15-İnsan Hiç Sevgilisine Küser Mi?

53 5 0
                                    

  Yüzümü yıkadıktan sonra, ilk önce mutfağa gittim. Çünkü midem gurulduyordu. Ancak iştahımın hiç olmadığını, mutfağı milyon kez turladığımda anladım.
  
  Bende telefonumu fırlattığım koltuğun üzerinden alıp,hızlıca şifreyi girdim. Müzik klasörüme giriş yapıp slow şarkıların olduğu bölümü hızlıca geçtim. Çünkü zaten yıkıktım ve biraz daha kendimi üzemezdim. Eğlenceli, enerjik ve özgüven verici bir şarkıyla kendime gelebilirdim belki...

   Şarkıların benim üzerimde ki etkisi çok büyük. Belki de bu yüzdendir ki sadece bir şarkı sözüyle moralim bozulabiliyor. Zaten şarkılarda öyle hafife alınacak birşey değil zaten.

   Her kelimenin ayrı bir sihri, ayrı bir anlamı var. Hele ki şu 'müzik ruhun gıdasıdır.' sözünü fazlasıyla anlamsız buluyorum. Ne ruhun gıdasısı ya? Müzik bildiğin bizim ruhumuz. Kırıldığımızda kırıklarımızı iyileştiren, canımız yandığında yara bandı olan, biri bizden gittiğinde yerini dolduran, mutluluğumuzu arttıran;bazen de mutlu olmamızı sağlayan, bize özgüven veren, tüm hikayeyi bilen;bu şarkılara 'ruhun gıdası' diyerek bildiğiniz hakaret ediyorsunuz. 

  Açıkçası ben müziğe hakerete de dayanamıyorum. Sonuçta herkesin yaşanmışlığı farklı, düşünceleri farklı, müzik zevki farklı. Müzik zevki doğuştan gelen birşey değildir. Bu yüzden hayatın ne tarafa yönelirse sende o tarz müzikler dinlersin. Mesela aşk acısı çekenlerin genellikle slow, arabesk dinlemesi, zengin ve rahat bir yaşam sürenlerin genellikle klasik müzikle ilgilenmesi buna en yakın örnekler olabilir.

  Birkaç şarkıyla ruhuma huzur verip kendimi rahatlattıktan sonra kendimi uykununun serin sularına bıraktım.

    Sabah kalktığımda okula geç kalma olasılığı olan bir kız itemi gördüm kendimde. Telefondan saate bakmak,ilk önce anlamamak sonradan geç kaldığını anlayıp, yataktan aşağıya düşmek.

  Tabi normalde herkes poposunun üzerine düşer ama Melisa yine farkını ortaya koyup, kafasını şişirtti. Canım Melisa'm.

   Hızlıca okul üniformamı giyip evden çıktım. Okula vardığımda matematikçi daha yeni girmişti içeri. İki saniye geç girdiğim için bir kaç şey geveledi ağzında. Daha sonra ben sırama gömülüp,yarım kalan uykumla buluşmaya gittim...

  Sınıfta ki bağırış sesleriyle uyandım. Yine sıradan bir kavgaydı,pek önemsemedim ilk önce. Daha sonra kavga edenlerin Cansu ve Işıl olduğunu görünce korktuğum şeyin olmasından korktum.

   "Sana. Bunu. Neden. Yaptın. Diye. Sordum.!" Bu Işıl'ın sesiydi. Bağırışı sınıfın içinde yankılandı.

  Aslında şuan iki yakın arkadaşımı ayırmam gerekir ama uykuluyken 'ölen ben değilsem no problem' ruh halinde olduğum için pek de umursamadım.

  "Kendimde değildim. Işıl. Lütfen. Bana inan. Bana. 7 yıllık arkadaşına. Lütfen..." ve Cansu savunma mekanizmasını ortaya atmıştı hemen.

  "Diyelim ki kendinde değilsin. Bu fotoğrafta da mı kendinde değilsin? Bu fotoğraf sen,ben,Güney,Kerem ve Melisa beraber sinemaya gittiğimizde ki kıyafet. Bu o gün Cansu. Ve o gün fazlasıyla kendindeydin Cansu. Fazlasıyla."
Işıl'ın sesinde ki öfke arttıkça olayın ne olduğunu anlamaya başlamıştım.

  Peki ya Sinan'ın Işıl'ı, Cansu'yla aldattığını kim nereden,nasıl öğrendi? Ve kim söyledi Işıl'a?

  'Ne? Biri benden önce, gıybet time yapmış olamaz!' Cidden iç ses, hiç sırası değil.

Beni BırakmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin