"I wanna be the whole world's girl."
Lana Del Rey - GrammaBanyonun kapısını açmaya çalıştım ama bir sorun vardı, kapı açılmıyordu. Bi kaç kere daha denedim. Bu la-net kap-ı-ne-den-açıl-mıyor!
"Babaa! Banyonun kapısı açılmıyor!" diye tam bagiracagım sırada kapı açıldı ve karşıma ıslak saclariyla bir Barış çıktı. Yeni duş aldığı belliydi, merak etmeyin belinde sadece bir havluyla yarı çıplak bir biçimde karşımda durduğu falan yoktu kıyafetleri üzerindeydi.
Onu ittirip içeri geçtikten sonra kapıyı yüzüne kapattım. Napabilirdim ki çok sıkışmıştım. Artık her ne kadar istemesem de buna alışmak zorundaydım. Bir yıl boyunca onlarla aynı evde kalacaktım ve sonra üniversteye gidip özgürlüğüme kavuşacaktım. Bu açıdan düşününce bir yıl sabredebilirdim evet, okuldakilere ve evdekilere aldırmadan bir yıl.
Böyle düşünmek beni rahatlatmıştı ama bunların hepsini tuvalette düşünmek kabul ediyorum biraz mide bulandırıcıydı.
Yüzümü de yıkadıktan sonra merdivenlerden aşağı indim. Yeni evimizde bir merdiven vardı ve kocaman bir evdi. Annem öldükten sonra babam kendini işe vermişti, bu sayede maddi durumumuz daha iyiye gitti. Bu evi alabilecek kadar. Odamı kendi kendime düzenleyebilmem için şu anlık sadece bir yatak bırakmışlardı.
Mutfağa girdiğimde kalabalık bir kahvaltı masası ve sandalyelerde oturan üç işiyle karşılaştım. Şaka gibiydi, herkes hiçbir şey olmamış gibi, sanki gerçek bir aileymişiz gibi kahvaltı sofrasına oturmuştu. Kendimi tutamayarak güldüm. Bunun üzerine bütün gözler bana çevrilmişti.
"Sadece bana tuhaf geldi kusura bakmayın." diyerek açıklama bekleyen gözlere gerekli açıklamayı yapıp Barış'ın yanındaki boş sandalyeye oturdum.
Çağla Abla bana şekeri uzattı.
"Sağol kullanmıyorum." diyerek elini geri çevirdim. Barış bu söylediğim üzerine bana bakmıştı.
"Çok havalı, çaya şeker koymamak." dedi alay eder bir şekilde ben de en yapmacık gülümsemelerimden bir tanesini yolladım. Saçları hala kurumamıştı bu haliyle yakışıklı göründüğünü söyleyebilirdim. Aslında her haliyle yakışıklı. İç sesimi susturarak kahvaltıya odaklandım.
Sonra masada bir çeşit sessizlik oluştu, herkes yemeğini yemeye dalmıştı. O sırada ben de hem yemek yiyip hem de onları incelemeye başladım. Herkes üstünü giyinmiş hatta Çağla Abla makyajını bile yapmıştı. Ona garip garip baktığımı fark etmiş olacak ki konuşmaya başladı.
"Ah sana söylemeyi unuttuk biz Selim'le birlikte alışverişe çıkacağız sen de gelmek ister misin?" Hayır hayır onlarla takılmak istemiyorum. Ama böyle pat diye 'hayır' dersem ayıp olacaktı ve babamı üzebilirdim.
"Şey tabi gelmek isterim ama odam için eşya falan bakmam gerekiyor. Baba kredi kartımı kullanabilirim değil mi?"
"Tamam ama abartma lütfen." dedi babam. Teşekkür edip kahvaltıma döndüm. Sonra Barış annesine dönerek,
"Anne benim de odama eşya gerekiyordu unuttun mu?" dedi. Tabi Çağla Abla da fırsat bu fırsat bizi yakınlaştırmak için birlikte gitmemizi önerdi. Beni şaşırtan kısımda Barış'ın kabul etmesiydi. Onunla alışverişe gitmek kesinlikle istemiyordum.
Karnımın doyduğunu anladığımda üstümü giyinmek için masadan kalktım.
Altıma bir kot şort, üstüme siyah ve desenli bir sıfır kol ve onun üstüne de yarım kollu kırmızı kareli gömleğimi geçirdim. Gözüme rimel sürüp ince bir eyeliner çektikten sonra kırmızı mat rujumu da sürerek hazırlığımı tamamladım. Tam odamdan çıkıyordum ki bilekliklerimi takmayı unuttuğum aklıma geldi. Onları taktıktan sonra eskitme küçük sırt çantama bir de deodorant atıp odadan çıktım.
Aşağı indiğimde kimseyi göremedim.
"Baba, evde misiniz?" dediğim sırada mutfaktan Barış çıktı.
"Hayır değiller." dedi. "Hadi biz de çıkalım istersen." Başımı sallayıp kapıya yöneldim, siyah vanslarımı bağladıktan sonra Barışa baktım o çoktan ayakkabılarını giymişti. Elindeki kredi kartını elime tutuşturdu. Ben ne olduğunu anlamadan konuşmaya başladı.
"Bak benim bir yere gitmem gerekiyor. Senin zevkine güveniyorum artık benimkileri de sen alırsın." Yanağımdan makas alıp kapıdan hızlıca çıktı. Bir yandan sigarasını yakmaya çalışıyor bir yandan da aceleyle yürüyordu. Bir süre arkasından baktıktan sonra aklıma dank etti.
Kesin annesi o gitmek istediği yere izin vermez diye beni kullandı, en azından bana baştan doğruyu söyleyebilirdi. Ama ben ona bunu ödetmesini bilirim! İçimden yüzümde oluşan kötü sırıtışın farkına vardım ve hemen ifadesiz suratıma geri döndüm. Beni uğraştırdığına pişman olacaktı.
------------
Akşam eve geldiğimde çok yorulmuştum. Çantamı bırakmak için odama doğru yöneldim. Sanırım evde kimse yoktu çünkü hiç bir ışık yanmıyordu. Kendime çok güzel bir vintage oda takımıyla bir kaç tane yine çok hoşuma giden aksesuar almıştım. Barış içinse... Zevkime güvendiğini söylemişti evet ama ben de kararlığıma güveniyorum ve intikamımı alacağımı söylemiştim.
Odamdan çıkıp banyoya yöneldim. Kapıyı açtığımdaysa Barış'ı karşımda dişlerini fırçalarken buldum. Ve merak etmeyin kızlar üstü çıplak falan değildi.. Hatta üstünce çok hoş siyah desenli bir tişört vardı. Aklıma gelen fikirle gülümsedim.
"Tişörtün güzelmiş."
"Sağol." dedi diş macununu tükürdükten sonra.
"Kapı kilitlersen iyi olur. Sen burda başka bir şey yaparken de girebilirdim." dedim hesap sorarcasına. Gayet rahat bir biçimde cevap verdi.
"Ev boştu."
"Her neyse, tişörtün güzelmiş ama bana daha çok yakışacağına eminim." dedim yapmacık bir şekilde gülümserken.
"Bu fikre nerden kapıldığını sorabilir miyim soğuk prenses?" dedi bana yaklaşarak.
"Onu bana verirsen annene bugün benimle gelmediğini söylemem." dedim aynı şekilde ben de ona yaklaşarak. Yapmacık sırıtmam hala yüzümdeydi.
"Çok zekisin." dedi ve birden tişörtü üzerinden çıkardı. Şey içinde başka bir şey olmadığına göre evet kızlar siz haklısınız şu anda karşımda yarı çıplak duran bir üvey kardeşim vardı. Sanırım burda olmadığım iki yıl içinde vücut çalışmıştı. Kaslarına bakmamaya çalışmak beni zorlamıştı.
"Aferin." diyip tişörtü elinden aldım. Yüzümün kızarıklığını ne kadar engellediğimi bilmiyorum ama en azından arkamı dönmedim bu da bir şeydir değil mi? Barış'ın yarı çıplak biçimde ve diş macununun kokusunu alabileceğim kadar yakınımda duruyordu. Kızarmamı engelleyemezdim ama en azından görmemesini sağlayabilirdim. Kenara çekilip onu dışarıya ittim ve kapıyı kilitledim. Bu tuvalet olayları bugünlük yeteri kadar fazla olmuştu ve uzatmanın alemi yoktu.
Belki de düşündüğüm kadar kötü olmazdı? Hatta belki eğlenebilirdim? Ama okulun açılmasıyla her şeyin berbat olacağını biliyordum. Bir şeylerle uğraşmak bazen içimdeki boşluğu dolduruyordu. Ama ben dolsun istemiyordum. Öyle olursa annemi unutmaktan korkuyordum. O benim için sıradan bir anneden daha fazlasıydı. Basit bir trafik kazasında ölmeyi asla haketmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üvey Kardeş
RastgeleHayatımda yeni bir sayfa açmaya çalışırken geçmişin tozlu sayfalarını aralayacağımı tahmin edemezdim. Düştüğüm boşluktan beni yavaş yavaş çıkaran kişinin üvey kardeşim olacağı ise aklımın ucundan bile geçmezdi. Ben 'soğuk prenses' Deniz Demir ve bu...