0.2

942 33 2
                                    

Bölümü okuyabileceğiniz diğer şarkılar; 

Yüksek Sadakat- Fener

İrem Derici- Dantel

Son Feci Bisiklet- Bu Kız

Nil Karaibrahimgil- He Man

Ayşe Hatun Önal- Şeytan Tüyü

Keyifli okumalar :)

Mine, Deniz ile tanışmadan önce hayatında alacağı kararları en az üç kez düşünürdü. Bazen emin olamayıp büyük annesine danışırdı. Doğru kararlar aldığından emin olmak onun için oldukça zordu. Ama hayatına Deniz girdiğinde, değil üç kez bir kere bile düşünmemeye başlamıştı. Her şey doğaçlama oluyordu. Deniz ne derse onaylayıp peşinden sürükleniyordu. Hiçbir zaman bundan şikayetçi olmamıştı. Deniz'in ansızın gelen öpücüklerini, minik sürprizlerini, kendini özel hissettirecek sözlerini, ciddiyetini bir bütün olarak sevmişti. Annesi Deniz'i onaylamadığında ilk defa annesine karşı gelebilmişti. Deniz kendi gücünü minik kalpli prensesiyle paylaşmıştı. Dönüp dolaşıp her türlü Deniz'e minnettar oluyordu. Elleriyle yüzüne hava çarpıp camı açtı. Eğer şimdi ağlarsa bu gözyaşlarının asla dinmeyeceğini, kendini bir daha toparlanamayacağını biliyordu. Odasının kapısının çalmasıyla arkasını dönüp gülümsemeye çalıştı.

"Gir." minik adamı yüzünde hafif bir uykusuzlukla içeriye girdi. Kollarını annesinin beline dolayıp kafasını karnına koydu.

"Ne zaman gideceksin?"

"On dakikaya çıkacağım, bir sorun mu var?"

"Uykum geldi." dedi gözlerini ovuşturarak.

"Doğa ablana söyle, uyutsun seni, masal da okur." diyerek tebessüm etti Mine.

"Sen okusan olmaz mı?" 

"Ama gideceğim bebeğim."

"Lütfen..." oğlunun yavru kedi gibi çıkan sesine dayanamamış ve kendini Ege'nin pilot konseptli yatak odasında bulmuştu. Ege'nin uykusu olduğu için henüz hikayenin dördüncü sayfasında iken uyumuştu. Mine yataktan kalktıktan sonra eteğini çekiştirerek düzeltti. Odadan çıkıp çantasını ve telefonunu aldıktan sonra Doğa ile vedalaştı. Arabasına bindiğinde kalbi oldukça hızlı atıyordu. Sakinleşmek için müzik açıp sözlerine eşlik etti. Aynı yolları gözyaşları içerisinde gittiği gün, dün gibi gözünün önünde belirince nefesini tuttu. Ağlama! Ağlama! Ağlama!  Bara gidene kadar bunu tekrarlamış ve başarılı olmuştu. Zaten her zaman bilinçaltının gücüne inanmıştı. Arabayı durdurup derin nefesler eşliğinde bara girdiğinde kalbinde bir sızı oluştu. Gözleri Sezin'i ararken buğulanmıştı. Kendine sallanan el ve adının zikredilmesiyle kafasını sallayıp terlemiş bedenler arasından geçerek ilerledi. Karanlık köşede kalan koltuklarda oturan ablasının yanına geldiğinde gözyaşlarını zor tutuyordu. Ona sarıldığında burnunun direği sızlamış, ılık yaşlar birer birer yanağından süzülmeye başlamıştı.

"Buraya ağlamak için mi geldin?" diye yalandan kızdı ablası. Mine ona abla demek istemiyordu. Her zaman annelik yapmıştı Mine'ye. Anneleri davetlerde koşarken, Sezin Mine'ye masal anlatmış, uyutmuştu. Her gece üstünü örtmüş, hasta olduğunda başında beklemişti. İlk regl sancısını çekerken bile yanında sadece Sezin vardı. Birlikte ağlamış, acıyı birlikte unutmuşlardı. Annesinden beklediği şefkati, ilgiyi, sevgiyi ablasından görmüş, Sezin'e annesinden daha çok güvenmişti.

"Özür dilerim." diye mırıldandı geri çekilirken. 

"Sadece bir ay görüşmedik, şu haline bak!"

ONUN İÇİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin