0.4

876 31 10
                                    

Mine, Deniz'i beklemese de bozuntuya vermeden utançla başını eğdi. Deniz'in güçlü eli Mine'nin ince bileğini kavradığında kafasını kaldırıp ona baktı. Deniz, Mine'yi sürükleyerek evden çıkartıp arabaya bindirdi. O sırada Deniz'i görmeyen Sezin, kardeşinin peşinden bahçeye çıkmıştı ama Deniz'i görünce annesini sakinleştirmek için içeriye girdi. Mine korkusundan ve utancından ağzını açmadan yolculuk boyunca durdu. Sakin bir kafe'nin önüne geldiklerinde derin bir nefes alıp emniyet kemerini açtıktan sonra aşağıya indi. Deniz de gerginlikle bir iki adım arkasında yürüyerek içeriye girdi. Köşedeki koltuk takımına oturduklarında garson hemen yanlarına gelmişti. İki kahve sipariş ettikten sonra birbirlerine bakmaya devam ettiler.

"Neden buradayız?" diye söylendi Mine.

"Çünkü konuşmamız gerek."

"Yine iş mi?"

"Hayır, sen." Mine dudaklarını büzüp garsonun getirdiği kahveden bir yudum aldı. Dili uyuşsa da umursamadı.

"Özür dilerim." Deniz de kahvesinden bir yudum alıp gözlerini devirdi.

"Sende annene benzedin farkında mısın?"

"Nasıl yani?" diye sordu Mine koltuğunda dikleşirken.

"Onun gibi umursamaz oldun. Sürekli dışarıda veya iş peşindesin. Oğlunu umursamıyorsun, onu sadece sevmen anne olduğunu kanıtlamaz. Ciddi anlamda temel ihtiyaçlarını bile nadiren karşılıyorsun. Annelik bu değil. Annen seni nasıl dadıların elinde büyüttüyse, sende Ege'yi öyle büyütüyorsun. Hamile olduğunu öğrendiğimizde bana asla annen gibi olmayacağını, tek derdinin bebeğimiz olacağını söylemiştim. Üzgünüm ama kendini kandırıyorsun."

"B-ben Ege ile ilgileniyorum. Dün alışverişe çıktık, krampon aldık."

"Ve dün o evde uyurken sen başka adamların kucağındaydın. Gelmeseydim benim yerime onlardan biriyle birlikte olabilirdin. Bir sürtük gibi." bu cümleleri Mine'nin canını acıtacağını göze alarak kurmuştu.

"Sarhoştum!" diye tısladı Mine dişlerinin arasından.

"İçmeseydin. Evde oturup oğlunla vakit geçirmek senin elindeydi ve sen olacakları bile bile oraya gittin."

"Sende gitmiştin..." diye fısıldadı Mine gözleri dolarken. Sol tarafı yine acıyla sızlamıştı. Deniz kafasını sağa sola sallayıp sıkıntılı bir nefes verdi.

"Anlamıyorsun Mine."

"Anlatmıyorsun ki!"

"Eğer kendine çeki düzen vermezsen, oğlumu elinden alırım!" Deniz masaya bir miktar para bıraktıktan sonra Mine'ye aldırmadan kafeden çıkıp gitti. Mine gözyaşları içerisinde koltuğa sinerken çantasındaki telefon ısrarla çalmaya başladı. Burnunu çekip elini çantasına daldırarak titreyen telefonunu buldu. Ablasının aradığını görünce derin bir nefes alıp açtı.

"Alo, Mine."

"Abla..." devam edemeyecek kadar titrekti sesi.

"Ne oldu? Mine neden ağlıyorsun? Deniz yanında değil mi?"

"Hayır, gitti." dedi burnunu çekmeden önce.

"Yanına geleyim mi? Neredesin?"

"Konum atıyorum."

"Tamam bebeğim, ağlama." telefonu kapatıp ablasına konum attıktan sonra arkasına yaslanıp gözlerini yumdu. Açık açık kendini tehdit etmişti Deniz. Oysa ki araba da ona teselli vereceğini, o günleri kendisinin de özlediğini söyleyeceğini düşünmüştü. Deniz'in dediği gibi kendini kandırmıştı. Gözlerini açıp acı kahvesinden büyük bir yudum aldı. Sıcaklığı gitmiş, ılığın bir tık altına düşmüştü ısısı. Yüzünü buruşturup geri ittikten sonra camdan dışarıyı izlemeye başladı. Sokaktan geçen insanları, trafikteki arabaları, herkese kuyruğunu sallayan siyah köpeği... Omzuna dokunan kol ile irkilip önüne döndüğünde ablasını gördü.

ONUN İÇİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin