BÖLÜM 1

15.5K 460 39
                                    

Yeniden düzenlenmiştir.

 "I filled my heart with emptiness."
Marina And The Diamonds-Fear And Loathing

 Sigaramı bankın köşesinde söndürdükten sonra soğuk havadan derin bir nefes aldım. Ankara geceleri daima soğuk olmayı başarıyordu. Bu şehri sevmemem için bir başka neden. Bana mutsuzluktan çok güzel anılarımı hatırlatmasını dilerdim ama olmuyordu. Babamın evleneceği kadınla tanışmak için gelmiş olmamızsa üstüne tuz biber oluyordu adeta. 

 Eteğimi çekiştirip banktan kalktım ve babamın beni beklediği otelin otoparkına doğru yürümeye başladım. Biraz hava almak istediğim için 5 dakika beklemesini söylemiştim, sigara içtiğimi bilmiyordu. Annem olsaydı anlardı, beni azarlayıp türlü türlü cezalar verirdi, biliyordum. Babam bana oldukça değer veriyordu ama ne kadar sevse de bir baba hiçbir zaman anne ilgisinin yerini dolduramıyordu. Bunu annemin ölümünden önce anlamış olmayı dilerdim.

 Babamı gördüğümde bir şey söylemeden arabaya bindim. O da üzülüyordu, farkındaydım. Annemi unutması imkansızdı ama malesef hayat devam ediyordu. Onun da sevgiye ve biraz şefkate ihtiyacı vardı ve iki yıldır ölü gibi dolanarak babama hiçbir yardımım dokunmamıştı.

 "Bak kızım eğer istemiyorsan, biliyorsun Deniz asla senden önemli değil." 

 "Sorun değil baba, gerçekten."

 "Yüzün pek sorun değilmiş gibi gözükmüyor ama." dedi babam bana dönerek. Bana yansıtmamaya çalışsa da beklentisini ve umudunu hissetmiştim, onu kırmamak için güven verir bir gülümseme gönderdim.

Aslında gerçekten umrumda değildi. Evimizde dolaşan ve umuyorum ki güzel yemek yapan bir kadın olacaktı sadece. Babam mutluysa benim için sorun değildi. Annemi ikimizin de hiçbir zaman unutmayacağını biliyordum.

 Arabadan inince oldukça şık gözüken bir restauranta doğru ilerledik. İyi ki elbise giymişim diye düşündüm içimden çünkü gerçekten gösterişli bir yerdi. Lacivert elbisem pek özen göstermediğim ve babamla olacağım için dizimin üstünde biten sade bir elbiseydi. Abartılı giyinmeyi sevmezdim.

 İçeri girdiğimizde köşede oturan sarışın bir kadın ayağa kalktı ve eliyle gelmemizi işaret etti, oraya doğru ilerledik. Beyaz bir gömlek ve siyah kalem etek giymişti. Bu haliyle bir sekretere benzetebilirdim. Ama hoş kadındı, annem kadar güzel olmasa da bakımlı olduğu belliydi. Ama bizi gördüğünden beri suratına taktığı kocaman gülümseme sinirlerimi bozmuştu. Sempatik görünmek için bu kadar abartılı davranmasına gerek yoktu.

 Babamla selamlaşmadan direk bana dönüp "Meraba." dedi, gülümsemesini yüzünden eksik etmediğini söylememe gerek yoktu sanırım. Hafif ve yapmacık bir şekilde gülümseyerek karşılık verdim. Gülümsememden cesaret mi aldı bilmiyorum ama birden kollarını üstüme dolanmış bir halde buldum. Ben sarılmayınca geri çekildi. Daha ilk dakikadan bu kadar samimi davranması saçmaydı. Onu asla anne yerine koymayacağımı anlaması gerekiyordu.

 Bu yüzden yine en başarılı olduğum şeyi yapıp aramızda soğuk rüzgarlar esmesini sağlayacak ifademi takındım. Zaten son zamanlarda hayat felsefem "gülümsemek kırışıklıklara neden olur" olmaya başlamıştı. 

 Yerlerimize oturduğumuzda konuşmak istemediğimi açıkça belirtmeme rağmen hala yüzüme bakıyordu.

"Ah tatlım ben Çağla, sen de Deniz olmalısın değil mi?"

 "Evet."

 Babamdan bu kaba cevabım sonucunda ufak bir öksürük sesi yükselmişti. Ama başka bir şey söylemeye hiç niyetim yoktu. 

"Önemli değil Selim, genç onlar olur öyle." Ve yine aynı gülümseme devam ediyordu.

"Onlar?" diye sordum. Kendimi pek genç hissettiğim söylenemezdi.

"Ah oğlumdan bahsediyorum, Barış. Aynı yaştasınız." 

Oğlu mu? Barış mı? Umarım oğlu babasıyla beraber yaşıyordu ve babam bu yüzden söylememişti. Çünkü diğer türlüsünü düşünmek bile istemiyordum.

"Şey Deniz, ben söylemek için uygun zamanı bekliyordum ama.. Çağla'nın oğlu bizimle yaşayacak. Yani senin üvey kardeşin olacak."

Üvey KardeşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin