Multi; Tanıtım Videosu 1
Telefondan yazıyorum. Yazım hatalarım varsa affola. Gördükçe ve siz beni uyardıkça düzelteceğim...
"Varacak bir yerin yoksa tüm gidişler kaçmaktır aslında."
***
Adımlarımın sesi, hüküm süren sessizliğe bir balyoz darbesi gibi indi. Bu huzursuz ses yürüdüğüm yolun her iki tarafında ki bedenlerini toprağa emanet eden ruhların sinirini bozacak türdendi. Onlara yaptığım saygısızlıktan dolayı kendimi kötü hissettim bir an. Başımı onaylamazca sallayıp puslu geceyi yararcasına bir hızla düz yolda ritmimi bozmadan yürüdüm.
Bir yandan huzur bulmuş gibi hissederken bir yandan da olan her şeye bir dur demek istiyordum ama çok geç kaldığımı da biliyordum. Dokuz yıl geç kalmıştım olanlara dur demeye.
"Az kaldı." diye fısıldadım sadece benim duyabileceğim bir sesle geceye doğru. Sessizliği en büyük cevabı kulaklarımı uğuldatmıştı. Esen rüzgar kollarımı bedenime sarmamı emretsede bunu göz ardı etmeye çalıştım.
Arkamdaki mezar bekçisinin garip bakışlarını sırtımda hissedebiliyordum. Meraklıydı ve korkuyordu da... Bu normaldi aslında. Gecenin bir vakti, mezarlığa gelip mezar yeri almak isteyen birini ben de görseydim, ben de korkardım. Ama artık hiç bir şey hissetmiyordum, hissedemiyordum. Duygularım beni terk etmişti. Tıpkı diğer her şey gibi. Tıpkı diğer herkes gibi.
Hayatım boyunca hep birilerinin ve bir şeylerin gölgesinde yaşamıştım ve bu bile yüzüme vurulmuştu. Ben ayağa emekleyemezken benden koşmam isteniyordu. Bana hep olduğumdan fazlası gibi davranışlardı ve bu hep canımı yakmıştı.
Benden geriye tek bir şey kalıyordu. O da günün birinde rahatlıkla gözlerimi sonsuzluğuma kapayabilmek.
Yaşam denilen bu yerde oyalandığım her gün ruhumda ki acıyı bedenimde çatlaklar açarak gün yüzüne çıkarıyordu. Geleceğime koşarken geçmişim bana şah damarım kadar yakındı. Geçmiş pençesine aldığı beni meçhul sona götürürken geriye tek bir şey bırakıyordu:
Bir kız çocuğunun kırılgan ve her an Azrail'e teslim olacak küçük bedenine bir ruh üflüyordu. Benden alacağı yılları ona yaldızlı bir hediye paketine sarıp veriyordu.
Yenildiğimi zannederken kazanıyordum. Kaybederken, kazanmak. Evet, ölüm böyleydi. Daha doğrusu benim ölümüm böyle olacaktı.
Saatime baktım: 22.48
"Şey..."
Yaşlı adamın sesindeki korkuyu çok bariz bir şekilde hissedebiliyordum. Titreyen sesleri ile tekrar etti söylediğini, ona doğru döndüm. Başımla devam etmesini istediğimi belirtecek bir hareket yaptım.
"Acaba bu mezar yerini kimin için alıyorsunuz?" dedi. Bir yandan da avucuna tırnaklarını geçiriyordu. Bunu istemsiz bir şekilde yaptığına emindim. Vücudu bana karşı bir savunma mekanizması oluşturmuş gibiydi. En küçük hareketimde ihtiyarın bana saldıracağını ve arada yokladığı garsoniyer ceketinin iç cebinde ki aleti, muhtemelen bıçağı kullanmaktan çekinmeyecek gibiydi.
"Benim için," dedim. Sesimdeki soğukluğa ben bile şaşırmıştım ki karşımdaki adamın yutkunduğunu loş sokak lambasının aydınlık sayılmayacak ama karanlıkta olmayacak ışığının altında gördüm. Benden korkuyordu, içimde ona karşı sapsarı bir acıma duygusu oluşturmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüme Koşmak #Wattys2018
Mystery / ThrillerÖlüm... Her ne kadar sonu ifade etse de sonsuzluğu barındıran yegane unsur. Kiminin başlangıcı, kiminin sonu. Dibe vuruş gibi. Bir daha hiç gökyüzünü göremeyecek olup o güzel şarkıyı, melodiyi duyamayacakmışız gibi. Bazen de...Umudun yeniden filizl...