Doğa beni zorunluluktan bu dağ başına attı. İşte dedim hayalin deniz kenarı da ekstra ödülün . Ya diğer insanlar hak ettiler mi topluca yok oluşu. Roni denizin içine giriyor biraz yüzüyor tekrar yanımıza geliyordu. Arven ayaklarını azıcık ıslatıp Roniyi izliyordu.Kuşlar hiç durmadan yüksek perdeden şarkılarını söylüyordu. Etrafta müthiş bir canlılık vardı enerji pozitifti bunu iliklerime kadar hissedebiliyordum. Tüm canlılar yeni yaşamlarına merhaba diyordu.
Yere oturduk manzara büyüleyiciydi. Tsunamiden sonra bir koy oluşmuştu. Etrafı çam ağaçları ile süslenmiş koyun ortasında adacıklar vardı. Japon turistler için, gün batımında fotoğraf çekmek için harika bir yerdi. Olduğun yeri yaşamak yerine o yerin fotoğrafını çekmek için uğraşmak hep saçma gelmiştir bana. İnsanın sorunlarından biriside bu, yaşamayı nefes almak olarak düşünmesi. Fotoğraf çekip anılarını kayıt altına alma isteği neden varki. Beynin bu işi sana hiç zahmetsizce yapıyor zaten. Başkaları için yaşamanın bir çeşidi aslında fotoğraf çekmek. Resimleri bastırırsın ,bir kere bakarsın, albüme koyarsın ve anıların o albümün içinde eskir. Ben anılarımın eskimesini istemiyorum. Hayatımın ikinci bölümüne merhaba derken kafamın içindeki kötü olayları ise unutmak istiyorum. Kötü olayları düşünmek kin ve nefret duygularını körükler insanın. Kötü olayları düşünmek kendi mezarını hızla kazmana neden olur. Yaşamı seveceksin öncelikle sonrasında başkaları fazla umurunda olmaz. Bunları biliyordum ama önceki yaşamımda uygulamışmıydım. Teori de çok ustayız ama pratikte tam bir acemiyiz.
Eşim" karşıda bir tekne var dedi" Oğlum ayağa kalkıp daha iyi bir görüş için elini gözlerine siper yaptı. "Evet baba bu bir yat" dedi. Karşıdan gelen karaltı yaklaştıkça belirginleşti. Bir yat bize doğanın ve Tanrının armağanı olarak geliyordu. Yavaşça gelip kıyıya oturdu. Büyük bir yat değildi tek kamaralı olan fiber teknelerdendi. İçine dikkatlice baktım hiç kimse yoktu. Marinadan sürüklenip gelmişti sanırım. Şantiye alanından kütükleri getirecek aracım olmuştu işte. Eşime" nereye kuralım yeni evimizi" dedim. Burası iyi dedi hem kuyuya yakın hem deniz kenarı. Bahçe yapmaya imkan verecek kadarda düz dedi. Yuvayı dişilerin belirlemesi doğanın onlara verdiği bir ayrıcalıktı. Dişiler yuva için hep en doğru yeri bulurdu.
Günler kütük taşımak,ev yapmak ,tohum bulmak,kışa hazırlık için gerekli erzakları toplamak,tarım alanını oluşturmak,su kuyusunun alt kısmını oyarak sürekli akan bir pınar yapmakla geçti. Dostlarım yeni hayatlarından çok memnunlardı tasma yok kovalayan insan yok özgürce koşturuyorlardı. Bizde özgürce koşturuyorduk kendimi mutlu hissetmeye başlamıştım. Sonunda iki odalı çatılı ahşap bir evimiz olmuştu. Görüntüsü pek iyi değildi ama barınmamız için mükemmeldi. Evin sol tarafına küçük bir mutfak ekledim. İçine pınardan gelen suyu verebildim. Birde tuvalet gerekli idi o iş içinde büyükçe bir çukur kazıp üzerine tahta parçaları yerleştirdim. Yedi yıldızlı otelimiz hazırdı.Sıra erzakları depolamamız için yapacağımız buzdolabına gelmişti. Bir belgeselde izlediğim yöntemle toprağa derince bir çukur kazdım alt kısmını ve duvarlarını taşlarla destekledim. Üzerini kalın dal parçaları ve çalılarla örttüm. Buzdolabı hazırdı. Eylül ayının sonlarına yaklaşmıştık. Ormana girdik doğa insanları def edince başından hemen yenilenmeye başlamıştı. Şantiye alanı bile yeşillenmeye başlamıştı. Orman kendisine verilen bu fırsattan yararlanıp hemen çoğalmanın derdine düşmüş gibiydi. Yaşama arzun olduktan sonra ormanda yiyecek bulmak hiç sorun değildi. Ailecek et yemediğimizden sebze ve meyvelerin peşinde koşturup durduk kışı geçirmek için gerekli stoğu yaptık. Çiftlik hayvanları ortaya çıkmıştı. Etrafta bir sürü tavuk ve inek dolanıp duruyordu hiç birini yakalayıp esir yapmadık. Sabahları kalkıyor protein için gerekli yumurtaları ormanın içinde buluyor ilk gördüğümüz ineği sağıp sütümüzü alıyorduk. Her şey birden bollaşmıştı.Zaman ormanda yavaşlıyor tadını çıkarın diyordu.
Ben ve eşim için her şey çok güzeldi ama oğlum arkadaşsızlıktan ve kızlardan uzakta kalmaktan sıkılıyordu. "Baba başka hayatta kalan insanlar varmı" şeklinde soruları sıklaşmaya başlamıştı. Oğluma eş gerekliydi. Kış geçtikten sonra baharda dağlarda keşif yapmayı önerdim sevinçle kabul etti. Dostlarımın beni götürdüğü yaşlı ağacın orada hak edenlerin hayatta kalacağı söylenmişti. Hak edenlerin sayısı o kadar azdı ki nereden bulacaktım başka insanları. Geceleri yıldızların altında dostlarımla keyifle otururken kış aylarının sert geçmemesini diledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünyada Hayvan Olmak
Short StoryDünyada Hayvan Olmak March 8, 2016 Bu gün 08,03,2016 Salı günü. İlk yazımı yazmak için bilgisayarın başına oturdum ve yukarıdaki başlığı attım. Aslında dünyada hayvan olmanın zorluklarını burada bir müfettiş edasıyla sıralaya bilirim hatta her satır...