Monoton. Hayatımı anlatan kelime tam olarak bu. Tipik bir öğrenciden fazlası değilim. En azından benden kırk yedi dakika küçük olan ikiz kardeşimi saymazsak.
Hayatıma renk ya da bir parça heyecan katıyor diyebilirim. Evde genelde farklı suratlar görebiliyorum sayesinde. Ya da hiç duymadığım ve kelime dağarcığımın yeterli olmadığı yeni küfürler duyabiliyorum geceleri uykum bölündüğünde.
Tavanla bakışmayı kestiğimde düşüncelerim de sustular. Okul için hazırlanmaya başladım.
Gevreğimi çiğnemeye tamamen son verdim ve "Artık bizimle mi yaşayacak?" diye sordum umursamazca. Onun bilmem kaç milyonuncu sevgiliyi değiştirdiği yetmiyormuş gibi bir de bu çıkmıştı.
"Evet bir sorun mu var?" Soğuk suratı çenemi açmama fırsat vermiyorken dişlerimi sıktım. Sonra kafamı iki yana salladım ve kaseme gömüldüm.
"Zaten günün yarısını okulda, diğer yarısını da odanda geçiriyorsun." Haklıydı. Bu yüzden suskunluğumu korudum. Her zamanki gibi, ortada beni ilgilendiren hiçbir şey yoktu ve sevgili kardeşim beni ezmekle meşguldü. Umursamamaya devam ettim.
"Seni rahatsız edeceğimizi sanmam. Ha, eğer edersek de biricik kardeşin için buna katlanmalısın, hım?"
"Bir şey demedim, benimle uğraşmaya bir son ver." Çatık kaşlarım bir iki saniye içerisinde düzelirken saçlarımı karıştırıp mutfaktan çıktı.
Evet, düzeltmeye bile üşendiğim saçlarım muhtemelen kuş yuvasına dönmüştü.
•••
"Onlar sevişirken rahatsız olmayacak mısın?" Jisoo'ya ciddi olup olmadığını anlamak istermiş gibi bakıyordum. Sonra bundan vazgeçtim ve dalları rüzgarla sallanan ağaca çevirdim bakışlarımı.
"Hoshi eve sıklıkla sevgililerini getirir." Omuz silktim.
"Soonyoung, sizinle yaşayacağını söylüyorsun!"
Evde farklı suratları görmeye alışsam da bu başkaydı. Açıkçası biraz rahatsız ediciydi. Hiçbir zaman kardeşimle aramız iyi olmamıştı ve içimden bir ses bundan sonra da olmayacağını söylüyordu.
İçimdeki sesin yanılmasını umarak suratıma alaylı bir ifade yerleştirdim. "Beni bırak da, şu patron hala asılıyor mu?" Sorumla öksürmeye başladığında suratı kırmızıya doğru yol almıştı.
"İyi misin?" Su şişemi ona verirken sormuş kaçırdığı bakışlarıyla tuhaflığı sezmiştim.
"Derse geç kalacağız." Banktan kalkıp hızla yürümeye başladı. Sarı atkısı ardından uçuşuyorken tam da o an 'Siktir,' diye geçirdim içimden. 'Birlikte oldular...'
Jisoo aşırı lüks bir kafede çalışıyordu. Çoktan ikinci yılı olduğu için artık orada ezilmese de kafenin sahibi ona karşı olan yavşak hareketlerinden bir türlü vaçgeçmemişti.
Ona binlerce kez işten ayrılmasını ve daha düzgün bir yerde çalışmasını söylemiştim fakat arkadaşım biraz açgözlüydü. Oradan iyi kazanıyordu ne de olsa. Hangi güç ona istifayı kabul ettirebilirdi ki?
O kendini düşünmüyordu belki ama benim tüm modum çoktan eksilere inmişti.
•••
Gürültü kirliliği. Tam olarak sınıf eşittir gürültü kirliliğiydi; sevgilisinden ayrılanlar, yeni ayakkabı alanlar, hafta sonun lüks bir partide eğlenenler, öpüşenler, basılanlar...
Kafamı sıraya koydum ve duymamayı denedim. Sessiz bir oda hayal ettim, içinde ben olan. Hiçbir şeyin beni rahatsız etmediği ve benliğimdeki mutsuzluğun alaşağı olduğu.
Tam olarak ne zaman içime kapandığımı bilmiyordum. Muhtemelen aramızda kırk yedi dakika olan kardeşimle birlikte ailemizi ardımızda bırakıp şehire taşındığımızdaydı. Ya da bundan üç yıl sonra. Annem ve babam bir saldırıya kurban gittiklerinde. Ben içime kapanmış, Hoshi ise tam aksine daha da asi olmuştu.
Eski anılarımızı hatırlıyorum. Beraber okula gittiğimiz zamanları, birlikte flört ettiğimiz kızları ya da daha başka şeyleri.
Onunla gerçekten eğlenebildiğimiz zamanları... Şimdi çok uzak geliyor. Aramızdaki bağ yavaş yavaş kopuyor. O eve her defasında farklı biriyle geldiğinde, beni küçümsediğinde ve yaptığı her kötü şeyde. Biz yavaşça kopuyoruz...
Jisoo tüm gün ağzını açmamış, böylece akşam yemeği için beraber pizza yeme planımız yatmıştı.
Bu demek oluyordu ki, eve aç gidecektim. Üstelik daha erken. Yani yeni misafirimizi karşılama gibi bir olanağım vardı. Çok güzel.
Bunu düşünmedim ve gelecek ay ileteceğim projeye odaklandım yerdeki taşları itekleyerek yürürken. Hemen hemen okuduğum bölüm sebebiyle kendime küfrettiğim zamanlardı fakat nedense bu konu oldukça ilgimi çekmişti. Üstelik aşka ya da arzuya dair somut veya soyut bir bilgim yok iken. Belki de yeni heyecanlar arıyordum çünkü fazlasıyla ölüydüm.
Anahtarımı çantamdan çıkarıp kapıyı açtım, kafam hala eğikti. Tek istediğim kimsenin dikkatini çekmeden odama çıkmaktı.
"Soonyoung gelmiş." Daha önce duymadığım bir ses adımı söylediğinde istemsizce kafam kalktı ve onu buldu.
Minyon tipli bir erkekti. Sarıdan da açık, beyaza dönük saçları vardı. İnce dudakları, küçücük gözleri ve milyonlarcası... Elinde tuttuğu büyük kaseye sahip olduğu tek şeymişçesine sarılıyordu. Komik olan ise kasenin cipsle dolu olmasıydı.
"Hoş gelmiş, hadi yanıma gel Jihoon." Hoshi'nin sesiyle gözlerimi adının Jihoon olduğunu öğrendiğim çocuktan çektiğimde sessiz bir kıkırdama çalındı kulaklarıma. Tekrar bakmak istesem de kendime engel oldum ve hızla odama yürüdüm.
Aklımda dolanan şey ise beni umursamayan kardeşimin sevgilisine benden bahsetmesiydi. Gülümsemekten alıkoyadım kendimi. Aşk veya arzu yerine sevgiyi konu alsaydı proje kesinlikle kardeşimi ne kadar sevdiğimi işleyebilirdim.
Gülümsemem düşerken bunu önemsemedim ve yatağımda daha da kıvrıldım. O kendini bir şekilde oyalayabiliyordu. Aklındakileri ister istemez attığına emindim. Belki ben de kendime bir uğraş bulmalıydım. Haftada bir sevgili değiştirmek olmasa da daha başka şeyler?
Bu şimdilik güzel bir fikir gibi geliyordu. Her şeyi yarına erteledim ve uykunun kollarına bıraktım kendimi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
into you
Fanfic"Mutsuz olma, güzel şeyler yaşa." Tüm samimiyetimi kattım harflerimin, kelimelerimin içine. Sonra, onu son kez öpmeme izin verir mi diye sormak istedim. Ama bu sonrası için zor olurdu. Onu unutmam gerekiyordu. Ve her unuttuğumda bugünü de hatırlamak...