yedi

600 64 35
                                    

Hoshi depresyonunu yaşamak için Japonya'ya gideli yaklaşık bir ay olmuştu. İşin tuhafı bir oda boşalmıştı fakat Jihoon orada kalmamak adına diretiyordu. Ona benim Hoshi'nin odasında kalabileceğimi söylediğimde ise buna kesin bir dille karşı çıkmıştı. Sözde bu saygısızlıktı. Sanki bilmiyordum Hoshi'den nefret ettiğini.

Elleri yanaklarımı kavramışken suratımı tuhaf şekillere sokmaya devam ediyordu. Gözlerimi devirdim, bu onu güldürdü. Bana dokunmasından rahatsız olmalıydım, ona izin vermemem gerekirdi fakat çoktan onunla ikinci ayımızı bitirmiştik. Ne arkadaş, ne de başka bir şeydik orası ayrı tabii.

Bakışlarım salonun her bir köşesinde gezmişken tekrar Jihoon'un suratını buldular.

"Biliyor musun," Sakince sorduğunda gözleri derin bakıyordu. Bu nasıl bir derinlikti bilmiyorum ama çok güzel bakıyordu işte.

"Neyi?" Ellerimi yanaklarımda olan ellerine götürüp onları tuttum ve koltuğa bıraktım. Muhtemelen kızarmış yanaklarım yüzündendi, güldü.

"Daha kurabiyelerimi fırına vermemiştim." Tam olarak yanaklarımdan bahsediyordu. Onlarla bir kurabiye hamuruymuşçasına oynaması tuhaftı. Hayal gücü geniş bir insandı.

O huysuzlanıp omuz silkerken ben oturduğum yerden kalktım ve uyuşan eklemlerim yüzünden suratımı buruşturdum.

"Saat çoktan geceyarısı oldu Jihoon, yarın da okulu ekersem büte kalmam olası bir durum. Finaller yaklaşıyor."

•••

Gözlerim kapalı olmasına rağmen bakışlarını hissedebiliyordum. Yaklaşık iki aydır aynı odayı, aynı yatağı, paylaşıyorduk ve ben buna alışmıştım fakat Jihoon'un bu gece bir sıkıntısı var gibiydi.

Derin bir nefes aldım ve gözlerimi araladım. Sorununu soracaktım ki tüm kelimelerimi ağzıma tıkacak bir şey söyledi.

"Seni öpmek istiyorum." Aldığım nefes akciğerlerimden daha başka bir yerlerime kaçtığında aşırı tepki vermemek adına kendimi kontrol etmeye çalışıyordum.

Utanmamıştı. Yanakları kırmızı, pembe ya da mor değildi. Dikkatle suratıma bakıyordu.

"Ne?"

"Neyi diye sormuştun ya," Bedenimi tamamen duvara —yerlerimizi değiştiriyorduk bazen— yasladım. "Seni öpmek istediğimden bahsediyordum." Ona iki kafası çıkmış gibi bakıyorken ofladı ve bana dönük olan bedenini diğer tarafa çevirdi. Tavanla bakışıyordu.

Aklıma beraber yattığımız ilk gece geldi. Korkmuştum nedense, suratı beni etkilediği için —ya da yakınlığımız— endişe etmiştim. Şu an ise cesaretine hayran kalmıştım doğrusu.

Yattığım yerden doğruldum ve bağdaş kurdum. Bunu anlamış gibi bakışları beni buldu. Sonra o da doğruldu.

Aylar öncesinde Hoshi'yle bunun daha fazlasını yapmışlardı. Şimdi neden beni öpmek istiyordu ki, yoksa onu mu özlemişti?

Düşüncelerim şeytansı bir biçimde ilerliyorken içimde bir yerler tüm samimiyetiyle ilettiği duyguları görmüştü gözlerinde.

"Saçma sapan düşüncelere mahal vermek istemiyorum ama..." Duraksadığında omuz silkti, ben de yaklaşıp onu öptüm. Bir ya da iki saniyelik bir dokunuştu.

Geri çekildiğimde mimiksiz olan ifadesi bir gülümsemeyle aydınlandı ve dili günde milyon kez yaptığı işlemi uyguladı, dudaklarında gezindi.

Sikilesi tenler. Nasıl bundan nefret edebilirdim ki?

Yeterince nemlenen dudaklarından dilini çektiğinde önce sağ elim kavradı kolunu, sonra sol elim diğer kolunu...

Sanki fazlasıyla yakın değilmişiz gibi onu kendime çektim ve bu sefer öpüp bırakmadım. Kollarının üstündeki ellerime gitti elleri. Ben hala onu öpüyorken sıkıca tuttu onları. Bir temastan fazlasıydı. Bunun farkında olduğuna yemin edebilirdim.

Nefes almak için çekilip alınlarımızı birbirine yasladığımda gözleri hala kapalıydı, hızla inip kalkıyordu göğsü. Bazı şeyleri bilmesem onun ilk öpücüğü olduğunu sanırdım. Bakışlarım artık ezberlediğim tüm noktalarda tekrar ve tekrar geziniyorken dudaklarında kaldım.

"Bu hoşuma gitti," Sesim kulağıma oldukça değişik geliyordu. "Jihoon..." Dudaklarını tekrar yalıyorken vücut ısısı gittikçe yükseliyordu. Kim bilir, ısısı yükselen vücut benimkiydi belki de.

Hımladı ve ellerime sardığı ellerini çekerken gözlerini de araladı. Bakışları yorgun bir hal almıştı.

"Bu beni sık sık öpebileceğin anlamına mı geliyor?" Kafasını yastığa geri koyduğunda gülümsedi. Bu kadar mıydı?

Sırtımı duvara dayadım ve kafamı da pencereye yasladım. Onu tanımadığımı tüm hücrelerim fısıldıyorken onları susturdum. Sonra yavaşça gülümsedim.

"Belki?"

•••

"Bu kadar ciddi biri olduğunu hiç düşünmemiştim. Tanrım çok korkunç biri Soon, onunla nasıl aynı evde yaşıyorsun!" Aklıma Jihoon'un yanaklarımla oynadığı halleri gelince gülümsememi zor bastırdım.

"O kadar muhatap olduğumuz söylenemez." Daha bir hafta önce öpüşmüştük.

"Senin ruh sağlığın için daha iyi." Koruyucu bir tavırla saçlarımı dağıttığında bakışlarım eski, boş hallerini aldılar.

"Ee, projeyi ne yaptın? Gelecek ay keltoş tepemize binecek." Siktir.

Ben projeyi tamamen unutmuştum. Jihoon aklımı başımdan aldı demek isterdim ama yoktu öyle bir şey. Konunun verildiği günden birkaç gün sonra sallamıştım zaten ödevi falan. Yapamayacağıma emindim çünkü aklımda bu konuya dair hiçbir şey yoktu. Tamam, başta heyecanlanmıştım fakat sonrası tamamen fostu işte.

"Başlamadığını söyleme?" Yüzüne bana acıyan bir ifade yerleştirip suratıma baktığında omuz silktim. Artık o kadar da boş sayılmazdı konu hakkındaki düşüncelerim.

"Bir şekilde halledeceğim." Halletmek zorundaydım.

Jisoo'nun boş konuşmalarıyla çoktan her zamanki pizzacıya varmıştık. Genelde ders çıkışları burada yemek yer öyle dağılırdık. O işe, ben ise ya eve ya da kütüphaneye. Ama bugün hızla yiyip eve dönmeliydim. Jihoon'un dersi çoktan bitmiş olmalıydı.

Bir yanım geçen geceden sonra her zaman onun yanında olmak istese de diğer yanım 'mesafe!' diye çığlık atıyordu. Tabii ki de hiçbirini dinlemiyordum. Kendim gibi davranmaya çalışmak yaptığım tek şeydi.

"Dalgınsın sen." Jisoo gözümün önünde salladığı ellerini çektiğinde pizza dilimimden kocaman bir ısırık aldım. Düzgün vücut da neymiş? Hah.

"Ee, kardeşin hala dönmedi mi?" Ağzından birkaç parça masaya fırladığında bunu önemsemedi ve onları tekrar ağzına attı.

"Yok, dönmedi." Kafamı iki yana sallayıp bakışlarımı ondan ayırdım. Bazen aşırı iğrenç oluyordu.

"Vay be, onun aşık olacağını hiç düşünmezdim var ya." Bu konuşmayı kaçıncı yapışımız olduğunu saymayı bir hafta önce bıraktığım için ofladım ve dilimleri hızla mideme indiriyorken kulağımı ona kapattım.

Sonra Jihoon'dan bir mesaj aldım. Dersinin bittiğini söylüyordu.

"Ben kalkıyorum." Ağzımdakileri hızla çiğniyorken geveledim. Masaya düşen mısır tanesine küfrettiğimde ise çoktan montumla beraber çıkmıştım pizzacıdan.

Şimdi tek yapmam gereken bir otobüse binmek ve on dakikaya evde olmayı beklemekti.

n// şu fanarta dikkat çekmek istiyorum... çok ekşınlı fanteziler barındırıyorum, bunları sizinle paylaşamadığım için üzgünüm.....

into you Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin