'Hayat dediğin önce vazgeçmeyi öğretiyor insana, sonra da pişmanlığı.'
...
Kalbim yerinden fırlayıp adamın avucuna konacak zannettim gördüğüm an.
Nasıl tepki vereceğim hakkında iğne ucu kadar fikrim bile yoktu. Aynı şaşkınlıkla bakıyordu bana. Sonra gülümsedi; ben ise sinirlenmekle heyecanlanmak arasında ince bir çizgideydim. Yanıma oturdu bana dikkatlice bakarak. Kalbimin ses çıkartacak kadar hızlı atışlarını kulağıma kadar hissettim. O atışları duymuş mudur acaba? Dudaklarını konuşmak istercesine açacakken konuştum kaşlarımı çatarak;
"Neden beni çekiyorsun! "
Kirpiklerini kıpırdattı korkuyla, ben yüzüne bağırırken.
"Şey...ben manzarayı çekmek istemiştim."
"Ben manzara mıyım?"
Gülümsedi dişlerini göstererek, gözlerime değdirdi gözlerini. Yalnız bir gün alıp atacağım kalbimi! Adam güldü diye göğüs kafesimi yaracak kadar küt küt atar mı bi' kalp!
"Gerçeği söylemek gerekirse manzaradan bir farkınız yok. Az önceki bakışlarınız hanımefendi, bana fırtınalı denizde, karaya yaklaşmış, ama o karayı sisten görmemiş ve görmeyeceği umuduyla, mürettbatını ve kendini nedensizce batıran kaptan gibi."
Yüzümü buruşturdum.
"Ne? Ne demek istedin şimdi?"
Gözlerini saf bir tavırla yukarı kaldırıp düşünür gibi yaptı. Bana döndü sonra.
"Bilmem, içimden geldi. Saçma sapan konuştum galiba özür dilerim hanımefendi." dedi gülümsemesinden taviz vermeden.
"Kimsin sen?" Dedim. Bu kadar konuşmadan sonra kim olduğunu merak etmem normaldi.
"İnsanım."
İstem dışı gülümsedim. Ciddileştim yine sonra.
"Bu mahalledeyim işte. Seni hiç görmedim burada. Yeni misin?"
"Yukarı mahalleden geliyorum."
'Anladım' der gibi başını sallayıp ileri baktı.
Çok güzel bir yüzü vardı, sakalları ayrı bir tatlılık katmıştı. Mavi gözleri daldı uzaklara. Gözüm ondaydı. Arkasındaki beyazlık ilgimi çekmedi değil. Resmen kafasında sırıtıyordu.
"Arkanda ki beyazlık ne?" dedim. Kafasını bana döndü. İçli bakmaya başladı birden. Korkmuştum. Aslında dalmıştı, gözlerime sabitti gözleri ve hareket ettirmiyordu. Yutkunuşundan da geçmişinin film şeridi gibi gözünün önünden geçtiğini her halukarda belli etmişti. Lakin benim onun konuşmasını bekleyecek zamanım yoktu. Eve gitmeliydim.
"Ben, benim gitmem gerek. Sonra belki karşılaşırsak konuşuruz yine."
Kendine geldi. Son kez gülümsemeye çalıştı. Ben ayağa kalkınca o da kalktı. Ona ardımı dönüp gidecekken kolumdan tuttu. Hayat yavaş sarıyordu sanki her saniyeyi. Ellerinin tenime değmesiyle yandım hallice. Ona döndüm ve mavi gözlerinin içine kadar baktım. Tam mavi değildi; hafif yeşil tonlarıydı göz bebeğinin etrafı. O kadar dikkatli baktığımı anlamış olmalı ki kızardı yüzü. Gözlerini çekti üstümden, dudaklarını ısırarak.
"Neden durdurdun?"
"Adını söylemedin."
Gülümsedim. Kulaklarına yaklaştım.
"Bukre."
Ondan çarpık bir gülümseme attıktan sonra koşarak gitmeye başladım.
Ali'nin ağzından...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERDÜMGİRİZ
Fanfiction"Sen küçük bir kız çocuğusun, bu adamı bu kadar sevmek akıl işi değil. Yapma ziyan olacaksın." dedi içimdeki avazı çıkmış kadın. Fakat, kim durdurabilirdi bu amansızca büyüyen yangını? Kim dayanabilirdi onun gece mavisi gözlerine? Adamın gözleri ilh...