15

69 18 10
                                    

Frank beyaz takım elbisesiyle evin içerisinde boy gösterisi yapıyor, sık sık göğsüne yerleştirdiği beyaz gülü koklayıp koklayıp sırıtıyordu. Onun bu gıcık gülüşlerine dayanamayıp elimde ki sigarayı beyaz takımının üzerine atarak;

"Ne gülüyorsun amına koyduğum?"

İzmariti üzerine attığım gibi beyaz takım elbisesinin göbek kısmında oluşan siyahlığı elleriyle hızla çırparak, gülüşleri bir an da kahkahaya dönüştü. Daha sonra yere düşen izmariti eğilerek eline aldı ve doğruldu. Attığım sigara izmaritini dudaklarının arasına alarak, içmeye başladı. Bir duman aldıktan sonra konuşmaya başladı;

"Dostum şey.. Tuvaletini biraz hor kullandım da.."

"Ne yani buna mı gülüyorsun?"

"Hadi ama ahbap, genellikle sen sıçarsın oraya, bugün baya bir kirlettim orayıda."

"Amına koyduğumun laneti seni."

Elinde ki sigarayı hemen yanı başında ki kahverengi lüks masanın üzerinde duran kül tablasının üzerinde söndürerek, ellerini ceketinin cebine daldırdı. Kısa bir süre içerisinde gri koltuk takımının üzerine yığılarak oturmaya koyuldu. Bu sırada bende onun karşısında üzerimde ki günlük elbiseleri çıkarmaya koyuluyordum. Onun beni büyük bir iştahla izlediğini görünce;

"Ne o gay mı oldun?"

İlk önce bir kahkaha attı daha sonra alaycı bir tavırla;

"Hadi ama yarım saattir bu anı bekliyorum."

Bu adam beni sinir ediyordu.

"Daha çok bekleyeceksin, ölene dek hemde"

Odadan hızla ayrılarak, yatak odasına geçtim. Yatak odasının havanlanmaya ihtiyacı vardı, kısa sürede camı açarak içeriye temiz hava girmesini sağladım. Ardından üzerimde ki elbiseleri çıkararak siyah takım elbisemi giydim.

Bu arada planımız şu idi;

Şehrin göbeğinde ki iki adet büyük tröstlerin iş çevirdiği binaları havaya uçuracak, eylemimizi tamamlayacaktık.

Neden mi yapıyoruz? İhtiyarın intikamı için! Az yemek yiyen, bir sonra ki güne ekmek bırakmaya çalışan, o gece evde aç yatan babaların, anaların intikamı için, tüm gününü iki kuruş para için heba eden öğrenciler için, sık sık parasını alamayan semt abilerinin intikamları için! Özgürlük kavramını silmeye çalışan bu adamlara bir dur diyecek birileri olmalı! İşte onlar biziz! Biz yeraltı çocuklarıyız! Biz özgürlük için, eşitlik için buradayız!

Günümüz insanlarını robotlaştıran bu iki kuruş etmeyen iş adamlarını bir çırpıda tarihe gömmek için! Yaşlı teyzelerin, yaşlı dedelerin keyifleri kursağında kalmasın diye, öğrencilerin kalem alacak paralarının olmayışı ve bu nedenle de para kazanayım derken ölüsü dirisi sikilmesin diye!

Hepsini geçiyorum, Bella üşümesin diye!

Son bir yıl içerisinde Yeraltı çocuklarıyla tanışmış, bu davaya atılmıştım. Yeraltı çocukları beni baş koltuğa geçirmek için ellerinden gelen herşeyi yapmış, ama ben başa değilde izleyiciymiş gibi bir o kadar da davanın başındaymış gibi davranmıştım.

İki durumdan ötürü baş koltuğa geçmek istemiyordum.

Birincisi başa geçersem en muhtemel suçlu ben olurdum. İkinci olarak ise sonradan dahil olduğum grupta başa geçmek, yeraltının eski üyelerine ayıp olurdu. Dava bu akşam şekil alacak, ülkede ki huzur az da olsa birden artacaktı.

Hepimiz plana sadık kalacaktık, gece yarısı iki holding yerle bir olacaktı. İnsanlar ölmesin diye gece yarısı yeraltı çocukları bu iki binaya gizliden sızacak, sızdıkları vakit yangın alarmına basacak, ikinci bir yeraltı grubunun çocukları holdingi soyacak, üçüncü bir yeraltı çocukları ise holdingleri yakmak için baştan aşağıya benzine bulayacak, en son olarak bizden herkes dışarıya çıktığında bu iki holding ateşe verilecek, cayır cayır yanacaktı.

İki holdingin soyumunda ki başroller belliydi. Üç grup A holdingini soyacak, diğer üç grup ise B holdingini soyacaktı. A Holdingini soyacak grubun başında ben, B holdingini soyacak grubun başında ise Frank vardı.

Gece yarısına iki saat kalmıştı. İki saat sonra Frank ve Ben bu iki holdingin tam karşısında ki binanın tepesinde çayımızı yudumluyor ve binanın yanışını izliyor olacağız.

Frank içerisinde bulunduğum yatak odasının gri kapısını arka taraftan eliyle iki kez tıklatarak:

"Dan, hazırsan mekana gidelim. Orada biraz takılır daha sonra çocuklarla birlikte holding soyma ve yakma işlemine başlarız."

Hazır mıyım? Hiç bilmiyorum.. İlk defa birinin malına izinsizce el koyacak, sağlam bir dava için can atacak, işci sınıfını az da olsa huzura kavuşturacaktık.

"Hazırım Frank"

Odadan ayrılıp, salon kısmına yani Frank'ın beni beklediği en geniş odaya girdim. Kısa süre içerisinde evde işimizi bitirerek, evden ayrıldık. Kapıda satın aldığım son model lüks araca atlayarak şehrin göbeğinde ki beş katlı parka gidecek, oradan farklı araca atlayarak, yeraltı klübü diye adlandırdığımız mekanın altında ki gizli bölgeye varacaktık. Araba değiştirmekte ki asıl amacımız, peşimize takılabilecek gazetecilerin, muhabirlerin bizi takip etme olasılıklarını yok etmekten ibaretti.

Hızlı bir şekilde ve ciddi bir vaziyette arabaya atlayarak hızla şehrin göbeğine giden yolu takip etmeye başladık. Aracı kullanan bendim.

Şehrin içerisinden geçiyorduk, şehrin içerisinde ki insanlar yaşamaya çalışıyordu. Hepsi farklı bir alemdeydi ve insanlar birbirlerinden habersizdi. Lanetli şehir sakinleri iyice robotlaşmıştı, kimse farklı bir şey yapmıyordu. Ya oturuyorlar, ya iş başındalar, ya spor yapıyorlar, ya da sadece fahişelerin yaptığı gibi köşe başların da seks muhabbetine dalıyorlardı. Lanetlenmiş bir gökyüzünün altında yaşıyorduk ve gökyüzü bize hiçbir gerçeğini yansıtmıyordu. Hava gayet pisliklere doymuştu, temiz insanlar bu pisliği içine çekiyor ve kendi pisliklerinin üzerine havanın pisliğinide kendi kanlarına işliyordu. İnsanlar çıldırmış olmalı, hayat çok ucuz, netice de yaşamamak lazım!

Hava oldukça güzeldi, daha yeni durmuştu yağmur, ıslanan insanlar hızla evlerine çekildiklerinden dolayı caddelerde ki insanlar çoktan sağa sola kaçışmışlardı. Yalnız sokak sanatçısı birkaç genç, bulundukları konumda bas bas şarkı söylemeye devam ediyordu bir gitar eşliğinde.. Onlarda olmasa bu şehirde aha diyecektim şehir kanalizasyon gibi.

Ansızın kırmızı ışığa yakalanıyorduk. Normal bir gün olsa ansızın basar giderdik kırmızı ışıklardan, lakin bugün hiçbir şey tarafından dikkat çekmemiz lazımdı; bugün özel bir gündü. Siyah aracımın ön camına karşımızda duran çınar ağaçlarının gölgesi düşüyor, birazdan bu ağaçların arasından türkü söyleyerek uçan kuşların gölgesi de ağaçların gölgesine eşlik ediyordu. Kırmızı ışığın oluşturduğu lanet olası gölge, doğanın oluşturduğu sevimli gölgeyi pisletiyordu.

Yanımda oturan Orospu kılıklı erkek cinsiyetli Frank, cebinden sigara paketini çıkararak, içerisinden iki dal çıkarıyor, tekini bana uzatıyor, diğerini ise dudaklarının arasına alıyordu. Biraz sonra elleri ceplerinin üzerinde geziyor ve kısa sürede çakmağı beyaz ceketinin cebinde yakalayıp, dudaklarının arasında ki sigarayı ateşliyordu. Daha sonra ateşi benim sigarama doğrultuyor, sigaramın yanmasını sağlıyordu.

Hafif seste çalan müzik çalarda hareketli müzik ansızın bitiyor, yerine dertli bir türkü çalıyordu. Sigaramdan bir nefes alarak, ışığın yeşile dönmesi bir oldu ve reflekslerim devreye girerek gaza basmamla bu lanetli yeri terketmemiz çok kısa süre sürdü.

Aklım Bella'ya aitti, ne haldeydi? Tüm günün derdi onu aklımdan hiç silememişti, lakin şuan çok farklı bir durumdaydık. Kendimi sağlam bir davaya adamıştım! Davamız insanlıktı! Davamız insanlığı öldürmeye çalışan insanlara darbeyi indirmekti. Anlayacağınız davamız harbiden davaydı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 14, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kelebeğin GecesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin