7

133 73 8
                                    

İçtiğimiz birer adet ot biteli yaklaşık bir dakika oluyordu. Sonunda ihtiyar konuşmaya başlamıştı, markette anlattığı yerden devam ediyordu;

"Benim tipimde bir insan böyle bir işi zor bulacağından, o gece o lanet mesaiye kalmıştım, kaslarım tüm günün yorgunluğundan gevşemişti. Sonunda yanlış bir tuşa basmamla makinenin beni altına alması saniyeler sürmüştü. Kafamı ve vücudumun diğer tüm parçalarını zar-zor kurtarabilmiştim. Ne yaparsam yapayım sol bacağımın dizinden aşağısını kurtaramadım. O gece lanetli bir geceydi."

"Daha sonra ne yaptın?"

"Ne yapayım? Açtım bir dava.. Dava sonucu ise beni bir yıl geçindirecek yüklü bir para ve protez bir bacak.."

"İş yerinden ayrıldın mı?"

"Hayır daha sonra devam ettim işe, baktılar olmuyor, yapamıyor bu sigortamın hepsini karşılayıp emekli ettiler ve işten kovdular, ben o orospu çocukları iki kuruş daha fazladan kazansın diye tüm günümü heba ettim, heba ederken de bacağımın tekinin yarısını kaybettim, değdi mi? Hayır! Keşke diyorum da hiç doğmasaydım! Aradan bir kaç ay geçti, baktı bizim hatun tek bacaklı beni beceremiyor, koydu götüme tekmeyi.. Tam bir fiyasko!"

Yaşlı adam dertli bir şekilde, hem eline aldığı içkiyi kafasına dikiyor, hemde derdini anlatmaya devam ediyordu.

"Çok zorluklar çektim bu bacağımdan ötürü, ayakkabı almaya gidiyorum, sol bacağımın yerinde olmayışı aklıma geliyor, bir kötü oluyorum. Merdivenlerden yukarıya çıkıyorum, sol bacağımı daha fazla bükemediğimden daha fazla kaldırmak zorunda kalıyorum. Yaşadıklarımdan en kötüsü de neydi biliyor musun? Sokakta yürüyorum, önümde bir bayan, elinden tuttuğu ve okula götürdüğü genç kız çocuğunun, benim topallayışımı arkasına bakarak izlemesi ve önüne dönmek istememesi dostum. Kız okula gidene kadar bana baktı dostum. Dur daha kötüsü var, bu kızın elinden tutan benim eski karım.. Benden ayrıldıktan beş ay sonra zengin bir iş adamıyla evlenmiş.. Daha bitmedi, daha da kötüsü evlendiği bu zengin adam, bacağımı kaybettiğim fabrikanın patronu.."

Duyduklarım karşısında afallıyordum. Dudaklarımdan çıkan kelimeler apaçık belli olmaya başlıyordu;

"Yok artık, daha neler!"

İhtiyar elinde ki alkol şişesini yarılamıştı; onun derdi benimkinden daha da büyüktü.

"Sen neye içiyorsun delikanlı? Senin derdin nedir anlat bakalım? Hem sen geç kalmışsın alkole, sigaraya baksana."

"Benim derdim, senin derdinin yanında konuşamaz ki.."

"Yani daha büyük diyorsun?"

"Hayır..."

"Nedir o zaman derdin genç? Anlat da içesimiz gelsin.."

"Yakın bir zamanda bir hatunla tanıştım, o kadar güzeldi ki ismimi unutuyordum onu izlerken, geceden sabaha ona milyarlarca söz biriktiriyordum, ama gel gör ki gözlerine bakınca o kelimeler, o lanet olası cümleler, onu izlerken boğazıma düğümleniyordu ve onun teni o kadar güzeldi ki, bir insanın bu kadar güzel olması imkansızdı ve inan bana bu dünya için çok fazla güzeldi. Bazen diyordum kendi kendime geceleyin, sen başka gezegenin insanı mısın diye, ama işte o da boğazıma düğümlenenlerdendi. Bir türlü içimi dökemedim ona, içime dökülüp durdu o cümleler, hepsi içimde, hepsi kalbimde, o kadar acı oluştu ki, o kadar yoruldu ki vücudum, artık O'nsuz yaşamak bana zor geldi, aslında ben yaşamıyorum, aslında ben yakın bir tarihte öldüm, bu yaşıyor görüntüm, bir cenazemdir. Aldanmayasın şu siktiğimin oksijenini içime çektiğime.."

"Terketti değil mi?"

"Öyle değil be ihtiyar, her senaryo senin dediğin gibi dönmüyor, senin senaryonla benim senaryom çok farklı. Bir gün bana "Yarın buralardan gideceğim" dedi gözü yaşlı bir şekilde, bir adres verdi, sabah orada ol dedi. Orada oldum o sabah ve vedalaştık. Son kez öptü beni, son kez sarıldı, son kez kokusunu o zaman çektim akciğerlerime. Sonrası işte acı bir ayrılık, sağlam bir mevsim değişikliği yaşadım bende. Hastalandım yatağa düşmeden. Cenazem kalktı haberim olmadan."

İhtiyar şişeyi bitirmiş, yolun toprak kısmına fırlatmıştı, bende alkolün ağzını açıp içmeye başlamıştım.

"Sonra ne oldu genç?"

"Ne olsun be ihtiyar? Dediğin gibi geç kaldığım sigaralara-alkollere, kendimi onların içinde buldum, ciddi anlamda buldum, bildiğin ben sigaraymışım, alkolmüşüm haberim yokmuş."

İhtiyar sağ elini, kapının üzerinden rüzgarın akışına bırakmış, sol eliyle dikiz aynasından uzun beyaz saçlarının üzerinde ki marka şapkasını çıkararak, saçlarını geriye doğru yatırmaya çalışıyordu. Bunu becerdikten sonra marka şapkasını tekrardan kafasına takıyor ve konuşmaya başlıyordu;

"Dur tahmin edeyim.. Bu araba onun gittiği yere gidiyor?"

Elimde ki alkol şişesinden bir kaç yudum daha alarak, şişeyi yarıladım. Kafam epey iyiydi, biraz daha iyi olursa kendimden geçer, kaza yaparım düşüncesiyle şişeyi ihtiyara uzattım. İhtiyar elimden şişeyi alarak, su gibi içmeye başladı.

"Ah be ihtiyar, güzel tahmin ama keşke o gittiğim ilk durakta olsa!"

İhtiyar yudumunu yarı da keserek, kahverengi montunun koluyla ağzını silerek, öksürmeye başladı ve öksürüğü bittiğinde ise konuşmasına devam etti;

"Ne yani bir kadın, birden fazla aynı yerde mi?"

Kafası epey güzeldi ihtiyarın, ne dediğini tam olarak bilmiyordu.

"Yok, bir kadın birden fazla bir yerde aynı zamanda zaten olamaz, ama gidebileceği dört yer var, bindiği tren bu dört mekana gidiyor da.."

İhtiyar alaycı bir tavırla kahkaha atarak;

"Ya bu dört şehrin birinden, farklı yollarla başka yerlere gittiyse? O zaman ne yapacaksın?"

Sanki ben bunu düşünmemiştim.

"Olabilir, bunu da düşünmüştüm, söylesene be İhtiyar, sence ben ne yapmalıyım?"

"Zaman diyorum ben Genç Adam, zaman herşeyin ilacıdır."

"Öyle deme be İhtiyar, zaman herşeyin ilacı olsaydı, insan beklerken ölmezdi.."

İhtiyar yavaştan sızma aşamasındaydı, kollarını birbirine dolamış, kendisini sağ kapıya yaslamış, gözlerini yummuştu. Çatlamış ve alkol akan dudaklarının ucunu oynatarak;

"Kessinlikle.. Sana hak veriyorum delikanlı" diyerek, bulunduğu konumda şiddetlice horlamaya başlayarak, uykuya girmişti kısa sürede.

Yaşlı adamın derdini dinlediğimde kendimi bir kötü hissetmiştim, bu denli uyuşturucu maddelerin ona zar-zor işlediğini görünce, bünyesinin ne kadar da zararlı maddelere alışık olduğunu anlamıştım. İyi biriydi bu ihtiyar, bacağının olmayışı, sevdiği kadının ihaneti gibi unsurlar bu ihtiyarı ayyaş etmişti.

Yol neredeyse bitiyordu, gökyüzünde güneş biraz eğilmişti. İleride ışıkların olduğu bir kısımda ki hareketlilik, ben oraya yaklaştıkça netleşiyordu.

Umarım buradasındır Bella. Umarım seni bu kentte bulurumda yanımdan bir daha gitmene izin vermem. Umarım şu yaşayanlar aynı mekanda ölümüzü görürler.

Kelebeğin GecesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin