BÖLÜM 8

95 9 0
                                    

"Hafsa biraz hızlı olsana millet bizi bekliyor"diye sesleniyordu Zeynep.Eşarbımı düzeltirken konuşmaya başladım" Az kaldı"...Meryem oflayarak kolumu çekiştirdi "Hadi kızım ya ben çok açım"dedi ardından ellerini karnına koyup yüzünü buruşturdu."Haydi çıkalım Esselamü Aleykum"dedim boş olan eve...Çehremde hoş bir tebessüm vardı her zamanki gibi.Yollar ne kadar kalabalık olsada ve insanlar sabırsızca taşıtların geçmesini beklesede benim içimde söndüremeyeceğim bir sevgi,bir umut,bir ışık vardı...Öyleki tebessüm ederken içimdeki his büyüdükçe büyüyor ve beni oldukça huzurlu hissettiriyordu.Sakin tavırlarım teyze kızlarını şaşırttığı gibi" İstanbul trafiğine takıldık nasıl olur bu kadar sakin davranırsın?"cümlesini söylemelerine de neden olmuştu.Gözlerimin içi gülecek derecede bakarken"Eğer kaderimizde amcamlara gitmek varsa muhakkak gideriz o yüzden telaşa ve aceleye gerek olmadığını düşünüyorum"dedim. Kızlar bu sözüme onay vermişti bu beni daha da çok rahatlattı.İstanbul trafiğinin üzerimizde bir tesiri olmadığı gibi zaman su misali akıp gitmişti.Kapıyı yengem açmış" Vay benim kara kızlarım"demeyi de unutmamıştı.Uzun bir sarılmanın ardından" Çok büyümüşsünüz, serilmiş serpilmişsiniz genç bir kız olmuşsunuz... MAŞALLAH..."diye bize övgü yağdırıyordu alnımda terler birikmişti" Yenge biraz daha översen üzerine toprak atmak zorunda kalacağım"dedim.Yengem anlamayarak baktığında Meryem" Peygamber Efendimiz bir hadisinde öyle buyuruyor"dedi.Birkaç saniye sonra yengem" Tamam anladım karalarım"dediğinde aynı anda gülmeye başlamıştık.Zeynep,Meryem ve ben uzun siyah eşarplarımızla ayrıca aynı model bol feracelerimizle tıpa tıp benziyorduk.Ten renklerimiz biraz farklı olsa da aynı kandan geldiğimiz belliydi.Teyzelerim ve yengem bizleri karalarım diye sevsede halam benim ismimi söylüyemiyordu her gittiğimde ağzında  başka bir isimle karşılıyor ve sarılıyordu.Yengem akşam yemeğine buyur ettiğinde büyükçe yutkundum bu kadar çeşitli yemeklerden hangisini tercih edecektim?
<><><><><><><>
Okul kapısından içeri girer girmez yanıma gelmiş "Hafsa dün akşam meali yarıladım sana sormam gereken şeyler var"demişti.Başımı sallayıp sırama oturdum.Yanıma oturacağı sırada siyah çantamı koyup" Lütfen sen öne otur"dedim.Göz ucuyla baktığımda önümdeki sıraya geçtiğini görüp başımı aşağı eğdim.Yüce kitabı açtığında meraklı bir sesle konuştu.Onun bu hareketleri beni oldukça mutlu etmişti öğrenmek istiyordu hem de çok...."Bakara suresinde şu cümleler çok fazla geçiyor:Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler bu sıfatlar kime kullanılıyor ve neden kullanılıyor? "dedi.Beynimden geçen cümleleri birleştirip" Önceki ayetlerde de belirtildiği gibi bu sıfatlar kafirler için kullanılmış olup Allah'ın çağrısını duyamadıkları için sağır,Onun tek olduğunu söyleyemedikleri için dilsiz ve Hakkı göremedikleri için kördürler"diye söyledim yavaş yavaş. "Anladım maide suresinde Ademin iki oğlundan bahsediyor bana bunu anlatır mısın?" diye  soru sordu. Başımı sallayıp  "Tabii... Habille Kabil. Biliyorsun ki insan nesli Adem ve Havvadan geliyor. O zamanlarda onların çocukları  birbirleriyle evleniyorlardı. Kabil ile doğan kız güzel Habille doğan kız çirkindi...Kabil güzel olanla  evleneceği için  mutlu idi. Ancak Habil güzel  olanla evlendiği için Kabil kardeşini çok kıskanmıştı... Ve Habili öldürdü...Benim bildiklerim bunlar. "dedim ellerimi iki yana açarak.Derken bir nağme söyleyeceğim cümleleri yutmama neden oldu" Halid!!! O yobazın beynini yıkamasına izin verme!" Halid içinde ki nefesini dışarıya verirken "Sana soran mı var Güneş!  " dedi sesindeki öfke insanı korkutmaya bedeldi. Çakma sarışın gözlerini olabildiğince  açarken ağzından çıkan "hıh" sesini tutamamıştı. Bu davranışıyla beni güldürebilmişti..."Anlaşılan yobaz seni büyülemiş. Halid"diye söyledi Güneş bu sefer. Sabrımı zorlamanın doruğundaydım. Yine aşağılayıcı laflarla azarlanıyor, bana uymayan sıfatlarla rencide ediliyordum. Ayağa kalkıp gideceğim sırada Halid bileğimden tutup "Korkma!"demişti.Bu hareketiyle ne diyeceğimi bilemez bir hale gelmiştim... Halid ise yine her zamanki gibi gözleriyle gülümsüyordu... Başımı eğdiğimde bileğimi elinden kurtarıp" Dokunma"demiştim. Ne yaptığımı şimdi daha net anlamıştım şeytanın vesveselerine uyup şehvetime hakim olamamıştım. Ve onun gözlerine birkaç saniye bile olsa bakakalmıştım. "Hafsa iyi misin? Yüzün kızardı." demişti aynı ses. Ne bekliyordu ki ona bakıp sırıtmamı mı? Yoksa beni diğer kızlarla aynı kefeye mi koyuyordu? Halbuki  ben onlardan çok farklıydım...
"Oturun!"dedi kapının arasından sınıfa göz gezdiren öğretmen. Bakışları 'Neler oluyor burada' der gibiydi. Bir kaç dakika sonra derse başlamakla kendimi anlatılan yerde hissetmem bir oldu.Severdim coğrafya dersini. Severdim sevmesine de bazı hocaların  değişik tavırları yüzünden soğuyordum istemeden. Önüme bir kağıt konulduğunda birden silkindim...
'Kıyametin nasıl olacağını anlatır mısın? ' diye yazıyordu kağıtta.
'Kur' an'da en iyi şekilde anlatılıyor' diye yazdım küçük beyaz kağıda. Bir dersi de geride bıraktığımızda "Neden Hafsa? Sen anlatsan olmaz mı?" dedi sesindeki endişeli tona karşılık "Halid tekvir suresini açar mısın?" diye soru yönelttiğimde çoktan sayfayı bulup okuya koyulmuştu "Güneş, dürüldüğü zaman, Yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman, Dağlar, yürütüldüğü zaman, Gebe develer salıverildiği zaman. Yaban Hayatı yaşayan tüm canlılar toplandığı zaman, Denizler kaynatıldığı  zaman, Ruhlar(bedenlerle) eşleştirildiği zaman. Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman, Amel defteri açıldığı zaman, Gökyüzü(yerinden) sıyrılıp koparıldığı zaman,Cehennem alevlendirildiği zaman, Herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir. Anadolsun,bu bir görünüp bir sineklere, akıp gidip kaybolanlara, Anadolsun, yöneldiği zaman geceye, Anadolsun, aydınlandığı  zaman sabaha ki, O(Kuran), şüphesiz değerli, güçlü ve Arş'ın sahibi katında itibarlı, orada(meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrailin) getirdiği sözdür.( Ey Kureyşliler!) Sizin arkadaşınız (Muhammed) bir deli değildir. Anadolsun o, Cebrail'i apaçık ufukta gördü. O, gayb hakkında cimri değildir. Kuran, kovulmuş şeytanın sözü değildir. (Hal böyle iken) nereye gidiyorsunuz? O, alemler için, içinizden dürüst olmak isteyenler için, ancak bir öğüttür. Alemleri Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. "    Kirpiklerimde hareketsizce duran yaşlarımla dinlemiştim.Yüreğim ferahlatıcı bir halde uzaklara daldım. Ey Rabbim sonumuzu iman üzre kıl!!! İşaret parmağımla gözümde ki yaşları silerken onun" Ne kadar güzel"dediğini duyar gibi olmuştum. Mevla'mın sözleriydi elbet güzel olacaktı. "Ooo Halid bey burdaymışsınız meğer. Hem de yobazla...O gerici büyülü konuşandan başkası değil" dedi iri kıyı olan Tuncay... Sesinde ki alaycı tonu beni sinirlendirirken, bana kısmen büyücü demiş  olması daha da sinirlendirmişti. Bu nedenle, ellerimi yumruk yapmaktan kızarmış bir hale getirmiştim. "Git kendi çöplüğünde öt Tuncay! Ve bir daha karşıma çıkma!" diye kükredi Halid. Tuncayın ayak sesleri uzaklaşırken "Sen nasıl olsa gününü göreceksin yobaz!" demeyi de ihmal etmemişti. Yüreğim kanarken çehremde korkuya yahut üzüntüye dair hiçbir iz  yoktu. Ben böyleydim dışarıya duygusallığımı yansıtamazdım. "Korkma Hafsa ben varken sana birşey yapamazlar!" dediğinde bu özgüvenin nerden geldiğini merak ediyordum lakin boş cümlelerle konuşmaya lüzum yoktu. "....Tuncayı"dedi ardından.Yüzümü buruşturup" Cennet küfürlü konuşanlara haramdır! "hadisini söyledim.Etrafı sessizlik kuşattığında önümüzdeki meali okuya koyulmuştuk İNŞAALLAH ONA FAYDALI OLMUŞUMDUR!!

SELAMÜN ALEYKÜM!!!BU BÖLÜM İÇİME SİNMEDİ :( LAKİN BEN ELİMDEN GELENİN EN İYİSİNİ SİZLERE SUNMAKLA SORUMLUYUM.GELECEK BÖLÜMLER DAHA GÜZEL OLACAK BİİZNİLLAH! KARDEŞLERİM ELEŞTİRİLERE AÇIĞIM :) YORUM YAPMAYI VE VOTELEMEYİ UNUTMAYIN :D ALLAH'A EMANET OLUN. VESSELAM

SÖZDE GERİCİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin